F - G

Fâcir Haktan sapan. Haram ve günaha dalan, günah işleyen.

Faiz Ödünç vermekte, rehnde ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden birinin ötekine karşılıksız olarak vermesi şart edilen fazla mal.

Fakîh Fıkıh ilminde âlim.

Fakr ihtiyâç, yoksulluk, muhtaçlık. Kendisinde bulunan herşeyin Allahü teâlâdan olduğunu bilmek.

Fâni Gelip geçici, muvakkat. Yok olucu.

Faraziyye Bir iddiayı aydınlatmak için söylenen ve hükmü kat’î olmayan mes’ele. Teori. Hipotez.

Fâris İranlı. Firâsetli, anlayışlı. Binici, süvari.

Fariza Borç, vazîfe. Allahü teâlânın eçık emri olup, yapılması şart olan vazîfe.

Fark Ayrılık, başkalık.

Farz Kur’ân-ı kerîm veya hadîs-i şerîf ile sabit olan cenâb-ı Hakkın kat’î emri. Namaz kılmak, hacca gitmek oruç tutmak, şirk koşmamak, yalan söylememek gibi.

Farz-ı ayn Müslümanın yapmaya mecbûr olduğu farz. Beş vakit namaz gibi.

Farz-ı kifâye Bir kısım müslümanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden kaldırılan farz. (Cenâze namazı kılmak gibi).

Fâsık Günahkâr. Hak yoldan ayrılan, Allahü teâlânın emirlerine aykırı hareket eden.

Fâsid Doğru olmıyan. Bozuk. Yanlış olan, Müfsît.

Fasîh Fesahat sahibi. Hatasız olarak açık ve güzel konuşan.

Fasl İki şey arasındaki ek yeri, mafsal, hak söz, bölüm, ara, mevsim.

Fazilet Değer, meziyyet, iyilik, güzel vasıflar.

Fer’î Esâsa âit, asılla ilgili olmayıp ayrıntılara, şu’belere âit olan.

Ferman Emîr, tebliğ.

Fersah Bir uzunluk ölçü birimi. 5685 metre uzunluk.

Ferzend Yavru, çocuk, evlâd.

Fesâd Bozuk ve fenâlık, karışıklık. Haddi tecâvüz edip zulmetmek.

Fesâhat Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifadeli konuşma.

Fetânet Çabuk kavrayış ve anlayış. Sağlam, doğru anlayış, zihin açıklığı, akıllılık. Peygamberlerin sıfatlarından.

Fetihnâme Bir fethe dâir yazılan şiir veya risale. Düşmanın mağlûbiyetini bildirmek için yazılan mektûp.

Fetret İki peygamber (aheyhimüsselâm) veya pâdişâh arasında peygambersiz veya pâdişâhsız geçen zaman, iki vâkıa arasında geçen zaman.

Fetvâ Bir hâdise bir mühim iş hakkında ehli olanın bildirdiği dînin hükümleri.

Fevâhiş Fahiş, bozuk kötü amel ve haram iş ve ameller.

Fevt Ölüm, mevt, elden çıkarma, kaybetme.

Fevrî Düşünmeden va âni olarak yapılan hareket.

Fey Ganîmet, harpte sulh yoluyla elde edilen mal. Harâç.

Fey’î zevâl Güneşin garba doğru dönmesinin başlaması. Ya’nî tam gündüz ortasında gölge uzunluğu en kısadır. Bu uzunluğa fey’i zevâl denir.

Feyz İhsân, irfan, bolluk, bereket, ilim, mübâreklik.

Fırka-i nâciye Peygamber efendimiz (s.a.v.) ve Eshâb-ı Kirâm’ın (r.anhüm) yoluna sımsıkı sarılmış olup, Ehl-i sünnet ve cemâat yolundan ayrılmayan müslümanlar. Kurtuluş fırkası.

Fısk Haddini tecâvüz. Günah. Haktan ayrılmak. Allahü teâlânın emirlerini terk ve O’na isyan etmek ve doğru yoldan çıkmak.

Fıtrat Yaradılış, tıynet, hilkat.

Fidye Esîr ve kölelikten kurtulmak için verilen para. Herhangi bir farzı yerine getirmeye gücü olmayan bir kimsenin, Allahü teâlâdan özür dilemek kastı ile verdiği para veya sadaka.

Fiil Amel, iş.

Firâset Zihin uyanıklığı. Birşeyi çabuk anlama kabiliyeti.

Firdevs-i a’lâ Makam bakımından Cennetlerin en üstünü.

Fitne İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakîkatten saptıracak şey. Ara bozmak, dedikodu.

Fûrû’ Cüz’î hüküm ve kaideler. Bir kökten ayrılmış kısımlar. Dallar, budaklar.

Fütur Yeis, ümitsizlik, usanç. Zaaf. Gam, keder.

Fütüvvet Dostlara af ile muâmele, yiğitlik, cömertlik, ihsânkârlık.

Füyûzât Feyzler. İnâyetler, ma’nevî tecelliler.

Gabavet Ahmaklık, anlayışsızlık, kalın kafalılık, bönlük.

Gaben-i fâhiş Alış-verişte piyasadaki fiyatların iki mislinden fazlasını vererek aldanmak.

Gaddar Kahredici, öldürücü, hâin. Zâlim, çok zulmeden.

Gadr Muâmelede aldatmak, merhametsizlik, vefasızlık.

Ganîmet Harpde düşmandan alınan mal.

Garâib Acâib şeyler, hayret edilecek şeyler, tuhaflıklar.

Garîb Hayret verici, tuhaf, kimsesiz, gurbette olan.

Gark Suya batma, boğulma, boğma, batırma.

Gasb Başkasına âit bir şeyi zorla, rızâsı olmadan almak.

Gasletmek Yıkama. Gusl, boy abdesti almak.

Gasyet Kendinden geçme, bayılma, örtmek, hayret.

Gaybet Başka yerde bulunmak, hazırda olmamak.

Gayr-i Müslim Müslüman olmayanlar.

Gayr-i meşrû Allahü teâlânın rızâsına uygun olmıyan. Kanunsuz iş.

Gayur Çok gayretli, hamiyetli, çok çalışkan.

Gayz-Kin Hiddet, öfke, gadab, hınç.

Gazâb-Gadab Hiddet, öfke, kızgınlık.

Gıbta İmrenme, aynı iyi hâli isteme, başkasının güzel hâlinin kendinde olmasını isteme

Gıll Düşmanlık, garaz ve adavet, gizli kin ve hased.

Gına Zenginlik, yeterlik, tok gözlülük. Bıkma, usanma Tegannî etmek.

Gışş Hîle, karışıklık, hainlik, hiyânet etme, saf olmayan.

Gıybet Hazır olmayan birinin arkasından onun hoşuna gitmeyecek birşey ile çekiştirmek, aleyhinde konuşmak.