Haleb’de yetişen Hanefî mezhebi âlimlerinden. İsmi, Ömer bin Şâhin el-Halebî’dir. Babası subay idi. 1107 (m. 1695) senesinde Haleb’de doğdu. Nesebi, annesi tarafından hazret-i Hasen’e dayanmaktadır. 1183 (m. 1769) senesinde Haleb’de vefât etti.
Kendisi doğmadan beş ay evvel babası vefât eden Ömer bin Şâhîn, annesinin yanında yetişti. İlk olarak Kur’ân-ı kerîmi okumasını öğrendi. O zamandaki kırâat âlimlerinin meşhûrlarından Âmir el-Mısrî’den tecvîd ile Kur’ân-ı kerîm okumaya başladı, İbrâhim (a.s.) sûresinin sonuna geldiğinde hocası vefât edince, yine zamanın kırâat âlimlerinden olan Ömer el-Mısrî’den okumaya devam etti. Kırâat ilminin bütün inceliklerine uygun olarak hatmetti. Yine aynı zâtın huzûrunda Kur’ân-ı kerîmin hıfzına (ezberlemesine) başladı. Kısa bir müddet sonra ezberini tamamladı. Bu sırada yaşı henüz onbiri geçmemişti. Bundan sonra hocasından kırâat ilmini öğrenmeye devam etti. Bu husûsta eski âlimlerin yazdığı kitapları okudu. Daha sonra Abdüllatîf bin Abdülkâdir ez-Zevâidî’den okudu. Fıkıh ilmini Ma’mer Ka’sım en-Neccâr’dan öğrendi. Mahmûd bin Abdullah el-Antâkî’nin verdiği tefsîr derslerinde hazır bulundu. Muhammed bin Mustafa el-Basîrî ve başka âlimlerden de okuyarak yetişti. Hocalarından icâzet aldı.
1148 (m. 1735) senesinde, Haleb’de bulunan Rızâiyye ismi ile meşhûr, Vezîr Osman Câmii’nin imamlığına ta’yin edildi. Hocalarından Mahmûd el-Antâkî de o câmide ders veriyordu. Hocası, Ömer bin Şâhîn’den sabah namazından sonra bir müddet Kur’ân-ı kerîm okumasını istedi. Böylece Kur’ân-ı kerîmi okumayı bilmiyenlerin öğrenmelerine yardımcı olunacaktı. O da sabah namazından sonra Kur’ân-ı kerîm okumaya başladı. Böyle okumakla, senede iki hatim edilir, üçüncü hatim de yarıya yaklaşırdı.
Ömer bin Şâhîn’in sesi ve Kur’ân-ı kerîmi okuması o kadar güzel idi ki, insanlar onu dinlemek için tâ uzak mahallelerden kalkıp, sabah namazına onun imamlık yaptığı câmiye akın akın gelirlerdi. Kur’ân-ı kerîm okurken, uzatmalara, tecvide ve kırâat ilminin bütün kaidelerine riâyet eder, dinleyenler adetâ kendinden geçerdi. Kur’ân-ı kerîmi okumasını bilmeyen birçok kimse, ondan bu şekilde dinlemekle, ezberden doğru olarak okumayı öğrenip, ilerletmişlerdir.
Sabah namazındaki Kur’ân-ı kerîm tilâvetinden (okumasından) sonra, evine dönen Ömer bin Şahin, orada istiyenlere Kur’ân-ı kerîm okuturdu. O beldeden gelmiş olsun, başka uzak yerlerden gelmiş olsun hiç kimseyi ayırmaz ve ders vermekten çekinmezdi. Dilleri yatkın olmayıp, harflerin mahreçlerinde zorluk çekenlere öğretirken büyük meşakkatlerle karşılaşır, bunların hepsine sabrederdi. Türklerden de onun derslerine devam edip, kırâat ilmini öğrenenler çoktu. Türklerden olan talebelere anlayamadıkları yerleri Türkçe lisânı ile anlatırdı. Bu da onların çabuk kavramalarına vesîle olurdu. O zamanda, Anadolu’nun hemen hemen her yerinde Ömer bin Şâhîn’in en az bir talebesi bulunurdu!
Vezir İsmâil Paşa, Haleb’de bir câmi yaptırmıştı. 1161 (m. 1748) senesinde câminin inşâsı tamamlanınca, Vezir, bu câminin hatîbliğine Ömer bin Şâhîn’i ta’yin etti. O da Rızâiyye’deki imamlığına ilâve olarak, yeni yapılan câminin hatîbliğini de kabûl etti. 1175 (m. 1761) senesine kadar bu vazîfelerine devam etti. Bundan sonra yaşı ilerleyip, vücûdu da zayıf düşünce câmiye gidip gelmekte zorluk çekmeye başladı. Vazifesine başkalarını vekîl edip kendisi evine çekildi. Evinde devamlı Kur’ân-ı kerîm okur, gelip okumak istiyenlere de, o hasta hâline rağmen ders verir, okuturdu. İstifâde etmek arzusunda olan hiçbir kimseye kapısını kapatmazdı. Namazlar hâricinde evinden dışarı çıkmaz, namaza da, evine en yakın olan câmiye giderdi. Faziletler sahibi, her hâli dînimizin emrine uygun, pek yüksek bir zât idi. Talebelerinden bir kısmı, şiirler söyleyerek onu medhetmişler, övmüşlerdir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Silk-üd-dürer cild-3, sh. 176