HAMDÂNÎLER

Musul ve Haleb civarında hüküm sürmüş bir hanedan. Bu devlet, adını, Benî Tağlib kabilesinden Hamdan bin Hamdûn’dan almıştır. Hamdan, 885 senesinde Haricîlerle ittifak kurarak kısa bir süre sonra Mardin’i ele geçirdi. 894 senesinde halîfe Mu’tezz, şehri almak için harekete geçti. Hamdan, oğlu Hüseyn’i Mardin’de bırakarak kaçtı. Halîfe, Mardin’i ele geçirdikten kısa bir süre sonra, Hamdan’ı yakalatarak Bağdâd’da hapsetti. Hamdan, oğlu Hüseyn’in haricî lideri Harun’u yenmezine kadar hapiste kaldı. Hüseyn’in bu muvaffakiyetinden dolayı Hamdânîlerin şöhreti yayılmaya başladı. Karmatîlerle yaptığı savaşlarda başarı kazandı. Hilâfet makamını kısa bir süre ele geçiren Abdullah bin Mu’tezz’e yardımlarda bulundu ve az zaman içinde adını duyurdu. Halîfe Muktedir, hilâfet makamını tekrar ele geçirdikten sonra, Hüseyn’i merkezden uzaklaştırdı ise de, kardeşi İbrahim’in araya girmesiyle, affederek, Kum ve Kaşan şehirlerine vali yaptı. 915 senesinde halîfe ile arası açılan Hüseyn, tevkif edildi ve 918 senesinden ölümüne kadar hapiste kaldı.

Halîfe Muktedir, 905 senesinde Hüseyn’in kardeşi Ebü’l-Heyca Abdullah’ı, Musul ve havalisine vali tâyin etti ve 920 senesine kadar bu vazifede kaldı. Yerine oğlu Hasen geçti. O da 969’a kadar valilik yaptı; nüfuzunu Diyârbekir ve Diyâr-ı Rebîa civarına kadar genişletti. Halîfe Müttekî 942 senesi Nisan ayında ona Nâsırüddevle, kardeşine de Seyfüddevle ünvanlarını verdi. Nâsırüddevle, kısa bir süre sonra halîfe tarafından Emîr-ül-ümerâlığa tâyin edildi. Bu vazîfede iken para ıslâhı işine girişip vergileri arttırınca, fiyatlar yükseldi ve giyecek maddeleri alınamaz oldu. İsyanlar çıktı. Bu sırada, Nâsırüddevle’nin Musul’a gitmesinden faydalanan Halîfe, Emîr-ül-ümerâ Tüzün’den yardım istedi. Tuzun, Bağdâd’a girince, Hamdânî beyleri Musul’a dönmek mecburiyetinde kaldılar. Bir süre sonra Tuzun ile Abbasî halîfesinin arası açıldı. Halîfe, Nâsırüddevle’ye sığındı. Bağdâd yakınlarındaki Ükbara’da Tuzun ile Nâsırüddevle arasında yapılan harbde, Nâsırüddevle ve Halîfe yenilerek önce Musul’a, daha sonra Nusaybin’e çekilmek zorunda kaldılar. Tuzun, Musul’u almak istediyse de, Nâsırüddevle ile yaptığı andlaşma gereğince vazgeçti. Bu andlaşmaya göre, idaresindeki yerler, senelik üç milyon altı yüz bin dirhem vergi vermesi şartıyla üç seneliğine Nâsırüddevle’ye bırakıldı.

945 senesinde, Hamdânîlerin Musul’daki nüfuzlarını ortadan kaldırmak isteyen Büveyhîler, Bağdâd’a girdiler. Halîfe, Büveyhî sultânı ile Nâsırüddevle’ye karşı harb etmek için yola çıktı. İki ordu Ükbara mevkiinde karşılaştı. Bu durumdan faydalanmak isteyen Emîr-ül-ümerâ İbn-i Şirzâd, Nâsırüddevle’ye katıldı. Harbi kazanan Nâsırüddevle, Bağdâd’ı ele geçirdi. Muizzüddevle, Bağdâd’ı ancak dört ay sonra geri alabildi ve Nâsırüddevle’yi Musul’a geri dönmek mecburiyetinde bıraktı. 957 senesinde Nâsırüddevle Bağdâd’ı tekrar istilâ ettiyse de, Muizzüddevle’nin Ahvaz’dan dönmesi üzerine şehri boşalttı. Andlaşma gereğince, ödemesi gereken senelik vergiyi göndermemesi üzerine, Muizzüddevle Musul ve Nusaybin’i ele geçirdi. Rahbe’ye bir ordu gönderince, Nâsırüddevle kaçtı ve Haleb valisi olan kardeşi Seyfüddevle’ye sığındı. Seyfüddevle’nin araya girmesiyle andlaşma yapıldı. 964 senesinde Muizzüddevle; Musul, Diyâr-ı Rebîa, Rahbe ve idaresi altındaki toprakları Nâsırüddevle’nin elinden alarak oğlu Ebû Tâlib’e verdi. Bir süre sonra Nâsırüddevle, oğluna karşı isyan edince, yakalanarak habsedildi ve vefatına kadar hapiste kaldı. Nâsırüddevle’nin ölümünden sonra, oğulları arasında mücâdele başladı. Bundan yararlanan Büveyhîler, Ebû Tâlib’i Musul’dan çıkardılar. Kardeş kavgalarında üstün çıkan Ebû Tâlib, eski topraklarını tekrar ele geçirdi. 977 senesinden sonra Büveyhî sultânı Adudüddevle; Musul, Diyâr-ı Rebîa, Meyyâfârikîn, Diyârbekir ve Diyâr-ı Mudar’ı, Ebû Tâlib’in elinden aldı. Ebû Tâlib, bunun üzerine Dımeşk’i merkez yapmak istedi. Fatımî sultânının elçileri ile görüştü. Kendisine sığınmak isteyen Ukaylîler ile Fâtımîler arasında arabuluculuk yaptı. 979 senesinde çıkan karışıklıkta Ebû Tâlib öldürüldü. Hamdânîler, on sene sonra tekrar Musul ve çevresini ele geçirdiler. Hamdanî lideri Ebû Abdullah Hüseyn, burada fazla kalamadı. Mervânîlerle yapılan harb neticesinde yakalanarak Musul’a gönderildi. Diğer taraftan Ukaylî hükümdarı, Ebû Tâhir bin Nâsırüddevle Hamdânî’yi öldürerek Nusaybin ve Beled şehirlerini ele geçirdi. Böylece Hamdânîlerin Musul kolu ortadan kalktı.

Hamdânîlerin bir kolu da 944 senesinden îtibâren Haleb ve Suriye’nin kuzeyinde hüküm sürdüler. Nâsırüddevle’nin kardeşi Seyfüddevle, Berîdler ve Türklerle yaptığı harbler sonunda Haleb ve Humus’u ele geçirdi. Bu şehirlere vali tâyin edildi ise de bağımsız bir sultan gibi davranıyordu. Şam’ı kuşatıp ele geçirdikten az bir zaman sonra, İhşidîler komutanı onu ağır bir yenilgiye uğratarak ordusuyla Haleb’e girdi. Fakat, İhşidî sultânı Muhammed, bölgeye gelerek Seyfüddevle ile andlaşma yaptı ve Haleb’i tekrar ona verdi. Sultan Muhammed, Bizans’a düzenleyeceği seferlerde, Hamdânîleri kendisine yardımcı bir kuvvet olarak görüyordu. Zîrâ Bizanslılar, sınırlarına yakın müslüman şehirlere devamlı saldırıyorlardı. Seyfüddevle, Haleb’i ele geçirdikten sonra, Bizans üzerine kırka yakın sefer düzenledi. Bu seferlerin bir kısmında gâlib geldi. Bir kısmında ise mağlûb oldu. Seyfüddevle bir süre sonra son derece önemli bir kale ofan Hades’i tamir ettirdi. Seyfüddevle karşısında, Bizans İmparatoruna ordusunun üst üste mağlûb olması ağır gelince, doğu kuvvetleri kumandanı Fardas kumandasında bir orduyu Hamdânîler üzerine gönderdi. Bizans ordusu, Seyfüddevle’nin karargâhını kuşattı. Fakat Seyfüddevle düşman kumandanını ele geçirmek için safları yarınca, Bizans ordusu darma dağın oldu ve pek çoğu kılıçtan geçirildi. Fardas’ın yeğeni ve damadı esir alındı. Seyfüddevle yirmi üç sene saltanat sürdükten sonra, 967 senesi Safer avında Haleb’de öldü. Yerine Ebü’l-Meâlî Şerîf Sa’düddevle geçti.

Sa’düddevle’nin saltanatı zamanında Haleb Hamdânîleri zayıflamaya başladı, Sa’düddevle, 968 senesinde dayısı ünlü şâir Ebû Firas’ı öldürdü. Bir süre sonra babasının kölesi Karyuveyh ayaklanarak Haleb’i ele geçirdi ve Sa’düddevle’yi altı sene süreyle şehre sokmadı. Bunun üzerine Sa’düddevle Hama’ya yerleşti.

Daha sonra Rumların 969 senesinde yağmalayıp tartrib ettikleri Humus’a giderek şehri yeniden îmâr etmeye başladı. 970 senesinde Sa’düddevle ile andlaşma yapan Karyuveyh, hutbeyi onun adına okuttu. Sa’düddevle, Humus’da oturmaya devam etti ve Fâtımîleri destekledi. Kısa bir süre sonra Sa’düddevle ile, Humus valiliği görevinden aldığı Bakcur arasında savaş çıktı. Bakcur, Fatımî sultânından Dımeşk valiliğine getirilmesini ve Haleb’i ele geçirmek için yardım gönderilmesini istedi. 983 (H. 373) senesinde Dımeşk’e giren Bakcur, Fatımî hükümdarı Aziz’in veziri Yâkub bin Kilis’in bölge naibini öldürmesi üzerine Yâkub onu öldürtmek istedi. Bu durumu öğrenen Bakcur, Yâkub’un adamlarını öldürttü. Daha sonra Sa’düddevle’den af dilemesi üzerine tekrar Humus valiliğine getirildi. Fakat şehirde istikrarı sağlayamayınca, Fâtımîler ve Sa’düddevle ile münâsebetleri bozuldu ve Büveyhî sultânına sığındı. Bakcur, bir süre sonra tekrar Fatımî sultanından Haleb şehrini ele geçirmek için yardım istedi. Bu isteğini kabul eden Fatımî hükümdarı, yardım için Trablus valisine haber gönderdi. Hükümdarın hıristiyan vezîri Îsâ, bu valiye, Haleb önlerine gelen Şakcur’u oyalaması için haber gönderdi. Bakcur’un niyetini öğrenen Sa’düddevle, Bizans İmparatoru İkinci Basıli’ye bir mektup yazarak, Antakya valisini yardımına göndermesini istedi. Mısırlı ve Bedevî askerlerin desteklediği Bakcur ile; Rum, Ermeni, Deylemli, Türk ve Kelboğulları kabîlesinden toplanan askerin de yer aldığı müttefik orduya kumanda eden Sa’düddevle arasında harb çıktı. Fakat bir süre sonra müttefik askerlerden meydana gelen Hamdânî ordusunda ayrılıklar başgösterdi. Komutanlar arasında anlaşmazlıklar çıktı. Sa’düddevle, Bizanslıların yardımına güvenirken; Bakcur, Fâtımîlerden yardım alıyordu. Savaşın zararını çeken Bakcur ile Sa’düddevle, ganîmetleri toplayan ise Fâtımîler ile Bizanslılar oldu.

Sa’düddevle, orduda çıkan karışıklık üzerine birlik ve beraberliği sağlıyabilmek için savaş yerine sulhu tercih etti. Bakcur’a mektup yazarak, savaşı bıraktığı takdirde, Humus ile Rakka arasındaki bölgeyi ıktâ olarak vereceğini vâd etti. Bakcur, teklifleri kabul etmedi. Yapılan savaşta yenilgiye uğradı ve öldürüldü. Bakcur’u ortadan kaldırarak rahatlayan Sa’düddevle, Rakka üzerine yürüdü. Babalarının ölümünden sonra mallarına el konulan Bakcur’un oğulları da orada idi. Bakcur’un oğulları, Fatımî sultânına müracaat ederek, Sa’düddevle’ye karşı kendilerini korumalarını rica ettiler. Bunun üzerine Fatımî sultânı, onların Mısır’a gönderilmesi için Sa’düddevle’ye tehdîd mâhiyetinde bir mektub yazdı. Buna sinirlenen Sa’düddevle, gelen elçilere kötü davrandı ve derhâl harb hazırlıklarına başladı. Fakat yakalandığı hastalıktan kurtulamıyarak 991 senesinde öldü.

Sa’düddevle’nin yerine oğlu Sa’îdüddevle geçti. Sa’îdüddevle, oğulları ve kızı için ordu kumandanı Lü’lü’yü vâsî tâyin etmişti. Hamdânîler ile Fâtımîler arasındaki harb zamanında tahta çıkan Sa’îdüddevle için bî’atı, Lü’lü’ aldı. Lü’lü’ye karşı savaşan Fatımî kumandanı Mançu Tekin, kuvvetlerinin azlığı sebebiyle Haleb’i alamadı ve Dımeşk’e geri döndü. Bunu kabullenemeyen Fatımî sultânı, Haleb’i almak için ordusunun başına geçtiyse de, 996 senesinde Bilbis’de öldü.

Bakcur tehlikesinden kurtulan Hamdânîler, Sa’îdüddevle zamanında Lü’lü’ tehlikesiyle yüz yüze geldiler. Lü’lü’, damadı Sa’îdüddevle’nin tahtına göz koymuştu. Sa’îdüddevle’yi ve kızını zehirleterek, Ebü’l-Hasen Ali ve Ebü’l-Meâli Şerîf adındaki iki torunu adına Hamdânî tahtını ele geçirdi. Kısa bir süre sonra torunlarını ve Hamdânî hanedanının diğer fertlerini Kâhire’ye gönderen ve çok yaşlı olan Lü’lü’, 1008 senesinde ölünce, yerine oğlu Mansur geçti. Mansur, hutbelerde Fatımî sultânının adını okuttu ve Murtezüddevle ünvanını aldı. Böylece Fatımî hâkimiyeti Haleb’e kadar uzandı. Murtezüddevle ile babasının kölesi Feth arasında çıkan anlaşmazlık neticesinde Feth, Fatımî sultânının desteğini kazanarak, idareyi ele geçirdi. Fatımî sultânı ona; Sayda, Sur ve Beyrut şehirlerini ıktâ olarak verdi. Mübâreküddevle ünvanını alan Feth, Haleb’i, Fâtımîler adına idare etmeye başladı. Böylece Haleb’de Hamdânîler idaresine Fâtımîler tarafından son verilmiş oldu.

Hamdânîler, Arab edebiyatının hâmisi olarak şöhret kazandılar, özellikle Seyfüddevle, şâirlere bir çok ihsanlarda bulundu ve sarayında ağırladı. Hamdânîler, ticâret merkezlerine sâhib olan münbit bölgelerde hâkimiyet kurmalarına rağmen; Bedevîlere mahsus tahribcilik özelliklerinden ve sorumsuzluktan kurtulamamışlardır. Sorumsuzlukları ve tahribcilik özellikleri, bir çok şehrin yapılan savaşlarda tahribe uğramasına sebeb olmuştur.