MUHAMMED EZHERÎ

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Abdürrahmân Ezheri’dir. 1126 (m. 171-1) senesinde Cezayir’de İsmâiloğulları kabilesinin bulunduğu bölgede doğdu. 1208 (m. 1753) senesinde Cezayir’de vefât etti.

Muhammed Ezherî, küçük yaşta Kâhire’ye gitti. Ezher Câmii hatîbi ve İmâmı Muhammed bin Sâlim Hafnâvî’den, ilim ve tasavvuf yolunun edebini öğrendi. Uzun bir müddet sonra ağabeyi onu görmeye gitti. Kâhire sokaklarında ilk sorduğu kişi kardeşi Muhammed Ezherî oldu. Aradan uzun bir süre geçtiği için iki kardeş birbirini tanımamıştı. Muhammed Ezherî ağabeyine; “Câmiye gel. İmâmdan sorarsın. Çünkü aradığınız onun yakın talebelerindendir. Namazda ikinci safta ol. Namaz bitince, İmâmın yanına gider sorarsın dedi. Sonra Muhammed Ezherî, hocasına, gelenin durumunu anlattı. Namaz kılınıp herkes câmiden çıktıktan sonra, İmâm olan Muhammed bin Sâlim Hafnâvî, Muhammed Ezherî’nin ağabeyi olan şahsa işâret etti. O da İmâmın yanına yaklaştı. Muhammed Hafnâvî ona Muhammed Ezherî’yi gösterip; “İşte bu senin kardeşindir” dedi. Bunun üzerine Muhammed Ezheri, kalkıp ağabeyinin elini öptü. Sonra hasret giderdiler. Câminin İmâmı ve Ezheri’nin hocası olan Muhammed Hafnâvî, ona; “Kardeşinin yanında misâfir olarak kal. Burada olduğun müddetçe sana yardımı olur ve hizmetinde bulunur” dedi. Bir müddet sonra hocası, Muhammed Ezherî’yi ilim öğretmesi için memleketine gönderdi. Gönderirken ona çok duâ etti. Muhammed Ezheri, bu duâların çok bereketini gördü. Bir süre sonra Mısır’a dönmesini emretti. Muhammed Ezheri Mısır’a dönünce, hocası ona, yetiştirdiği tasavvuf yolunda icâzet verdi. Sonra tekrar memleketine gönderdi.

Muhammed Ezherî, memleketine gidip yerleşince, oradaki insanlara doğru yolu anlattı. Böylece kalblerdeki îmânların yeşermesine vesile oldu. Muhammed Ezherî’den çok kimse istifade etti. Yolunu şaşırmışlar, onun vâsıtasıyla kötü yollardan ayrılıp iyi bir insan oldular. O her tarafda meşhûr oldu. Ma’nevî ilim ve ma’rifetlere kavuştu. İnsanlar, çok uzak beldelerden ondan feyz almak için geldiler. İnsanların zâhirlerini Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymakla, bâtınlarını ise kalb hastalıklarından temizleyip, yerine güzel huylar kazandırmakla süslüyordu. İnsanların anlıyabilecekleri şekilde konuşurdu. Onun sohbetlerinden büyük-küçük herkes istifâde ederdi. Sohbetlerini dinlemek için devlet adamları ve âlimler de gelirlerdi. Birçok kerâmetleri görüldü.

Birgün ba’zı kimseler, Muhammed Ezherî’yi imtihan için huzûruna geldiler. Fakat hazırladıkları suâlleri sormaya cesâret edemediler. Birbirlerine; “Sen sor, sen sor” diye işâret ediyorlardı. Muhammed Ezherî ise o sırada başını eğmiş, Allahü teâlâyı zikretmekle meşgûl idi. Bir ara başını kaldırıp onlara; “Niçin susup duruyorsunuz. Câmi, Allahü teâlâya ibâdet ve O’nu anmak içindir. Câmiye, ya Allahü teâlâyı zikr için veya ilim öğrenmek için gelinir. Bunun hâricinde yapılanlar boş işlerdir” dedi. İçlerinden bir tanesi edeb ve hürmetle; “Efendim! Biz huzûrunuza sohbetinizden faydalanmak için geldik” dedi. Bunun üzerine Muhammed Ezherî konuşmaya başladı. Konuşurken gelenlerin akıllarından geçen bütün suâlleri cevaplandırdı. Kimin aklından geçen suâli cevaplandırırsa, ona tebessüm ederek dönerdi. Allah dostlarının yanında, kalbden geçen şeylerin gizli kalmadığını onlara gösterdi. O zaman orada bulunanlar, onun büyüklüğünü anladılar.

Bulunduğu yerin vâlisi, Muhammed Ezherî’yi evine da’vet etti. Muhammed Ezheri, vâlinin evinde birkaç gün kaldı. Onlara nasîhatlarda bulundu. Muhammed Ezheri, vâlinin yanından ayrılırken, vâli bir miktar para vermek istedi. Fakat o kabûl etmedi. Vâli alması için ısrar edince, dünyalığa ihtiyâcı olmadığını göstermek için, bir kere; “La ilahe illallah” deyince, evin tavanından birkaç tane altın düştü. İkinci olarak söyleyince, bir miktar altın daha düştü. Bunu gören vâli, ondan özür diledi. Muhammed Ezheri de onun özrünü kabûl edip oradan ayrıldı.

Muhammed Ezherî’nin, insanlara doğru yolu göstermek için yazdığı kıymetli risaleleri vardır. Bu eserleri talebelerinden ba’zıları derlemişlerse de basılmamıştır. Yazmış olduğu eserlerden birisi, “Şerh-ur-risâlet-il-muhtasarati alâ kavâidi ilm-is-sûfiyye”dir.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Ta’rîf-ül-Halef cild-2, sh. 457

2) Mu’cem-ül-müellifîn cild-10, sh. 135

3) Brockelmann Sup-2, sh. 704