Hindistan’da yetişen büyük İslâm âlimi ve velî. İsmi, Sa’dullah olup, Hâfız Sa’dullah diye tanınır. Doğum târihi ve hâl tercümesi hakkında fazla ma’lûmât bulunamayan Hâfız Sa’dullah, 1152 (m. 1740) senesi Şevval ayının onbirinde vefât etti. Kabri, Ecmir şehrinde Şah Cihân-âbâd kapısında, Gazzüddîn Hân Medresesi’nin arka kısmındadır.
Hâfız Sa’dullah, Müceddidiyye yolunda kemâle gelmiş çok yüksek bir velî idi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu ve İmâm-ı Muhammed Ma’sûm hazretlerinin oğlu ve halifesi olan Muhammed Sıddîk hazretlerine talebe oldu. O büyük zâtın huzûrunda, bu yolun yüksekliklerini, zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil ettikten sonra icâzet ve hilâfet almakla şereflendi. Muhammed Sıddîk-i Fârûkî hazretlerinin olgun talebesi idi. Otuz sene müddetle onun sohbetlerinde ve hizmetinde bulunmuş, tasavvufta çok yüksek mertebelere, Müceddidiyye yolunda nihâyete varmış idi. Böyle olduğu için, Muhammed Sıddîk’ın hânekâhında, Hâfız Sa’dullah’a tasavvuf ehlinin reîsi, efendisi ma’nâsına gelen;
“Seyyid-üs-sûfiyye” lakabı verilmişti.
Hâfız Sa’dullah hazretleri, hocasının sohbet ve hizmetinde bulunmakla eline geçen yüksek kazançları, ma’nevî dereceleri, Allahü teâlânın ni’metini bildirmek için şükrederek şöyle anlatırdı:
“Tam otuz yıl mübârek hocamın hânekâhında hizmet etmekle şereflendim. Bu hizmette saçlarım ağardı. Hattâ mevlâmızın yolunda gözümün nûru (görme hâssası) gitti. Bu da şöyle olmuştu: Bir defasında, yazın şiddetli sıcakları sırasında, hocam beni Ahmedâbâd’a göndermişti. Güneşin hararetinin çok şiddetli olması sebebiyle gözlerim görmez oldu. Hâl böyle olunca, talebe arkadaşlarımdan birçoğu başıma toplanarak, hizmete kendilerinin devam etmesini, benim bu a’mâ hâlimde, husûsî hizmetlere devam edemiyeceğimi söylediler ise de ben, hocama olan muhabbetimin fazlalığından bu hizmeti başkalarına bırakmak istemedim ve o hâlimde de devam ettim. Hocama olan sadıkane hizmetimin bereketi ile kalb gözüm açıldı. Ma’rifet nûru ile görmeye başladım. Böylece, Allahü teâlâ bana, lüzumlu şeyleri görmeyi nasîb edip, baş gözümü ise başka şeyler ile alâkalanmaktan ve meşgûl olmaktan muhafaza eyledi. Bu alâka ve meşgûliyetten kurtulunca, her an Rabbimi düşünür, hep O’nunla meşgûl olur bir hâle geldim. Bu hâl ile, göz vasıtasıyla kalbe ulaşan ve bâtını meşgûl eden zararlı görüntülerin gelmesi engellenmiş oldu. Bu ni’metlerinden dolayı, görünür görünmez bütün ni’metlerin sahibi olan Allahü teâlâya sonsuz hamd-ü senalar şükürler olsun. Habîb-i ekrem (s.a.v.) efendimize ve O’nun Ehl-i beyt ve Eshâbının herbirine (r.anhüm) selât-ü selâmlar olsun.”
Hâfız Sa’dullah, böylece yetişerek ilim ve evliyâlık yolunda çok yüksek derecelere kavuştuktan sonra, silsilesi Resûlullah efendimize varan hocaları vasıtasıyla, mübârek kalbine gelen feyz ve nûrları etrâfına yaymaya, pırlanta ve nefis cevâhir misâli olgun ve kıymetli talebeler yetiştirmeye başladı. Hindistan’da yetişen Ehl-i sünnet âlimlerinin ve tasavvuf mütehassıslarının en büyüklerinden, müslümanların gözbebeği olan Muhammed Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin, kendilerinden ilim ve feyz aldığı hocaları arasında en büyükleri olan dört zâttan biridir.
Mazhar-ı Cân-ı Cânân (r.aleyh) buyururdu ki: “Hocam Hâfız Sa’dullah hazretlerinde, tevâzu (alçak gönüllülük) ve hilm (yumuşak huylu olmak) sıfatları gâlib idi. Kendisini pek aşağı ve hiç olarak görürdü. Talebelerinden birisi bir kimseyi incitecek olsa, kabahati bizzat kendisinde görür, bizzat o incinmiş olan kimseye gidip; “Bu bizim kusurumuzdur. Affediniz” diyerek özür dilerdi. Bu husûsa çok ehemmiyet verir, o incinmiş kimseye adetâ yalvararak helâllik dilerdi.”
Hâfız Sa’dullah’ın talebelerinden Nüvvâb Hân Fîrûz-cenk birgün hocasına gelerek; “Zamanın âlim ve velîlerinden Seyyid Hasen Resûl-nümâ ismindeki zâtın, talebelerinden dilediğini, bir defa Resûlullah efendimizi ziyâret ile şereflendiriyor” diye arzetti. Bunu dinleyen Sa’dullah (r.aleyh) tebessüm ederek buyurdu ki: “Öyle mi? Mâşâallah. Biz de Allahü teâlânın izni ile dilediğimizi iki defa bu ziyâret ile şereflendiririz. Bu gece Fâtiha-i şerîf okuyunuz. Resûlullah efendimizin (s.a.v.) mübârek rûhâniyetine teveccüh ediniz, hep O’nu düşünerek öylece uykuya varınız.” Nüvvâb Hân, o gece, bildirilen şekilde yaparak uyudu. Allahü teâlânın bir ihsânı ve hocasının bir kerâmeti olarak rü’yâsında iki ayrı defa, Resûlullah efendimizi (s.a.v.) ziyâretle şereflendi. Bundan sonra hocasına olan muhabbet ve bağlılığı daha da arttı.
Hâfız Sa’dullah’ın halîfelerinden biri de Şeyh Sıbgatullah olup, fazilet sahibi nûr yüzlü bir zât idi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Makâmât-ı Mazhariyye sh. 15,