ŞEYH MUHAMMED İHSÂN

Hindistan evliyâsından. İsmi Muhammed İhsân’dır. Hâfız Muhammed Muhsin’in oğludur. Abdülhak-ı Dehlevî’nin soyundandır. Silsile-i aliyyeden olan Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin olgun halîfelerindendir. Doğum ve vefât târihleri kat’î olarak bilinmemekte ise de, oriüçüncü asrın ortalarında vefât ettiği bilinmektedir.

Muhammed İhsân, gençliğinde tahsil görmemiş, yetişmemişti. Bu sebeple, lüzumsuz ve uygunsuz işlerle meşgûl oluyordu. Bir gece rü’yâsında Mazhar-ı Cân-ı Cânân’ı gördü. Süt ile pirinç pilavı yiyordu. Yemeğinden artanı Muhammed İhsân’a verdi. O da yeyip çok lezzet aldı. Heyecanla uyandı. Bu rü’yânın te’sîrinin devam ettiği günlerde, Muhammed İhsân, Mazhar-ı Cân-ı Cânân’ın talebeleri arasına girdi. Tam bir tövbe ile eski hâlini terketti. Artık bu büyükler yolunda istikâmete kavuşup çok ilerledi. Müceddidiyye yolunda çok yüksek makamlara kavuştu. Kalbi, Allahü teâlânın muhabbetiyle nûrlandı. Öyle ki, cenâb-ı Hakkın muhabbetinden kendinden geçmiş bir hâlde bulunur, dünyâyı unuturdu. Bu hâle o kadar çok kapılırdı ki, kendinden geçme ve gönülden yanma, onun husûsiyeti hâline geldi.

Birgün Şeyh Muhammed İhsân’ın yanında birisi, Senâullah-ı Sebnehlî’nin şu sözünü nakletmişti: “Senâullah buyurdu ki: Hazret-i İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî’nin mübârek kalbinden, büyükler yolunun feyz ve nûrları, coşkun bir sel misâli öyle akmakta idi ki, kalbde bulunan bütün karartı ve lekeleri silip götürürdü.” Sohbette bulunan bir talebe bu sözü işitince, öyle derinden bir iç çekti ki, kendinden geçip bayıldı. Şiir:

“Meşgalemiz hep, aşk-ı ilâhîdir.
Derdimiz hep aşk-ı ilâhîdir.
Kısacası şu ki: ömrümüz ve de,
Zamanımız hep aşk-ı ilâhîdir.”

Şeyh Muhammed İhsân’ın kerâmetleri pek çoktur. Kendisi şöyle anlatır: “Bir defasında bulunduğumuz bölgeyi düşman istilâ etmişti. Ben kendi küçük hücremde (odamda) tam bir tevekkül ile oturmuş, Allahü teâlânın zikri ile meşgûl oluyordum. Her tarafı istilâ edip, yağmalayan fitnecilerin rahatsız etmesinden Allahü teâlâya sığındım. O gün akşama kadar, fitneci ve yağmacılar her tarafı perişan ettikleri hâlde, Allahü teâlânın izni ile onlardan hiçbiri benim bulunduğum yere gelmedi.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Makâmât-ı Mazhariyye sh. 90