Evliyânın büyüklerinden. İsmi Süleymân bin Abdürrahmân bin Sâlih’tir. 1062 (m. 1652) senesinde doğdu. 1151 (m. 1738) senesinde İstanbul’da vefât etti. Mezârı, Topkapı dışında Maltepe caddesi üzerinde “Fransız Müslüman Mezarlığı” ismiyle bilinen mezarlığın yanındaki köşededir.
Süleymân Nahîfî’nin kimden ders aldığı bilinmemektedir. Kırk sene oruç tuttu. Devamlı Hızır (a.s.) ile görüşürdü. Kendisini setrederdi. Devamlı oruç tutup çok riyâzet çekti. Bu yüzden çok zayıfladığından veya yüksek dereceler vadisindeki kemâl-i aczinden dolayı, Nahîfî mahlasını kullandı.
Aynı zamanda iyi bir hattât olan Süleymân Nahîfî, yeniçeri ocağına yazıcı olarak girdi. 1100 (m. 1688) senesinde elçi olarak İran’a giden Kavuk Mehmed Paşa’nın yanında yazıcı olarak bulundu. İran’da iken, Nahîfî’nin Fars edebiyatındaki üstünlüğüne Acem edipleri hayran kaldılar. Daha sonra Şehîd Ali Paşa, Rikâb-ı kâim-i makam (Sadrâzam vekîli) iken, Nahîfî bir müddet onun yanında sadâret kâtibi olarak görev yaptı. Sonraları bu görevden ayrılarak bir müddet inzivâya çekildi. Bir süre çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra, 1138 (m. 1725)’de Mâliye bakanı yardımcısı oldu. Bu görevde uzun müddet kaldıktan sonra, kendi isteği ile emekliye ayrıldı.
Nahîfi çeşitli eserleri Türkçeye çevirdi. Yazmış olduğu eserlerden ba’zıları şunlardır: 1- Mesnevî-i şerîf tercümesi, 2- Hilyet-ül-envâr, 3- Mevlid-i Nebevî manzûmesi, 4- Kasîde-i Bürde’nin Arabî, Fârisî ve Türkçe lisânları ile tahmisi, 5- Bânet Suâd kasidesinin tahmisi, 6- Molla Câmî’nin meşhûr üç na’tının tahmisi, 7- Kasîde-i Mısriyye tercümesi ve tahmisi, 8- Ravzat-üs-safâ, 9-Zühr-ül-Âhıre, 10- Enfüs-ül-Âfak, 11-Mev’izat-ün-nüfûs, 12- Nasîhat-ül-vüzerâ, 13- Tevhîd-i Hak, 14- Mi’râciyye, 15- Fazîlet-üs-siyâm, 16- Âdâb-ı tarikat ve Kavâid-i hakîkat, 17- Mübâhase-i kaza ve kader, 18- Risâle-i Hıdriyye, 19-Risâle-i Kalemiyye, 20- Kasîde-i Lâmiyye şerhi, 21- Kasîde-i Emâliyye şerhi, 22- Mecmû’â-ı Resâil, 23- Dîvân: Nahîfî’nin dîvânı basılmıştır. Şiirleri gayet güzel yazılmıştır. Dîvânı, İbn-ül-Emîn Mahmud Kemâl Bey’in kütübhânesinde vardır.
Süleymân Nahîfî’nin daha çocukken yazdığı bir na’tı:
Bu gülşende hezâr-ı bî-nevâyım yâ
Resûlallah!
Velî âsurde-i cefâyım yâ Resûlallah!
No’la olsun reva cûyende-i dâru-yı
ihsânın,
Esîr-i derd-i aşkım mübtelâyım yâ Resûlallah!
Beni gencine-i fazl-ı Hudâdan behreyâb
eyle,
Der-i lütfunda muhtâc-ı atayım yâ Resûlallah!
Kerem kıl lütf-u ihsânınla dilşâd eyle ben
zarı
Nahifiyim kapında bir gedâyım yâ Resûlallah!
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Sefînet-ül-evliyâ cild-5, sh. 144