Istılâh Ta’bir. Deyim. Bir ilim veya mesleğe âit kelime. Itk Azâd edilmek. Hürriyete kavuşmak. Şeref, şan. Kuvvet. İane Yardım, imdât. Yardım için istenen, toplanan şey. İbâd Âbidler, kullar, ibâdet edenler. İbâdet Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak. Sevâb hâsıl olması için, Allah rızâsı için niyet etmek lâzım olan tâate ibâdet etmek denir. İbâre Bir fikri anlatan bir veya birkaç cümlelik yazı. Paragraf. Ders veren ibretli söz. İbda’ Allahü teâlânın maddesiz, aletsiz, zamansız, mekansız yaratması. Geçmişte benzeri olmayan şiiri söylemek. İbn Oğul. İcâd Allahü teâlâya mahsûs olan, yoktan var etmek, yaratmak. İcâre Kira, gelir, ücret. Belli bir menfeati belli bir karşılık ile satmak. İ’câz Âciz bırakmak. Acze düşürmek. Şaşırtmak. Başkalarının konuşamıyacakları derecede güzel söz söyleme, konuşma. İcâzetname Diploma, ilmî ehliyet. İcma Toplanma. Dağınık şeyleri bir araya getirme. Fikir birliği. İcmâ-ı Ümmet Eshâb-ı Kirâmın (r. anhüm) ve Tabiînin sözbirliği ile bildirilen hükümler. Ya’nî gördükleri ve işittikleri zaman hiçbirisinin red ve inkâr etmediği şeylerdir. İcmâl Hülâsa etmek, kısaltmak, bir araya toplamak. Netice. İcra Bir işi yürütmek. Yerine getirmek, yapmak. Borçluya borcunu adlî bir teşekkül vasıtasıyla ödetmek. İctihâd Dînin fer’î mes’elelerine âit hükümleri, müctehîd olan âlimlerin, usûlüne uygun olarak Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkarmaları ve bunun için bütün gayretlerini sarfetmiş olmalarıdır. Gayret etmek. İctimâ Toplanmak. Bir araya gelmek. Toplantı. İctimâiyyât Cemiyet hayâtına âit ilimler, sosyoloji. İddet Kocasından ayrılan kadının üç ay, kocası ölen kadının dört ay on gün beklemesi, hiç kimse ile evlenmemesidir. İdrâk Anlama, akıl erdirme, kavrama. İhlâs Riyasız. Allah rızâsı için yapmak. Gösterişten uzak olmak, içten, samimî. İhram Hacıların örtündüğü dikişsiz elbise. İhsan iyilik, lütuf. Cömertlik yapmak. Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet yapmak. İhtibâs Bir şeyin kıymetlenmesi için saklamak. Vurgunculuk. İhtida Hidâyete kavuşmak, irşâdı kabûl edip, doğru yola girmek, İslâmı kabûl edip, îmân etmek. İhtilâf Anlaşmazlık, uyuşmazlık. Karışıklık. İhtiram Hürmet olunmak. Ta’zim, saygı. İhtiras Sakınmak, çekinmek, kaçınmak. İhtisâb Hesap sorma. Emr-i ma’rûf, nehy-i anil münker vazîfesi. Mes’ûliyet. Ceza. Eskiden belediye işlerine bakan me’mûrun işi. İhtisar icmal etmek. Sözün kısaltılması. Kısaltmak. İhtisas Bir ilim veya san’at üzerinde fazla çalışarak, onda derinleşmiş olmak. Uzman olmak. İhtiyâç Zarûret hâli. Çaresiz kalıp istemek. Yoksulluk. İhtiyâr Yaşlı kimse. Seçilmek, seçmek, istek, arzu, râzı olmak. İhvan Sâdık arkadaşlar. Eş-dost. Aynı yolda olan. İhyâ Diriltmek. Yeniden hayâta kavuşturmak. Gece uyumayıp çalışmak veya ibâdet ederek geçirmek. İ’kâb Şiddetli azâb, eziyet etmek. Cezalandırmak. İllet Esas sebep. Vesile. Maraz, hastalık, sakatlık. Maksat, gaye. İlliyyîn Cennetin en yüksek tabakası. Kâmil müslümanların kavuşacağı en büyük derece. İlm Okumak, görmek, dinlemek veya cenâb-ı Hakkın ihsânı ile elde edilen ma’lûmât. Bilmek, idâre etmek. İlm-i hâl Herkesin bilmesi ve yapması gereken kelâm (ya’nî îmân), ahlâk ve fıkıh bilgileri, bu bilgileri kısaca ve açıkça anlatan kitaplara da ilmihâl kitapları denir. İlm-i hılâf Mukayeseli hukuk. Bu ilmin kurucusu Ebû Zeyd Debbûsî’dir. İlm-ül-yakîn Eserden müessiri ya’nî işi görerek, bunu yapanı anlamaktır. Bu, evliyâda keşf ve şühûd ile çabuk hâsıl olur. Âlimlerde ise akl ile düşünüp inceliyerek anlaşılır. İltizâm Gerekli bulma, kendine lâzım kılma. Tarafgirlik etme. Eskiden devlet gelirlerinden birinin toplanması işini üzerine alma. İmâ işâret etmek, işâretle anlatmak. İşâret. Îmân inanmak, i’tikâd. Hakkı kabûl edip tasdik etmek. Peygamberimiz Hazreti Muhammed aleyhisselâma Allahü teâlâ tarafından gönderilen herşeye inanmak ve kalbiyle tasdik etmek. İmâm Delîl ve rehber. Cemâate namaz kıldıran, İslâm hükümetlerinde devlet reîsi. İctihâd sahibi olan, Mezheb sahibi olan mübârek zâtlara verilen ünvan. İnayet Yardım, lütuf, ihsân, iyilik, Gayret, özenme. Mühim işle meşgûl olma İnfâk Nafaka verme. Geçindirme. Besleme. Harcayıp, tüketme. |
İnkisar Kırılma. Bedduâ etme. Gücenme. İntisâb Bir yere bir kimseye mensûb olmak. Bağlanmak. Mâiyyetine girmek. İrâd Getirmek. Söylemek. Gelir, kazanç. İrâde Arzu, istek. Dilemek. Emîr. Birşeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç. İrâde-i külliye Allahü teâlânın irâdesi. Allahü teâlânın emri. İrâde-i cüz’iyye Cenâb-ı Hak tarafından insanın kendi salâhiyetinde bıraktığı istek, arzu. İnsanın herhangi bir tarafa meyletme isteği, kuvveti. İrhâs Bir peygamberde, bi’setinden önce görülen hârukulâde hâller. İrsal Göndermek, gönderilmek. Havale kılmak. Kendi hâline koymak. İrşâd Doğru yolu göstermek. Gafletten uyandırıp hidâyete kavuşmaya vesile olmak. İrtidâd Din değiştirerek mürted olmak. İslâmiyeti terkedip dinsiz olmak. İrtihâl Bir yerden başka bir yere göç etmek, ölmek. Îsâr Kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasına ni’met vermek. Cömertlik İsnâd Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek. Birisi için birşey yaptı demek. Dayandırmak. Dayanmak. İsrâf Lüzumsuz yere harcamak, ömrünü boş şeylerle geçirmek. İstibrâ Ayırmak, uzaklaştırmak. Küçük abdest bozduktan sonra idrardan temizlenmek. İdrar yolunda idrarın tamâmen kesilmesini beklemek. İstidâd Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allahü teâlânın mahlûkâta ihsân ettiği kabiliyet kuvveleri. İstidlal Delîl getirmek. Delîle dayanarak netice elde etmek. Muhakeme, anlama kudreti. İstidrâc Fâsıklardan, günâhı çok olanlardan zuhur eden âdet dışı hâller. Derece derece kıymetini indirmek. İstif Muntazam yığın. Nizâm. Sıra, dizi. İstifâ Affını, bağışlanmasını, azlini istemek. Me’mûriyetten affını taleb etmek. İstigâse Tevessül etmek, vesîle etmek, yardımını, duâsını istemek. Ondan şefâat istemek. İstiğfar Af dilemek. Tövbe etmek. Yalvarmak. Allahü teâlâdan bağışlanmasını istemek. İstiğrak Gark olmak. Dalmak. Aşk-ı ilâhî ile dünyâyı unutup kendinden geçmek. İstihâza Kadınlarda belli âdet günlerinden sonra gelmeye devam eden kan. Hastalıktan dolayı olduğu için özür kanı da denir. İstihare Bir işin hayırlı olup olmayacağı niyetiyle, abdest alıp, iki rek’at namaz kılarak, duâ edip rü’yâ görmek üzere uykuya yatmak. İstihdam Bir hizmette kullanmak, hizmete almak. Hizmet ettirmek. İstihkak Kazanılan şey. Hak edilen. Hakkını almak. İstihlâf Vekîl bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. İstikâmet Doğruluk. Namuslu hareket. Adâletten ve doğruluktan ayrılmadan hareket etmek. İstikbâl-i kıble Kıbleye, Kâ’be istikâmetine dönmek. İstincâ Abdest bozduktan sonra veya abdest almadan önce kan, idrar ve meni gibi şeylerin çıktıkları yeri temizlemek. İstiskâ Su isteme, susama. Yağmur duâsına çıkma. İstisna Ayırmak. Müstesna kılmak. Kaide dışı bırakmak. İstisna’ (Ismarlama satışı) Mevcûd olmıyan bir malı, bir san’at sahibine ta’rîf ederek yaptırmak. İstişâre Fikir danışmak. Meşveret etmek. İsyan Emre karşı gelme, itaatsizlik. Ayaklanmak. Âsî olmak. İşaret Nişan, alâmet. Bir şeyi bir vâsıta ile (el-göz ile) göstermek. İşrâk Güneşin doğması. Işıklandırmak. İştiyâk Fazla arzu ve şevk. Hasret çekmek, özlemek. İthalât Dışardan içeri sokmak. Dış ülkelerden mal getirmek. İ’tibâr Ehemmiyet vermek. Hürmet, ibret alıp uyanık olmak. Birisini veya sözünü makbûl farzetmek. İ’tidâl Bir şeyde veya hâlde ifrat veya tefride düşmeden orta yolda bulunmak. Gece-gündüzün eşit olması. İ’tikâd inanmak. Sıdk ve doğruluğunu gönülden tasdik ederek inanmak. Dînin temelini meydana getiren şeylere inanmak. İ’tilâf Anlaşmak. Uyuşmak. Muvafakat etmek. Toplanmak. Bir araya gelmek. İttibâ Tâbi olma. Arkasından gitme, itaat etme. İttihâd Birleşmek. Aynı fikirde olmak. Birlik üzere âmil olmak. İttihâz Kabûl etmek. Kabûllenmek! İttikâ Çekinmek. Sakınmak. Günahlardan ve kötülüklerden el çekmek. İttisâf Vasıflandırmak. Sıfat sahibi olmak. İztırâr Mecbûriyet, çaresizlik, ihtiyâç. İzzet Ziyâdelik ve üstünlük. Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu’teber olmak. |