ERBİL ATABEGLİĞİ

Erbil bölgesinde Zeyneddîn Ali Küçük bin Begtegin tarafından kurulan beylik. Bunun için Begteginliler de denilmektedir. Zeyneddîn Ali, Musul atabeglerinden İmâdeddîn Zengi’nin kumandanlarından idi. İmâdeddîn Zengi, 1131 senesinde Erbil’i ele geçirince, bölgeyi Zeyneddîn Ali’ye verdi. 1144 senesinde Musul nâibliğine tâyin edilen Zeyneddîn Ali, Zengi’nin ölümünden sonra, onun evlâdını ve hükümetini koruyanların başında yer aldı. Elindeki kuvvetlere rağmen velînimetine sadakat göstererek, Zengi’nin oğlu Seyfeddîn’e ve onun ölümünden sonra da Kutbeddîn’e bağlı kaldı. Erbil, Şehrezûr, Tekrit, Sincâr, Musul ve Harran gibi şehirler onun hâkimiyetinde idi. Ömrünün sonlarına doğru Zeyneddîn Ali, oğlunun Erbil’de yerine geçmesini emniyet altına alarak, idaresi altındaki yerleri Musul Atabeği Kutbeddîn’e bıraktı. Cesur, âdil, cömert ve evliyanın koruyucusu bir zât olan Zeyneddîn Ali, 1168 senesinde Erbil’de vefat etti.

Zeyneddîn Ali’nin yerine on dört yaşındaki Gökböri geçti. Fakat Erbil valisi ile arası açık olduğundan, vali Kaymaz onu ülkeden uzaklaştırıp, yerine kardeşi Zeyneddîn Yûsuf’u geçirdi. Gökböri, Musul Atabeği İkinci Seyfeddîn Gâzî’nin hizmetine girdi. Bunun üzerine Gökböri’ye iktâ olarak Harran bölgesi verildi. 1182 senesinde düşmanı olan vali Kaymaz, Musul valiliğine getirilince, Gökböri, Selâhaddîn Eyyûbî’ye tâbi oldu. Selâhaddîn-i Eyyûbî, kız kardeşi ile evlendirerek, Urfa ve Samsat’ın idaresini ona verdi. Gökböri, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin haçlılara karşı yaptığı savaşlarda ve Suriye ile Filistin’in zabtında önemli rol oynadı.

Erbil hâkimi olarak görünen Zeyneddîn Yûsuf’un ilk devrelerinde yönetim, fiilen vali Kaymaz’ın elinde idi. Kaymaz, Musul’a vali tâyin edilince, Yûsuf, Atabegliğin idaresini ele aldı. Önceleri Musul atabegliğine bağlı olan Yûsuf, daha sonra Selâhaddîn Eyyûbî’ye tâbi oldu. Selâhaddîn-i Eyyûbî Musul’u kuşatınca, yanında yer aldı ve haçlıların Akka’dan uzaklaştırılması için yapılan muharebeye katıldı. Muharebe esnasında, 1190 senesi Ekim ayının yirmi dokuzunda hastalanarak öldü.

Zeyneddîn Yûsuf’un ölümü üzerine, Erbil atabegliği’nin başına Muzaffereddîn Gökböri geçti. Gökböri, Selâhaddîn Eyyûbî’den Erbil’in kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık idaresi altındaki Harran, Urfa ve Samsat’ı Selâhaddîn’e bırakarak elli bin dînâr verecekti. Selâhaddîn-i Eyyûbî, Erbil’den başka Şehrizûr (Kerkük) civarı ile, Karabeli ve Kıfeak Derbendi’ni de ona verdi. 1193 senesinde Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin ölümüne kadar Eyyûbîlere bağlı kalan Gökböri, önce Zengilerin Musul kolunu zayıf düşürmeye çalıştı. Bu hususta Eyyûbîler ile ittifak kurdu. Ahmedîlerden Alâeddîn Kara Sungur ile birleşerek, İldeniz atabeği Ebû Bekr bin Pehlivan’ın idaresindeki Azerbaycan’a sefer düzenledi. Fakat Irak-ı Acem hâkimi Şemseddîn Ay Togmuş’un müdâhalesi ile geri döndü. Sonraları genişleme siyâseti gütmekte olan Eyyûbîleri tehlikeli görmeye başladı ve onlara karşı olan ittifaklarda yer aldı. Musul’da idareyi ele geçiren Atabeg Bedreddîn Lü’lü ile mücâdele etti. 1220 senesinde Moğol tehlikesiyle karşı karşıya kalan Gökböri, Bedreddîn Lü’lü ile anlaşarak aralarındaki düşmanlığa son verdi. Lü’lü’den ve halîfeden yardım istedi. Abbasî halîfesinin çok az asker göndermesi üzerine Moğollara saldırmadı. Zâten Moğollar da fazla tahribat yapmadan, Hemedan’a çekilmişlerdi. Bu sırada Moğolların önünden geri çekilen Gelâleddîn Harezmşâh, Bağdâd’a doğru ilerledi ve kendisine hücûm eden halîfenin ordusunu yendi. Bu durum karşısında Gökböri, Celâleddîn Harezmşâh’a tâbi oldu. Moğollar, Celâleddîn’in arkasından ikinci defa Erbil bölgesine girdiler. Büyük tahribat ve yağma yaptılar. Gökböri yine müdâfaa hazırlıklarına girişti ise de, Moğolların bölgeyi terk etmeleri üzerine hazırlıklarının bir faydası olmadı. 1232 senesi Haziran ayının on sekizinde Erbil’de vefat eden Gökböri, erkek evlâdı olmadığından ülkesinin halîfeye verilmesini vasiyet etti. Onun ölümü üzerine, halîfenin kuvvetleri Erbil’e gelerek şehri teslim aldılar.

Erbil Atabegliğinde Muzafferüddîn Gökböri, kültür ve îmâr faaliyetlerinin yanışıra, sosyal yardım müesseseleri kurmakla da dikkati çekti. Camiler, han-kâhlar, medreseler ve hastahâneler yaptırdı ve bunların masrafını karşılamak için vakıflar tahsîs etti. Erbil surlarını tamir ettirdi. Çarşılar yaptırıp sokakları düzelttirerek, Erbil’i büyük bir şehir hâline getirdi.

Gökböri, Peygamber efendimizin doğum gününde resmî toplantılar düzenlerdi. Bağdâd, Musul, Cezire, Sincar, Nusaybin gibi yakın beldelerdeki ve diğer acem memleketlerindeki âlimler, tasavvuf ehli, vaizler, güzel Kur’ân-ı kerîm okuyanlar ve şâirler Muharrem ayının başından Rebî’ul-evvel ayının başlarına kadar Erbil’e akın ederlerdi. Gökböri, Erbil’de bir kaç katlı ahşap konaklar yaptırdı. Bu konaklarda mevlid kandili için gelen misafirleri ağırlardı. Saferayının başında bu konaklar çok güzel bir şekilde süslenir ve misafirlerle dolup taşardı. Gökböri, her gün ikindi namazından sonra bütün konakları ziyaret eder, orada bulunanlarla tek tek ilgilenirdi. Mevlid gecesine kadar günlerini hep böyle geçirirdi. Mevlid gecesinden iki gün önce pek çok deve, sığır ve koyun kesilirdi. Mevlid günü sabahı olunca, devletin ve memleketin ileri gelenleri meydana toplanır, kurulan büyük sofralarda bütün fakfrler doyurulurdu. Etraftan gelen âlim, tasavvuf ehli, şâir ve vaizlere hediyeler verilirdi. Bu sırada güzel sohbetler olurdu. Bu durum ikindi sonrasına kadar devam ederdi. O günün gecesi mevlidler okunurdu. Mevlid toplantıları bitince, memleketine gitmek için hazırlanan misafirlerin yol ihtiyaçları da karşılanırdı. Gökböri, her sene mevlid-i Nebî münâsebetiyle otuz bin dînârsarfederdi.

Hanımı Rebîa Hâtûn şöyle anlatır: “Beyimin gömleği, kıymeti beş dirhem bile etmeyen, kürdasdan kalın bir kumaştı. Bu yüzden iyi bir gömlek almadığı için kendisine kızdım. Bunun üzerine bana; “Beş dirhemlik bir elbise giyip geri kalanını fakirlere sadaka olarak vermem, güzel ve pahalı bir gömlek giyip, fakirlere bir şey vermememden benim için daha hayırlıdır” dedi.

Gökböri, şâir, edebiyatçı ve âlimleri de himaye ederdi. Bu yüzden bir çok âlim ve yazar onu ziyarete gelirlerdi. Onun devlet adamlarından el-Mübârek bin Ahmed, dört ciltlik bir Erbil târihi yazdı. Meşhûr tarihçi İbn-i Hallikân ve ailesi onun himâyesi altında idi. Ayrıca Haçlıların elindeki müslüman esirlerin fidye ile kurtarılmasında önemli rol oynadı. Muzafferüddîn Gökböri, Erbil’de bir cami ve medreseden başka tasavvuf âlimlerini ait iki hankâh yaptırdı. Yaptırdığı hastahâneyi haftada iki defa ziyaret eder, hastaların muhtaç akrabalarına nafaka gönderirdi. Bir dul hanımlar evi ile bir yetimhane yaptırdı. Annesiz süt çocuklarına süt anneleri tuttu.

Erbil atabeglerinde, Büyük Selçuklulara benzer bir teşkilâtın bulunduğu anlaşılmaktadır. Hükümdar ile hükümet arasındaki irtibatı te’min eden görevlilere hâcib, bunların başkanlarına da hâcib-ül-hüccâb denirdi. Saray teşkilâtında hâcib-ül-hüccâb’dan sonra en yetkili görevli üstâd-ü-dâr idi. Bu şahıs, saraya ait umûmî masraflardan ve mutfağın denetiminden mes’ûl idi.

Sarayın ve hükümdarın korunması ile görevli muhafız birliği olan candarların reisine emîr-i candâr denirdi.

Beyliğin en önemli işlerinin görüldüğü bir büyük dîvân yardı. Bu dîvânın vezîr dışındaki üyeleri; müstavfî, müsrif, münşî ve ârız-ül-ceyş idi.