Kâhire’deki Câmi-ül-ezher denilen cami ve üniversite. Mısır’ın Fâtımîler tarafından alınmasından bir sene sonra, Ebû Temim Maad’ın kumandanı, Cevher el-Kâtib es-Saklebî tarafından 970 senesinde inşâasına başlatılıp iki senede tamamlanmış, sonraları şiî Fâtımîlerin propaganda ve eğitim merkezi olarak faaliyet göstermiştir.
Ezher Camii, maksure denilen ve namaz kılmağa mahsus kıbleli bölüm ile sahn denilen üzeri açık bölüm olmak üzere iki kısımdan meydana geliyordu. Şadırvan, minareler ve diğer ilâveler bu ana bölümlerin dışındadır. Cevher el-Kâtib Saklebî’nin yaptırdığı maksurede birbirine paralel, sıralar hâlinde beyaz mermerden yetmiş altı sütun vardı. Osmanlı valisi Abdurrahmân Kethüda, 1753 (H. 1167) senesinde camiye 50 mermer sütunlu bir maksure yaptırdı. Böylece caminin namaz kılmaya mahsus maksûreli kısımlarında sütun sayısı 126’ya ulaştı. Caminin, diğer kısımlarındaki sütunlarla birlikte toplam 375 sütunu vardır. Osmanlı valisi Abdurrahmân Kethüda’nın yaptırdığı maksure, öncekinden bir zra’ yüksektir. Her iki maksurenin ahşap tavanı bitişik olup, çok sağlam yapılmıştır. Ayrıca ışık ve hava girmesi için pencereler konulmuştur.
Üzeri açık ve taş döşeme olan caminin avlusu çok geniş olup, cemâat içeriye sığmadığı zaman namaz kılınır. Cami dört taraftan mermer sütunlar üzerine oturtulmuştur ve duvarlarına nefis kûfî hatlarla âyet-i kerîmeler yazılmıştır. Cami ilk inşâ edildiğinde, Kıblet-ül-kadîme denilen bir mihrab yapılmıştı. Sonradan dokuz mihrab daha yapıldı. Bunlardan altısı kalmış olup, iki tanesi meşhûrdur. Biri eski maksure, biri de yeni maksuredir.
Ezher Câmii’nin mahrutî şekilde son derece güzel ahşâb bir minberi vardır. Önceden yapılan minareye, sonra dört daha ilâve edilerek sayısı beşe çıkmıştır. Osmanlılar ve daha önceki zamanlarda müezzinler, namaz vakitlerini, bu vakitleri tâyin etmekle vazifelendirilen muvakkitlerden öğrenirlerdi. Muvakkitler namaz vakitlerini, Ezher Câmii’nin avlu duvarlarından birisi üzerine yerleştirilmiş olan güneş saati ile tâyin ederlerdi. Diğer camilerdeki müezzinler de burada ezanı duyarak vaktin girdiğini öğrenirlerdi.
Ezher Camii, 1302 (H. 702) senesindeki zelzeleden yıkılmaya yüz tutunca, Emir Salar tarafından yeniden inşâ edildi. 1325 (H. 725) senesinde ise, Kahıre muhtesibi Muhammed bin Hüseyn Is’irdî (Siirtli) tarafından genişletildi. Yine, o senelerde, Taybars ve 1339 (H. 740) senesinde Akboğa Abd’ul-vâhid, Ezher Câmii’nin yakınında medreseler yaptırdılar. Bunlar sonradan Ezher Câmii’ne ilhak edildi. Yine Basîrel-Camdar Nasırı tarafından 1360 (H. 761) senesine doğru Ezher Câmii’ne bir çok yeni ilâveler ve tamirler yapıldı. Bu zât, imareti yeniledi ve Hanefî mezhebi ile ilgili fıkıh bilgilerinin okutulması için bir kürsü kurdu. Ayrıca, camiye bir mıshaf vakfederek Kur’ân-ı kerîm okunması için bir de hafız tâyin etti.
1397 (H. 800) senesinde Ezher Camii’nin minarelerinden biri yıkıldı. Sultân İkinci Berkuk, yıkılan bu minareyi, şahsî parasından harcayarak yaptırdı. 1414 (H. 817) ve 1423 (H. 827) senelerinde de iki defa hasara uğrayan Ezher Camii, her defasında yeniden tâmiredildi. Yine aynı târihlerde su için sarnıç kazdırıldı. Bir sebil ve bir havuz yapıldı. 1440 (H. 844) senesinde ise, caminin hemen yanında Hadim Cevher Kanbâî tarafından bir mekteb yaptırıldı. Hicrî dokuzuncu asırda camiye en çok hizmet eden Kayıtbay oldu. Onun gayreti ve himâyesi ile 1494 (H. 900) senesinde camiye büyük binalar ilâve edildi. Yine Kayıtbay’ın hükümdarlığı zamanında, fakirler ve âlimler için pek çok vakıflar kuruldu.
Osmanlı devrinde de Ezher Câmii’ne gereken alâka gösterilmiştir. Mısır fâtihi Yavuz Sultan Selim Hân, Ezher Camii’nde çok namaz kılmış ve burada Kur’ân-ı kerîm okutarak dinlemiştir. Hattâ, tahsîl gören fakir talebelere hediyeler dağıtıp yardımda bulunmuştur. Osmanlı devrinde Ezher’e yeni binalar ilâve edilmiştir. Kazdağlı Osman Kethüda tarafından 1735 (H. 1148) senesinde Zâviyet-ül-umyân adı ile âmâlar zaviyesi yaptırılmıştır. Abdurrahmân Kethüda adında bir zât, Ezher Camii ve müştemilâtı için büyük yardımlarda bulunmuştur.. Camiye fevkalâde büyük bir maksure (Namaz kılınan yer) yaptırmış, yetimler için bir ilk mekteb, bir sarnıç ve kendisi için de, vefatında defnedileceği bir mezâr yaptırmıştır. Bir takım yeni binalar da yaptırıp, iki medreseyi birleştirmiştir. Yine bu zât, fakir talebelerin geçim ve giyim ihtiyaçlarını te’min için vakıflar te’sis etmiştir.
Fâtımîler tarafından şiîlik eğitim ve propagandası için kurulan Ezher, Eyyûbîler zamanında eski hususiyetini kaybetmiş, Memlûklülerden itibaren Ehl-i sünnet îtikâdı üzere ilim tahsili yapılan, bütün ilimlerin öğretildiği bir üniversite hâline gelmiştir. Fâtımîler, Eyyûbîler, Memlûklüler, Osmanlılar, Hidivler ve Mısırlılar tarafından ilâveler yapılan Ezher Medresesi, Ortadoğunun meşhûr, büyük ve en eski üniversitesidir. Bünyesinde pek çok fakülte, yüksek okul ve enstitü mevcut olup, her sahada ilim tahsili yapılmaktadır.
Kuruluşundan itibaren çeşitli siyâsî, idarî, fikrî çalışmalara sahne olan Ezher, çok kıymetli islâm âlimlerinin ders verip, talebe yetiştirdiği bir ilim müessesesi oldu. Bilhassa, doğudaki İslâm ülkelerinin Moğollar tarafından işgal edilmesi, İspanya müslümanlarının hıristiyanlar tarafından katledilmesi üzerine islâm âlimleri, ilim öğretmek için en sakin yer olarak Mısır’ı seçtiler. Bunda, Memlûklülerin zamanın en kuvvetli islâm devleti olmasının da büyük faydası oldu. Ezher de bir defa daha güçlendi. Şeyh ünvanlı müderris tâbir edilen rektör tarafından idare edilirdi. Burada ulûm-i Nakliyye (dînî ve sosyal ilimler), ulûm-i Akliyye (fen ilimleri) tahsîl edilirdi. Dersler arasındaki farklar, saatlere göre değişirdi. Zekânın selim, zinde olduğu saatlerde naklî ilimler yâni îtikâd, amel ve muamelâta ait dînî konular işlenirdi. Öğleden sonraki saatlerde aklî ilimler, akşam da müzâkere ve tekrar yapılırdı. Ders sırasında talebeler, hocanın etrafında yarım dâire şeklinde diz çökerek otururlardı. Halka-i tedris denilen bu halkada ders yapılırdı. Talebe ile müderrisler arasında babaoğul münâsebeti gibi yakın bir münâsebet vardı, ihtiyaçları, vakıf müesseseleri tarafından karşılanırdı. Ayrıca herkesin faydalandığı büyük bir kütüphane de kurulmuştur.
İngilizlerin ortadoğu hâkimiyeti için çalışmaları, Osmanlı Devleti’ni yıkmak için gayretleri, ilim yuvası olan Ezher Üniversitesi’nin de bozulmasına sebeb olmuştur. Asırlarca kıymetli âlimler yetiştiren ve hizmetlere vesîle olan bu ilim yuvası, 1890’dan sonra Muhammed Abduh’un, Ezher Üniversitesi idare meclisine getirilmesiyle bozuldu ve karışıklıklara sahne oldu.
Ezher’de Muhammed Abduh’un dinde reformist düşünceleriyle başlayan karışıklıklara günümüzde mezhepsizlik, vehhâbîlik, şiîlik ve sosyalistlik fikirleri de eklendi. Ezher’de yetişen talebelerin bir kısmında bu fikirlerin etkisi görülmektedir.
Ezher Üniversitesi’nin modern bölümü 1908 senesinden itibaren başlamıştır. Zamanımızda burada öğretim ilk, orta ve yüksek olmak üzere üç kademeye ayrılır. İlk kısma alınan talebe, başarılı olursa sıra ile tahsiline devam eder. Üniversitenin ibtidâî (ilk) kısmını bitiremeyen talebeler, bu okulda okuyamazlar. Yâni dışardan bu üniversiteye öğrenci alınmaz. İlk (iptidaî) kısmın öğrenim süresi 4, orta kısmın 5, yüksek kısmın 4 senedir. Dînî tedrisât yapan fakülteler yanında tıb, zirâat fakülteleri de vardır. Yüksek kısımda din eğitimi, İslâm hukuku, ilahiyat ve Arab edebiyatı fakülteleri olmak üzere, üç ayrı okulda yapılmaktadır. Ayrıca sâdece kızların okuduğu dînî tedrisât yapan fakülte de vardır.
İslâm ülkelerinden pek çok talebenin okumak için rağbet ettiği Ezher Üniversitesi’nde iki binin üzerinde yabancı talebe tahsîl görebilmektedir. Yalnız dînî tedrisât yapan fakültelerin yanında, diğer fakültelerin de bulunması, bu üniversiteden diploma alan herkesin dînî tedrisât yapan bölümü bitirdiği mânâsına gelmez. Bunun için her Ezher me’zunu dînî konularda bilgi sahibi demek değildi.