Erzincan’da yetişen evliyâdan. Meşhûr Terzi Baba’nın halîfelerindendir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. Asıl ismi, Mustafa Fehmi Efendi’dir. 1298 (m. 1890) senesinde üçüncü defa gittiği Mekke-i mükerremede, hac esnasında hastalandı. Otuz gün sonra da vefât etti. Hazreti Hadîce’nin kabrinin ayak ucuna defnedildi.
Çeşitli ilimleri tahsil ederek kendisini yetiştiren Hâcı Fehmi Efendi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazretlerinin yolunun âdâb ve erkânını Erzincan’da yayan Terzi Baba’ya talebe oldu. Onun sohbetlerinde yetişip kemâle geldi. Hocasına yıllarca hizmet edip kalbini her türlü kötülükten temizledi. Nefsini terbiye etti. Ahlâkını düzeltti. Resûl-i ekremin (s.a.v.) ahlâkı ile ahlâklandı. Hocası vâsıtası ile aldığı feyzi, onun vefâtından sonra saçmaya başladı. Pekçok talebe yetiştirdi. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatıp, Resûl-i ekremin (s.a.v.) güzel ahlâkını ta’lim ettirdi.
Bir taraftan ilim ile uğraşırken, gerektiği zaman da vatanın müdâfaası için elindeki bütün imkânları seferber ederdi. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında çıkan, meşhûr 93 harbinde Ruslar, Doğu Anadolu tarafına da saldırmışlar, müslüman ahâliyi yerlerinden, yurtlarından çıkarmaya, evlerini barklarını yıkmaya kalkışmışlardı. Gâzî Ahmed Muhtâr Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Ruslara, doğu cephesinde güzel bir ders verdi. Silâhsız, elbisesiz, techizatsız ve erzaksız olarak cepheye sürülen Osmanlı ordusu, Rus sürülerine karşı büyük kahramanlıklar gösterdi. Doğudaki ilim merkezlerinde, medreselerde bulunan talebeler, başlarında hocaları ile birlikte cepheye koştular. Hâcı Fehmi Efendi de, yetmiş-seksen kişilik talebeleri ve sevenlerini etrâfına toplayıp, cepheye koştu. Büyük kahramanlıklar gösterdi.
“93 harbi” olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus harbine, Anadolu Orduyu Hümâyûnu Mühimme başkâtibi olarak katılan Mehmed Âkîf Bey, 93 harbi ile ilgili olarak yazdığı “Başımıza gelenler” isimli eserinde, Hâcı Fehmi Efendi hazretlerinin ahlâk ve faziletlerinin yüceliğini, ileri görüşlülüğünü ve kahramanlığını şu şekilde dile getirmektedir:
Hâcı Fehmi hazretleri, Muhammedi güzel ahlâka sahip olduğu gibi, devletin iç ve dış işlerini de bilir, hastalığımızı ve sebeplerini anlamış, uyanık, siyâsî, kâmil bir zât idi. Ulemâ ve şeyhler içinde benzerini görmediğim için, yüce zâtına olan muhabbetim pek fazla idi. Dünyâda, âlim ve fâzıl kimseler ve şeyhler pek çoktur. Fakat; “Biz neyiz, zaman nedir, Avrupa’nın hâli nasıldır, millet ve devlet neye muhtaçtır. Hâle ve zamana göre devletin siyâseti neyi îcâb ettirir?” bunu bilmezler. İslâm devletini, bin sene evvelki kuvvet ve şevketine sâhib zannederek siyâsî ve içtimaî bütün işlerini ona göre görürler.
Şeyh Fehmi hazretleri, nefsinde bizzat tatbik ettiği Resûlullahın (s.a.v.) yüce huy ve hareketlerinden bahsederek, halkı yüksek ahlâka teşvik ederdi.
Bu muharebe başlamadan iki sene evvel, bir iş için Erzincan’a gitmiştim. Hâcı Fehmi’yi orada tanıdım. Ahlâk ve etvârını aklımın erdiği kadar tetkik ettim. Fazilet, cömertlik, kerem, zekâ, ilim ve irfan timsâli idi.
Hâcı Fehmi Efendi ıslahatın, çevreden merkeze gitmesi fikrinde olduğu için, büyük şehirlerden çok, evvelâ köylülerin tahsiline ehemmiyet verirdi. Köylülerin hiç olmazsa, hükümetten gelecek bir emri okuyacak kadar okumaya, tahsildara verdiği vergiyi, alacağını, borcunu bilecek kadar hesaba vâkıf olmaları ve dînin zarurî bilgilerini muhakkak bilmeleri için köy hocalarını teşvik ederdi. Mektebi olmayan köylere mektep yaptırmak için yardım toplar, bu yolda halka yüz suyu dökmeyi de kendisine mukaddes bir hizmet sayardı. Konağında ve sofrasında her zaman beş on misâfir ve garîb bulunurdu ve bunların hepsine bizzat hizmet etmesini severdi.
Hâcı Fehmi Efendi’nin o târihte yaşı yetmiş beşi geçtiği hâlde, tüfeği omuzunda, rovelveri yanında, kaması belinde, çevik, tetik bir ateş parçası kahraman kesilmişti. Düşmana karşı en genç gazilerimizin gösterdiğinden daha çok yararlıklar gösteriyordu. Geceleri yatak yüzü görmez, askerî hareketler sırasında uykusuzluğu, rahatsızlığı ve kuru peksimetle kanâati, kendisi için ibâdet sayar, askerlere de dâima sabır ve sebat tavsiyesinde bulunurdu.
Bizim süvarilerimizin çoğu Eleşkirt ordusuyla beraber olup, henüz bize yetişemedikleri ve derlenip toparlanmaları bir iki güne bağlı olduğu için öncü ve karakol hizmetini görecek kimse yoktu. Sevenleri ve talebelerinden yetmiş-seksen kadar süvari ile Erzincan’dan gelip orduya katılan Hâcı Fehmi Efendi, bu mühim vazîfeyi kendi üzerine aldı. Hâcı Fehmi Efendi, diğer başıbozuk döküntü süvarilerden toplayabildiğini de yanına alarak, ordunun öncülük ve karakolluk hizmetini îfâ ediyordu. Şeyh Fehmi Efendi durmadan hareket değiştiren düşmanın niyetini sezerek, her saat başı kendi eliyle yazdığı raporları Kumandan Gazi Ahmed Muhtâr Paşa’ya gönderiyordu.
Gedikler muharebesinde, bizden atılan güllelerden birkaçı düşmanın bir top kapaklısının bütün hayvanlarını öldürdü. Şeyh Fehmi Efendi, yanındaki talebeleri ile koşarak, kapaklıyı yakalayıp sürükleyerek ordumuza getirdi. Gerçi böyle bir orduda bir kapaklının kazanıp kaybedilmesinin zikre bile değeri yoksa da, böyle şeylerin askeri teşvik ve yüreklendirmede pek büyük faydası vardır. Muharebenin kazanılması, askerin kalb kuvvetine bağlı olduğundan, Hâcı Fehmi Efendi’nin hizmeti, bunu bilenlerin nazarında pek kıymetlidir.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Sefînet-ül-evliyâ
2) Başımıza gelenler (Mehmed Ârif Bey)