Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve tasavvuf büyüklerinden. İsmi, Seyyid Abdülkâdir bin Seyyid İbrâhim bin Şerefüddîn bin Ahmed bin Ali el-Hamevî olup, nesebi evliyânın büyüklerinden Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine ulaşmaktadır.
Hem Seyyid, hem de şerîf idi. Ya’nî temiz nesebi hem Hazreti Hüseyn’e hem de Hazreti Hasen’e dayanmaktadır. 1080 (m. 1669) senesinde Bağdat’ta doğdu. Orada yetişti. 1157 (m. 1744) senesi Zilka’de ayında Dımeşk’da (Şam’da) vefât etti. Bâb-üs-sagîr’de İmâm-ı Zeynel’âbidîn hazretlerinin kabri yakınında defnedildi.
Anne tarafından dedesi olan Medlec el-Bağdâdî ile dayısı Şeyh Zâhir’in ve bu ikisinden başka birçok âlimlerin derslerinde okuyarak yetişti. Hattı (güzel yazı yazma kabiliyeti) pek kuvvetli idi. Allahü teâlâ ona bu husûsta kabiliyet vermiş idi. Fârisî ve Türkçe lisanlarını iyi bilirdi.
1095 (m. 1684) senesinde Hama’ya geldi. Yaşının küçük olmasına rağmen çok yükseldi. Nakîb-ül-eşrâf olarak vazîfe yaptı. Haleb, İstanbul, Kâhire ve başka yerlere gitti. En sonunda çocukları ile birlikte Dımeşk’a gelerek yerleşti. Orayı vatan edindi. Vefât edinceye kadar orada, insanlara hakkı ve hakîkati anlatarak, din ve dünyâ saadetine kavuşmaları için uğraştı. İlim ve evliyâlıkdaki üstünlük ve yüksekliği her tarafta duyulup meşhûr oldu. Orada bulunduğu zamanlarda ihtiyâç sahiplerine hesap edilemeyecek kadar çok mal dağıttı. Devamlı onların yardımlarına koştu. Kadri kıymeti çok yüksek oldu. İnsanlar ona olan muhabbetlerinin çokluğu sebebiyle, yanına gelirken çok çeşitli hediyeler getirirlerdi. O ise bunların hemen hepsini ihtiyâç sahiplerine dağıtırdı. Diğer insanlar arasında olduğu gibi devlet erkânı arasında da hürmet ve i’tibârı bulunan Seyyid Abdülkâdir İbni Geylânî, bu i’tibârını insanlara fâideli olmak yolunda kullanırdı. Dımeşk’daki ba’zı arazilerin gelirleri onun evinin ve talebelerinin ihtiyâçları için vakfedilmiş idi.
Seyyid Abdülkâdir İbni Geylânî, ilmi ve edebi ile yüksek ceddîne lâyık, sâlih bir evlâd idi. Onunla oturmak, beraber olmak, sohbetinde bulunmak gayet tatlı ve hoş idi. Şiirleri, nükteli ve latifeli sözleri, yumuşak huyu ve güzel ahlâkı ile tanınırdı. Şeyh Abdürrezzâk isminde, fazilet ve edeb timsâli bir kardeşi vardı.
Bir ara Hama’da, Asrûniyye Medresesi’nde müderrislik ve o medresenin idârecilik vazîfelerinde bulunan İbn-i Geylânî’ye, daha sonra Kudüs-ü şerîf ile birlikte Trablusşam kadılığı verildi. Burada bir müddet vazîfe yapıp ayrıldı ve daha sonra vazîfe almadı.
Devamlı olarak sâlih ameller işlemekle meşgûl olan, çok ibâdet eden bir zât idi. Haramlarla birlikte şüphelilerden de son derece sakınırdı. Dünyâ malında, mevkiinde hiç gözü yok idi. İbâdetten hiç geri durmaz ve gevşeklik göstermeden ihlâs ile ibâdet ederdi. Teheccüd namazını (gecenin üçte ikisi geçtikten sonra kılınan namazı) hiç aksatmazdı. Gayet cömert idi. İzzet ve ikram sâhibi idi. Gayet vakarlı ve heybetli idi. Ya’kûb, İshak, Muhammed ve Sâlih isimlerinde dört oğlu olup, hepsi de âlim, sâlih, takvâ sahibi mübârek zâtlar idi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Silk-üd-dürer cild-3, sh. 46