Dabbe Kapıya koyulan, yassı enli demir. Kabile ismi. Dâbbet-ül-erd Kıyâmet kopmadan önce ortaya çıkacak olan dehşetli bir mahlûk. Mü’min ve kâfirleri ayırıp, alınlarına Cennetlik ve Cehennemlik mührünü vurur. Dalâlet İmân ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakîkattan ayrılmak. Danik Bir dirhemin dörtte biri Mangır. Dânişmend Bilgili, ilim sahibi Kâdıların ve müderrislerin yanında stajyer olarak çalışan. Darb-ı mesel Misâl olarak söylenen meşhûr söz. Atâsözü. Dâr-ı gurûr Gurûr evi. Dünyâ. Dâr-ül-fünûn Osmanlı Devletinde yüksek ilimlerin öğretildiği yer. Bugünkü üniversite karşılığıdır. Dâr-ül-Harp harb meydanı. Kâfir memleketi. İslâmî hükümlerin uygulanmadığı yer. Dâr-ül-hadîs Hadîs-i şerîf ilimleri okutulan medreseler. Dâr-ül-hilâfe Hilâfet merkezi, İstanbul. Dâr-ül-İslâm İslâm memleketi. Müslümanların hâkim olduğu yer. Dâr-ül-Kur’ân Kur’ân-ı kerîm okutulan yer, medrese. Dâr-ün-nedve Münâfıkların toplanıp, Peygamberimizin (s.a.v.) aleyhinde karar aldıkları yer. Dâr-üs-selâm Cennet. Bağdat’ın eski adı. Selâmet yeri. Dâr-üş-şifâ Şifâyurdu. Sağlık yurdu. Tımarhâne Da’vâ Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaatı. Da’vet Ziyâfet. Çağırma. Duâ. Bir fikri kabûl ettirmek için delîl getirme, gayret gösterme. Deccâl Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. Cennet dediği Cehennem, Cehennem dediği Cennet. Kıyâmet kopmadan önce çıkacak ve Hazreti Îsâ (a.s.) ile Hazreti Mehdî tarafından öldürülecek. Defterdar Bir vilâyetin mâliye işlerine bakan kimse. Osmanlı Devletinde mâlî işlerin başındaki me’mûr. Defterhâne Malların tasarruf muâmelelerinin yapıldığı ve kayıtlarının muhafaza edildiği yer. Dehâ Çok akıllılık. Zekîliğin ve anlayışlılığın son derecesi, ileri görüşlülük. Dehrî Kıyâmetin kopmıyacağına ve âhıreti inkâr eden, rûhun cesetle birlikte öldüğüne inanan sapık kimse. Delîl ve delâil Delîller. Burhanlar. İsbat vâsıtaları. Denâet Alçaklık. Çok fenâ. Adilik. Ders velkîli Bâyezîd Medresesi’nde şeyhülislâma vekâleten ders vermek üzere müderrisler içinden seçilen âlim. Sonraları medreselerde tedrisatla mükellef olan me’mûrlar için de kullanılmıştır. Derk-i esfel Cehennemin en dibi. Desîse Hile. Deyn Zimmetinde bulunan şey. Satış ve ödünç verme veya başka sebeblerle ödenmesi lâzım olan borçtur. Alış-verişte, hazır olmayıp ayrı olarak bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mala veya hazır olup da, ayrı olarak gösterilmeyen kıyemî mala denir. Dil Lisan. Tat alma duygusu ve konuşma uzvu, gönül, kalb. Din insanları, dünyâda ve âhırette se’âdete götürmek için, Allahü teâlâ tarafından peygamberler vasıtasıyla gösterilen yol. Dirhem Osmanlılar zamanında kullanılan 4.8 gram olan ağırlık. Dîvân-ü hümâyun Sadrâzam, Şeyhülislâm, Kadıasker, Defterdar gibi devletin ileri gelenlerinin huzûrunda, halkın şikâyet ve da’vâlarının dinlenip hâl olduğu yer, meclis. Pâdişâh huzûru. Divân Büyük meclis. Şâirlerin şiirlerini topladıkları kitab. Diyanet Allahü teâlâ ile kul arasında olan işler. Dindarlık. Dînin emirlerine uygun hareket etmek. Din işleri. Diyet Kan bedeli, öldürülen bir kimse için en yakın vârisine katilin ödemesi dînen emrolunan para veya mal. Dönüm Şimdiki ölçülere göre bin metrekarelik alan. Duâ Allahü teâlâ’ya yalvarma, niyaz, tazarru’. O’ndan hayır ve rahmet dilemek, istemek. Dürr inci tanesi. Durr-i beyzâ Parlak, büyük inci. Dürzî Suriye’nin güneyi ile Ürdün ve İsrâil’de yaşıyan bir kavimdir. Dalâlet fırkalarından en bâtıl yola sapmışlardır. Tenasühe inanırlar. Tanrılık insandan insana geçer derler. Düstûr Umûmî kaide. Kânun, nizâm. Nümûne, izin, müsâade. Ebced hesabı Arabî harflere rakam değeri verilerek târih ve hâdiselerin kaydedilmesi. Birçok muharebeler, doğum ve ölüm târihleri, câmi ve köprü yapma bu hesaba uyularak mısrâ’larla ifâde edilirdi. Ebed Sonu olmamak. Ebedîlik. Zevâlsizlik. Ebeveyn Ana ile baba. Ebrâr özü, sözü doğru olanlar, hamiyetliler, iyiler. Sâdıklar. Ebter Soyu kesilmiş. Oğlu ve kızı kalmayan insan. Eksik. Tamamlanmamış. Ecel Her mahlûkun ve canlının Allahü teâlâ tarafından takdîr edilen ölüm vakti. |
Edâ Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak, îfâ etmek. Edeb Terbiye. Güzel ahlâk: insanlara, iyi muâmelede bulunmak. Sünnet üzere hareket etmek. Ecr Karşılık. Âhırete âit mükâfat, hayır, ceza. Sevâb. Ücret. Edille-i erbe’a Edille-i şer’iyye. Fıkıh ilminin istinâd ettiği delîller. Bunlar; Kitâb (Kur’ân-ı kerîm), Sünnet (Peygamber efendimizin mübârek sözleri ve hareketleri), İcmâ-ı ümmet (Eshâb-ı Kirâmın bir mevzûda aynı şeyi söylemesi, sözbirliği), Kıyâs-ı fukahâ (Müctehidlerin ictihâdı). Ehâdîs Hadîsler. Peygamber efendimizin (s.a.v.) mübârek sözleri ve hareketleri. Ehl-i beyt Peygamber efendimizin (s.a.v.) kızı Fâtımâ (r.anhâ) ile Hazreti Ali, çocukları Hazreti Hasen, Hazreti Hüseyn ve bunların çocukları ya’nî seyyidler ve şerîfler. Ehl-i bid’at Müslümanlardan, doğru olan Ehl-i sünnet yolundan ayrılanlara denir. Ehl-i Sünnet yolu Muhammed aleyhisselâmın ve O’nun dört halifesinin (r. anhüm) yoludur. Ehl-i hevâ Nefsine uyan, bid’at ehli. Ehl-i kitâb Yahudiler ve hıristiyanlar. Ehl-i sünnet i’tikâdı İslâm dîninde; i’tikâdda, Resûlullahın (s.a.v.) ve Eshâbının yoluna Ehl-i sünnet yolu denir. Bunların inanışına da Ehl-i sünnet i’tikâdı denir, İslâmiyet yetmişüç fırkaya ayrılmıştır. Bunlardan yetmişikisi bozuk olup, bir tanesi fırkayı nâciyedir, ya’nî Cehennemden kurtuluş fırkasıdır. Ehliyet Liyâkat Bir işin ehli olduğuna dâir vesîka. Ehlullah Allahü teâlânın sevdiği kimse. Allahü teâlânın muhabbetiyle dolu olan veli. Ekalliyet Bir devletin emrinde yaşıyan başka din ve milliyete mensûp azınlık. Emân Emniyet altında olduğuna dair düşmana verilen söz. Yardım isteme, aman dileme. Emânet Güvenilen kimseye bırakılan mal. Emânet-i mukaddese Mukaddes emânet Topkapı sarayında peygamberlere (aleyhimüsselâm) ve Eshâb-ı Kirâm (r.anhüm) ve âlimler ve evliyâya (r.aleyhim) âit olan eşyalar. Emaret Emîrlik. Beylik. Prenslik. Emîrin idâresinde olan memleket Emîr Bir kavmin bir topluluğun başı, beyi, emredici olan. Emniyet Emîn olmak hâli. İ’timât, güvenme, Polis teşkilâtı. Emrâz-ı ma’nevi Kalb hastalıkları. Emvâl-i bâtına Saklanması mümkün olan mallar. Nakit paralarla, evlerde, mağazalarda bulunan ticâret malları. Emvâl-i zâhire Saklanması mümkün olmayan mallar. Emlâk, ekin, koyun, ağaçlardaki meyvalar, ma’denler gibi. Enderun İç, dâhil. Kalb. Osmanlı sarayının teşkilâtı. Sarayda devlet adamı yetiştiren okul Ensâb Nesebler, soylar. Ensâr Yardımcılar, müdâfiler. Peygamber efendimize (s.a.v.) ve Mekke’den gelen diğer muhacirlere yardım eden Medînelilere verilen isim. Envâr nûrlar, ziyalar, aydınlıklar, ışıklar. Envâr-ı kalbiyye Kalbe âit nûrlar. Erbeîn Kırk. Nefsi terbiye etmek için kırk gün devam eden riyâzet ve mücâhede. İçinde kırk hadîsin toplandığı hadîs mecmû’ası. Ervah Rûhlar, canlar. Esbâb Sebepler. Bir şeye vâsıta olanar, sebep olanlar. Esbâb-ı nüzûl inmesinin sebepleri. Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin gelmesine sebep olan hâdiseler Eser Yapı, birinin meydana getirdiği şey. Meydana getirilen kitap. Nişan, iz, alâmet. Esfel-i sâfilin Cehennemin en aşağı tabakasında olanlar. Aşağıların en aşağısı. Sefillerin en sefili. En aşağı derecede. Eshâb-ı Kirâm Peygamber efendimizin (s.a.v.) arkadaşları. Kadın veya erkek, çocuk veya büyük bir müslümanın Resûlullah efendimizi (s.a.v.) bir defa da olsa görse veya konuşsa ve imân ile vefât ederse buna sahabî denir. Esselâm Allahü teâlânın isimlerinden. Rahatlık, sulh. Sonu iyi ve hayırlı olma. Korku ve endişeden emîn olma. Eşkal Biçimler, şekiller, sûretler. Eşkinci İkinci Sultan Mahmûd Hân zamanında Yeniçeri ocağından ayrılmak sûretiyle kurulan ordudaki askerlerin herbirine verilen isim. Evliyâ Nefsi isteklerinden vazgeçip, ibâdet ve tâatte, takvâ ve riyâzette çok yüksek mertebeler katederek, Allahü teâlânın rızâsına kavuşan muhterem kimseler. Evrâd Virdler; belli zamanlarda okunması âdet olan duâlar. Kur’ân-ı kerîm okuma ve tesbihler, zikrler. Evvâbîn Akşam namazından sonra kılınan altı rek’atlık nafile namaz. Eyyam Günler. Devirler. Güç, iktidar, nüfuz. Ezan Allahü teâlânın birliğini, Muhammed aleyhisselâmın O’nun resûlü olduğunu bildiren, yüksek bir yerde okunarak müslümanları namaza da’vet eden nida. Ezkâr Zikirler. Hatırlamalar, anmalar, bildirmeler. |