EL-HAMRÂ SARAYI

Endülüs’teki Gırnata şehrinin îç kalesi. Gırnata, 1230-1492 (H. 628-898) yılları arasında hüküm süren Benî Ahmer Devleti’ne başşehirlik yaptı. Bu devletin kurucusu olan Muhammed bin Ahmer, 1237 yılında Gırnata’yı ele geçirince, öteden beri müdâfaasının kolaylığı ile bilinen Daro ve Gezil ırmakları arasında Gırnata’ya hâkim ve sarp bir tepenin üzerinde kale kalıntılarını tamir ettirip, sarayın inşâasını başlattı. Buranın inşâasında malzeme olarak; kireç, çakıllı kum, balçıktan meydana gelen ve kızıla çalan bir nevi kerpiç kullanıldı. Bu renkten dolayı sarayın ismine el-Hamrâ denildiği rivayet edilmektedir. Bunun yanında, devletin kurucusu Birinci Muhammed el-Gâlib’in (1230-1272), İbn-i Ahmer lakabından dolayı da el-Hamrâ denilmesi diğer bir rivayettir.

Gırnata şehrinin etrafını sarayın mîmârisine uygun surlarla çeviren Muhammed İbn-ül-Ahmer, el-Hamrâ’nın muhafazası için mevcutlarına ilâveten dört kule daha yaptırdı. Daro deresinin suyunu saraya çıkarttı. Kale duvarları arasında kalan sahanın çeşitli süs bitkileri, hayvanlar ve fıskiyelerle doldurulmasıyla, sanki bir dünyâ cenneti hâline geldi. Geniş bahçeler ve parklar, birbirleriyle kenetlenmiş san’at âbideleriyle doldu. Gırnata kalesi içindeki düzlüğe kurulan bu saraya, Muhammed ibn el-Ahmed ve kendisinden sonra gelen sultanlar tarafından ilâveler yapıldı. Böylece el-Hamrâ şaheseri meydana getirildi; başta Avrupa olmak üzere, pek çok ülkeye örnek oldu.

El-Hamrâ sarayı önceden hazırlanan bir plâna göre yapılmadığından, ihtiyâca göre, zamanla değişik şekiller aldı. Kendisine kadar gelip geçen kültürlerin izlerini taşıyan saray, birbirine eklenmiş iki büyük yapı topluluğundan meydana gelmiştir. Salonlar, birbirine dikey olan iki uzun avlunun çevresinde toplanır. Bunlar da, Mersinler avlusu etrafındaki salonlar ile Arslanlar avlusu etrafındaki salonlardır. Sultan mezarları kısmı, İspanyollar tarafından tamamen tahrip edilmiştir. Mersinler avlusu etrafında; Mahkeme Divanhanesi, İki Kız Kardeşler Divanhanesi, Benî Sirâc Divanhanesi, Elçiler Divanhanesi, cami ve hamamlar mevcuttu. Arslanlar avlusunda köşkler ve ortasında fiskiye vardı. El-Hamrâ’da tek, çift, üçüzlü, dördüzlü sütunların alt ve üst başları hâriç düz, diğer yerleri ince işlemelerle süslüdür. Kitabeleri, tezyînât görünüşü ile hâlâ ziyaretçilerin dikkatini çekmektedir.

Arslanlar Fiskiyesi ile Mahkeme Divanhanesi tezyinat san’atıyla doludur. Avlunun ortasında, her birinin ağzındaki oluklardan sular akan on iki arslan bir dâire meydana getirir. Sarayın, duvar, tavan, sütun, kemer gibi kısımları son derece zengin ve değişik süslerle örtülüdür. Mermerler çeşitli motiflerle oyulmuştur. Alçı üzerine işlenmiş yıldız ve bitki motifleri ile sekizgen selinde kıvrımlı çizgiler vardır. Motifler yanında neshi üslupta kitabeler, târihî yazılar, âyet-i kerîmeler, şiirler yazılıdır. Sarayın bütün oda ve salonları ayrı renktedir. Üst kısımlar koyu kırmızı, altın sarısı ve mavi, aşağı kısımlar ise daha açık renkte menekşe, erguvanî, turuncu renklerle boyalıdır. Süslemenin en çok olduğu yer, Arslanlı avlu ile büyük dîvandır.

El-Hamrâ sarayının İslâm san’at târihi bakımından büyük önemi vardır. Muhtelif yapılardan meydana gelen sarayın mimarları bilinmemektedir. Saray, taşıdığı san’at değerleriyle Endülüs mimarisinin en güzel eseridir. Bu haliyle yüz yıllar boyunca san’atçıların, seyyahların hayallerini harekete geçirmiştir. Kerpiçten duvarları, kalıplardan dondurulmuş maddeler ve ahşap malzemelerden inşâ edilen kemerleri, kubbeleri, direk tabanları, pervazları, saçakları ve tavanları ile, zengin inceliklerle dolu İslâm san’at eserlerinin eşsiz bir nümûnesidir. Dayanıksız yapı malzemelerinden yapılması ve mutaassıp hıristiyan haçlı kuvvetlerinin tahribatına uğramasına rağmen, bu güne kadar ayakta kalması akıllara durgunluk vermektedir.

Benî Ahmer Devleti’ne 1492 târihinde İspanyplar tarafından yıkılarak son verilince, müslümanların sağ kalanları Kuzey Afrika’ya göç ettiler. El-Hamrâ’nın san’at eserleri, ülkenin hıristiyanların eline geçmesiyle birlikte acımasız bir tahribata uğradı. Mersinler avlusundaki cami, kiliseye çevrildi. El-Hamrâ san’at eserlerinin değeri sonra anlaşılmış ise de, tamiri bütünüyle mümkün olamamıştır. El-Hamrâ mimarîsi İspanya, İtalya, Sicilya’da Avrupa mimarisine te’sir etmiş ve buralarda yapılan eserlerde El-Hamrâ yapı tarzı açıkça görülmüştür. Endülüs’teki ilim ve kültür, müslümanların bunlara verdikleri önem, târih sayfalarını doldurmaktadır. Bu Endülüs medeniyeti, Avrupa rönesansım hazırlayan en önemli faktördür. İlim, kültür yanında san’at eserlerine verilen önem, El-Hamrâ ile de kendini göstermiş idi.