Hâb Uyku. Habbe Arpa, buğday tanesi gibi küçük şeyler, taneler. Haber-i âhâd: Hep bir kimse tarafından söylenilen, müsned-i muttasıl hadîs-i şerîflerdir. Haber-i sâdık Doğru söz, Peygamberimizin (s.a.v.) sözü, hadîs-i şerîf Haber-i vâhid Bkz. Haber-i âhâd. Habîb Sevgili, seven, dost. Habîbullah Allahü teâlânın sevgilisi, Resûlullah (s.a.v.). Habis Kötü, alçak, pis. Hac, Hacca gitmek İslâmın beşinci şartı. Gücü yeten mü’minlerin Kurban Bayramında Mekke-i mükerremedeki belirli yerleri, belirli şartlara riâyet ederek ziyâret etmesidir. Hacamat Kan aldırma. Resûlullah (s.a.v.) her ay hacamat olurdu. Hâce Hoca, muâllim Hâcegân Hocalar, Osmanlı Devletinde “Yüzbaşı” karşılığı sivil rütbe. Had cezaları Zinâ, şarap içmek ve alkollü içki ile sarhoş olmak, kazf, hırsızlık ve yol kesicilik suçlarını işleyenlere, dînimiz tarafından verilmesi emredilen cezalar. Hadîs-i âmm Bütün insanlar için söylenmiş hadîs-i şerîfler. Hadîs-i garîb Yalnız bir kimsenin bildirdiği hadîs-i sahih, yâhud, aradakilerden birine, bir hadîs âliminin muhalefet ettiği hadîs. Hâdis-i hâs Bir kimse için söylenmiş hadis-i şerîfler. Hadîs-i hasen Bildirenler, sâdık ve emîn olup, fakat hafızası, anlayışı, sahîh hadîsleri bildirenler kadar kuvvetli olmıyanların bildirdiği hadîs-i şerîfler. Hadîs-i kavî Peyamberimizin (s.a.v.) söyledikten sonra, bir âyet-i kerîme okuduğu hadîsdir. Hadîs-i kudsî Ma’nâsı, Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri ise, Resûl-i ekrem (s.a.v.) tarafından olan hadîs-i şerîflerdir. Hadîs-i kudsîleri söylerken, Peygamber efendimizi (s.a.v.) bir nûr kaplardı ve hâlinden belli olurdu. Hadîs-i maktu’ Söyleyenler, Tâbiin-i Kirâma (r. aleyhim) kadar bilinip, Tabiînden rivâyet olunan hadîs-i şerîflerdir. Hadîs Hadîs müctehidi. Üçyüz İmâmı binden daha çok hadîs-i şerîfi râvîleri ve senedleri ile birlikte ezbere bilen hadîs âlimi. Hadîs-i mensûh ilk zamanda söyleyip, sonra değiştirilen hadîslerdir. Hadîs-i merdûd Ma’nâsı olmayan ve rivâyet şartlarını taşımayan söz. Hadîs-i meşhûr İlk zamanda bir kişi bildirmişken, ikinci asrda şöhret bulan hadîs-i şerîfler, ya’nî bir kimsenin Resûl-i ekremden (s.a.v.) o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan da, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler olup, son duyulan kimseye kadar, artık hep mütevâtir olarak bildirilmiştir. Hadîs-i mevdû’ Bir hadîs imamının şartlarına uymayan hadîs-i şerîf. Hadîs-i mevkuf Sahâbiye (r. anhüm) kadar söyliyen hep bildirilip, Sahâbînin, “Resûl-i erkemden böyle buyurmuş dediği hadîs-i şerîfler. Hadîs-i mevsûl Sahâbînin (r. anhüm) “Resûlullahdan işittim, böyle buyurdu” diyerek haber verdiği, hadîs-i müsned-i muttasıldır. Hadîs-i muddarib Kitab yazanlara, muhtelif yollardan, birbirine uymayan şekilde bildirilen hadîs-i şerîfler. Hadîs-i muhkem Te’vîle muhtaç olmayan hadîs-i şerîfler. Hadîs-i mü’allak Baştan bir veya birkaç râvîsi veya hiçbir râvîsi belli olmayan hadîs-i şerîfler. Mürsel ve münkatı’ hadîsler de mu’allaktır. Baştan yalnız birinci râvîsi bildirilmiyen hadîse (Müdelles) denir. Hadîs-i müfterî Müseylemet-ül-Kezzâb’ın sözleri ve ondan sonra gelen münâfıkların, zındıkların, müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri. Ehl-i sünnet âlimleri, merdûd ve müfteri hadîsleri aramış, bulmuş ayırmışlardır. Din büyüklerinin kitaplarında, böyle sözlerden hiçbiri yoktur. Hadîs-i munfasıl Aradaki râvîlerden, birden ziyâdesi unutulmuş olan hadîs-i şerîflerdir. Hadîs-i mürsel Sahâbe-i Kirâmın (r. anhüm) ismi söylenmeyip, Tabiînden birinin, doğruca, “Resûl-i ekrem (s.a.v.)” buyurdu ki, dediği hadîs-i şerîfler. Hadîs-i müsned Resûl-i ekreme (s.a.v.) isnâd eden Sahâbînin (r. anhüm) ismi bildirilen hadîs-i şerîfler. Müsned hadîsler, muttasıl veva münkatı’ olur. Hadîs-i müsned-i münkatı’ Sahâbîden (r. anhüm) gayri bir veya birkaç râvîsi bildirilmeyen hadîs-i şerîfler. Hadîs-i müsned-i müttasıl Resûl-i ekreme (s.a.v.) kadar, isnadı muttasıl olan, ya’nî aradaki râvîlerden hiçbiri noksan olmayan hadîs-i şerîfler. Hadîs-i müstefîz Müstefid. Söyleyenleri üçten çok olan hadîstir. Hadîs-i müteşâbih Te’vîle muhtaç olan hadîs-i şerîfler. Hadîs-i mütevâtîr Birçok sahâbînin, Resûl-i ekremden (s.a.v.) ve başka birçok kimsenin de bunlardan işittiği ve kitaba yazılıncaya kadar, böyle hep, çok kimselerin haber verdiği hadîs-i şerîfler. Böyle çok kimsenin bir yalan üzerinde söz birliği yapmalarına imkân olmaz. Mütevâtirolan hadîs-i şerîflere muhakkak inanmak ve yapmak lâzımdır, inanmayan kâfir olur. Hadîs-i nâsih Peygamberimizin (s.a.v.) son zamanlarında söyledikleri hadîs-i şerîflerdir. Hadîs-i sahih Âdil ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i muttasıl ve mütevâtir ve meşhûr hadîslerdir. Hadîs-i şaz Bir kimsenin, bir hadîs âliminden işittim dediği hadîs-i şerîfler. Kabûl edilir, fakat sened, vesîka olamazlar. Âlim denilen kimse, meşhûr bir zât değilse, kabûl olunmazlar. Hadîs-i za’îf Sahîh ve hasen olmayan hadîs-i şerîfler. Bildirenlerden birinin hafızası, adâleti gevşek olan hadîs-i şerîfler veya i’tikâdında şüphe bulunan kimselerin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler. Za’îf hadîslere göre fazla ibâdet yapılır. Fakat ictihâdda bunlara dayanılmaz. Hadîs müctehidi Bkz. Hadîs İmâmı. Halâvet Tatlılık, şirinlik, zevk. Halef Babadan sonra kalan oğul, birinden sonra onun makamına geçen kimse. Halik Yaratan, yaratıcı. Halîfe Resûlullahın vekîli. Bir tasavvuf büyüğünün bir yere gönderdiği veya yerine bıraktığı vekîli. Halîl Dost, Hazreti İbrâhim’in lakabı. Halka-ı tedris Ders halkası. Halka-ı zikr Zikr ve ibâdet halkası. Halvet Yalnız kalma, tenhâya çekilme, yalnız başına çekilip ibâdetle meşgûl olma, tenhâ yerde yalnız kalmak. Halvet-hâne Yalnız başına ibâdet ile meşgûl olunan yer. Ham Pişmemiş, çiği, olmamış, acemi, tecrübesiz kimse. Hamakat Ahmaklık, beyinsizlik. Hamaset Kahramanlık, yiğitlik. Hamâsiyât Kahramanlık destanları. Harac Güçlük, zorluk. |
Harâc Kâfirlerden alınan toprak vergisi. Beşte bir, dörtte bir, üçte bir, yarıya kadar olabilir. Haram Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde “Yapmayınız!” diye açıkça yasak ettiği şeyler, içki içmek, faiz yemek, hırsızlık ve zinâ gibi. Harbe Kısa mızrak. Harbî Harble ilgili müslümanlarla aralarında anlaşma bulunmayan gayr-i müslimlere âit ülke ahâlisinden her biri. Hareke Kur’ân-ı kerîmin Arabca bilmeyenler tarafından okunmasını kolaylaştıran işâretler. Haşimîler (Benî Hâşîmî) Resûlullahın (s.a.v.) dedelerinden Hâşim’in soyundan gelenler. Hâşim’in şovu, oğlu Abdülmuttalib’le devam etti. Abdülmuttalib’in soyu da; Peygamberimiz (s.a.v.) ve amcalarının çocukları ile devam etti. Haşiye Bir kitabın sahifeleri kenarına veya altına yazılan yazı. Bir eserin metnini şerh ve izâh eden kitap. Hatır Zihin, fikir, keyif, hâl gönü! Hatırat Hatıra gelen, hatırda kalan şeyler. Hatif Sesi işitilip de kendisi görülmeyen seslenici. Hatim okumak Kur’ân-ı kerîmi başından (Hatm) sonuna kadar okumak. Hatm-i tehlîl Yetmişbin Kelime-i tevhîd (Lâ ilâhe illallah) okumak. Hatt Çizgi, yol, yazı, hareket istikâmeti. Hatt-ı celî İslâm yazılarının her çeşidinin uzaktan görülebilecek şekilde iri yazılmış şekli. Sülüs yazısının irisi. Hatt-ı dest El yazısı. Hatt-ı dîvânî Rık’anın birleşmesinden doğan yazı çeşidi. İnce dîvânî, kırma dîvânî ve celî dîvânî çeşitleri vardır. Dîvânî ile celî dîvânî; ferman ve beratlarda, ince kırma dîvânî; vakfiye, hüccet, îlân, ilmühaber gibi resmî evraklarda kullanılırdı. Havâriyyûn Îsâ aleyhisselâmın oniki yardımcısı. Petrus, Andreas, Yuhannâ, Büyük Ya’kûb, Filip, Torna, Bartelemi, Matthias, Küçük Ya’kûb, Simon, Yehûdâ, Taddeus. Havâşî Haşiyeler, bkz. Hâşiye. Hayâ Kötü iş yapınca utanmak. Namus. Allah korkusu ile günahtan kaçınma. Başkalarının kötülemelerinden korkmak. Hayal insanın kafasında canlandırdığı şey. Hayrât iyilikler. Sevâb kazanmak için yapılan hayırlı işler. Kurulan müesseseler. Hayret Şaşma, şaşırma, ne yapacağını bilememe, kendinden geçme. Hediye Karşılık beklemeden verilen şey. Fakire verilirse sadaka olur. Helâl Yasak edilmiş olmayan, yâhûd, yasak edilmiş ise de, dînimizin özür, mâni’ ve mecbûriyet tanıdığı sebeplerden birisi ile yasaklığı kaldırılmış olan şeyler. Hemm Keder, gam, tasa, kaygı. Hemezât Vesveseler, kuruntular. Heşt-bihişt Kur’ân-ı kerîmde adı geçen sekiz Cennet. Osmanlı âlimlerinden İdrîs Bitlisî’nin ilk sekiz Osmanlı pâdişâhı dönemini anlattığı manzûm eser. Sehî Bey’in, şâirlerin hayâtını anlattığı tezkiresi. Hıfz Saklama, ezberleme. Allahü teâlânın velîsini günah işlemekte israr etmekten muhafaza etmesi. Hıfz etmek Ezberlemek, saklamak. Hıfz-us-sıhha Sağlığı koruma. Hadîs-i şerîfte; “Hastalıkların başı çok yemektir. İlaçların başı perhizdir.” buyuruldu. Hıkd Başkasını aşağı görmek, ondan nefret etmek, kalbinde ona karşı düşmanlık beslemek. Hırka Kalın kumaştan yapılmış veya içi pamukla beslenmiş ceket uzunluğunda bir giyecek. Bir tasavvuf büyüğüne talebe olan kimseye giydirilen elbise. Hidâne Karı-kocanın ayrılması durumunda çocuğu yetiştirme hakkı. Hidâyet Doğru yolda, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda bulunmak, doğru yolu göstermek. Hikmet Fen, san’at, faydalı şeyler. Fıkıh ilmi. Hilâf Karşı, zıt. Hilâfet Birinin yerini tutma. Resûlullaha (s.a.v.) vekâleten bütün müslümanlara imamlık ederek İslâmiyetin emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyete ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye cevap vermek vazîfesi. Hilâfiyât Mukayeseli İslâm hukuku ilmi. Bu ilmin kurucusu beşinci asırda yaşayan İslâm âlimlerinden Ebû Zeyd Debbûsî’dir. Hilm Huy yumuşaklığı, rûhun sakin olması, kızmaması. Şiddete tahammül. Nefsini heyecandan korumak. Vekâr. Sükûn. Hilye-i se’âdet Resûlullahın (s.a.v.) görünüşü, tanınması. Resûlullah (s.a.v.) efendimizin görünen bütün uzuvlarının şekli, sıfatları, güzel huyları ve bütün inceliklerinin anlatılması. Hilye-i şerîf Peygamberimizin (s.a.v.) tanınması, bilinmesi. Himmet Allahü teâlânın velî kullarından olan bir zâtın, kalbinde yalnız bir işin yapılmasını bulundurması, bundan başka bir şeyi kalbine getirmemesi. Hubb-i fillah Allahü teâlânın dostlarını Allah için sevmek. Müslümanları müslüman oldukları için sevmek. Huccet Delîl, sened, vesîka. Huccet-ül-İslâm Üçyüzbin hadîs-i şerîfi ezbere bilen hadîs âlimi. Hudûd Sınırlar. Had cezaları. Dînimizin suçlulara uygulanmasını emrettiği hükümlerin tatbiki. Hukbe Âhıret için zaman birimi. Bir hukbe seksen senedir ve bir âhıret günü, bin dünyâ senesi kadar uzundur. Huluk-ı azîm Güzel huylar. Kur’ân-ı kerîmin bildirdiği ahlâk. Hukûk-ül-ibâd Kulların hakkı, insan hukûku. Hukukullah Allahü teâlâya karşı olan vazîfe ve mes’ûliyetlerimiz. Allahü teâlâ ile kul arasındaki haklar. Hulbe Buy tohumu olup, taze fasulye gibi meyvelerinin içinde, kırmızı buğdaya benzer tohumlar bulunur. Fârisîde şemlîz; Fransızcası, semence funugreç; Türkçesi buy tohumudur. Bunun için hulbeye çemen otu da denir. Ekmek ile çemen yemek öksürüğü keser. Hadîs-i şerîfde; “Ümmetim hulbenin fâidesini bilse, ağırlığı kadar altın verip satın alır” buyuruldu. Huld Bitmeyiş, devamlılık. Sekiz Cennetten biri. Hulefâ-i râşidîn (ilk dört halîfe) Hazret-i Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali. Hüsn Güzellik, iyilik. Birşeyin tabiata uygun kemâl sıfatlarını hâiz ve övülmeye lâyık olması hâli. (Bkz. Kubh). Hüsn-i ahlâk Ahlâk güzelliği, Resûlullahın ahlâkıyla ahlâklanmak. Hüsn-i cemâl Yüz güzelliği. Hüsn-i hâtime Güzel son, âhırete îmânla gitmek. Hüsn-i kazâ Herkesin, herşeyde hakkını gözetip başa kakmamak, pişman olacak iş yapmamak. Hüsn-i muâmele İyi muâmele. Hüsn-i niyet İyi niyet. Hüzün Üzüntü, gam, keder, sıkıntı. (Hüzn) |