Osmanlılar döneminde yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. Kırküçüncü Osmanlı şeyhülislâmıdır. İsmi Ali’dir. Şeyh Muhammed bin Hasen-i Âlâi’nin oğludur. Çatalcalı Ali Efendi diye tanınır. 1041 (m. 1631) senesinde Çatalca’da doğdu. 1103 (m. 1692) senesinde Edirne’de vefât etti. Orada defn edildi.
Küçük yaşından i’tibâren ilim tahsiline yönelip, ilk öğrenimini babasından gördükten sonra İstanbul’a geldi. Minkâri-zâde Yahyâ Efendi’den uzun müddet ilim tahsil etti ve onun hizmetinde bulundu. Aklî ve naklî ilimlerde yükselip mülâzim (stajyer) olduktan sonra, âlimler arasına dâhil olup, 1073 (m. 1662) senesinde müderris oldu. Ba’zı medreselerde müderrislik yaptıktan sonra, Girit seferinde ordu kadısı olarak vazîfelendirildi. Bir müddet sonra Selanik ve daha sonra Mısır kadılıklarına ta’yin edildi. 1081 (m. 1670) senesinde Rumeli kadıaskerliğine terfi ettirilerek İstanbul’a getirildi. 1084 (m. 1673) senesinde bu vazîfeden alındı. Aynı sene içinde hocası Minkârî-zâde Yahyâ Efendi’nin şeyhülislâmlık vazîfesinden alınması üzerine, şeyhülislâmlık makamına getirildi. Pâdişâh Dördüncü Mehmed Hân’ın iltifât ve ihsânlarına kavuştu. Onüç seneye yakın bu şerefli vazîfeyi doğruluk ve adâlet üzere yürüttükten sonra, 1097 (m. 1685) senesinde bu vazîfeden alındı. Bursa’da köşesine çekilerek, tâ’at ve ilmî mütâlâalarla meşgûl oldu. Bir müddet sonra İstanbul’a gelerek istirahat etti. Sultan İkinci Ahmed Hân devrinde ikinci defa şeyhülislâmlık makamına getirildi. İki ay kadar bu vazîfeyi yürüttükten sonra vefât etti.
Çatalcalı Ali Efendi aklî ve naklî ilimlerde derin âlim, akıllı, zekî ve ileri görüşlü bir zât idi. Vermiş olduğu kararlarında ve sözlerinde doğru ve âdil olan Çatalcalı Ali Efendi, karârında kimsenin etkisi altında kalmazdı. Devlet işlerinde iltimas ve uygunsuz hareketlere şiddetle karşı idi. Bütün güzel huylarla ahlâklanmış faziletli bir zât idi.
Ali Efendi, Osmanlı ulemâsı arasında meşhûr ve mu’teber fetvâ kitablarından biri olan “Fetâvâ-i Ali Efendi” adlı eserin yazarıdır. Çatalcalı Ali Efendi’nin bu kıymetli eserindeki fetvâlardan ba’zıları şöyledir:
“Özür sahibinin abdesti, bir namaz vaktinin çıkması ile mi, yoksa namaz vaktinin girmesi ile mi bozulur?”
Cevap: “Namaz vaktinin çıkması ile bozulur” (Bidâye)
“Özür sahibi olan kimse güneş doğduktan sonra abdest alsa, bu abdest ile öğle vakti çıkıncaya kadar öğle namazı, nafile ve kaza namazları kılması caiz olur mu?”
Cevap: “Olur” (Bidâye)
“Bir kadın doğum yaptıktan sonra kırk günden önce lohusa kanı kesilip nifastan temizlense, gusledip namaz kılması lâzım olur mu? Yoksa kırk günü tamamlaması mı lâzımdır?”
Cevap: “Gusledip namaz kılmak lâzım olur.” (Hülâsa, el-Bahr-ür-râik’da Nihâye’den naklen)
“Yarasından dolayı özür sahibi olan bir kimse, yarasını açıp silip hiçbir şey akmaz iken abdest alsa, yine akmadan mestlerini giyse, mestleri üzerine mesh etmesi caiz olur mu?”
Cevap: “Olur?” (El-Bahr-ür-râik)
“Özür sahibi olan bir kimse, başka bir şeyden dolayı abdesti bozulunca, abdest almak isterse, bu sırada özrüne sebep olan akıntı kesilse, akıntı kesik iken abdest alsa, daha sonra özrüne sebeb olan yerden kan aksa abdesti bozulmuş olur mu?”
Cevap: “Olur.” (Şerh-i Münyet-il-musallî lil-Halebî)
“Bu şekilde olan bir kimsenin, kanı yukarıda yazıldığı gibi aktıktan sonra, tekrar abdest almadan namaz kılsa, namazın iadesi lâzım olur mu?”
Cevap: “Olur.”
“İkindi namazı kılındıktan sonra, güneşin çıplak gözle bakılabilecek şekilde kızıllaşması vaktine kadar olan zamanda, geçmiş namazların kaza edilmesine kerahet (mekrûhluk) var mıdır?”
Cevap: “Yoktur.” (Mültekâ el-ebhur)
“Özür sahibi olmayan kimselerin, özür sahibi olan bir kimseye uyup namaz kılmaları caiz olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Kâdîhân)
“Misâfire, (Kurban bayramı ârife günü sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmiüç vakit farz namazdan sonra) teşrik tekbiri söylemek vâcib olur mu?”
Cevap: “Olur.” (Mültekâ el-ebhur)
“Misâfir olan bir kimse, hâl ve vakti müsait iken sünnet-i müekkedeyi kılmak mı evlâdır, yoksa terk mi?”
Cevap: “Kılmak evlâdır.” (Bezzâziyye)
“Zengin bir kadın ölünce, techiz ve tekfin masrafları kendi malından mı karşılanması lâzım olur, yoksa kocasının mı vermesi lâzımdır?”
Cevap: “Kocasının vermesi lâzımdır.” (Kâdîhân)
“Bir kimse ölünce geriye bir kızı ve hanımı kalsa, kızı, babasının techîz ve tekfinine kendi malından belli bir miktar harcama yapsa, harcadığı kadar parayı babasının mirasından almağa kadir olur mu?”
Cevap: “Olur.”
“Zengin bir adamın fakîr olan zevcesine, başkasının zekât vermesi caiz olur mu?”
Cevap: “Olur.” (Kâdîhân)
“Zeyd, malının zekâtı olan belli bir miktar parayı, fakir olan Amr’a vermesi için Bekr’e teslim etse, Bekr de Amr’a verse, Zeyd bu duruma pişman olsa, vermiş olduğu parayı Bekr’den geri almaya muktedir olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Şerh-üt-Tahtâvî)
“Nisaba mâlik olmayan fakir bir kimsenin, sadaka-ı fitr vermesi lâzım olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Mültekâ el-ebhur)
“Sefer mesafesinde bir belde ahâlisinden olan ellibeş yaşındaki bir kadın, yanında kocası veya mahremi bir erkek yok iken hacca gitmesi caiz olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Hâniyye)
“Üzerine hac farz olan bir kadın, ana-baba bir kardeşi ile birlikte hacca gitmek isteyince, kocası mâni olabilir mi?”
Cevap: “Olamaz.” (El-ihtiyâr şerh-il-Muhtâr.)
“Elli-altmış yaşında olup, kocası olmayan bir kadının, dâmâdı ile birlikte hacca gitmesi caiz olur mu?”
Cevap: “Olur.”
“Bir kadının, kız kardeşinin kocasına (eniştesine) görünmesi caiz olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Câmi’ür-rumûz)
“Zeyd vefât edince geriye zevcesi Hind ve diğer mirasçıları kalsa, Zeyd ile Hind’in oturdukları evde bulunan kadın ve erkek eşyaları için; Hind, benimdir deyip, diğer mirasçılar da Zeyd’indir deseler, iki tarafın da şâhidleri olmasa, kimin sözü mu’teberdir?”
Cevap: “Hind’in sözü mu’teberdir.” (Hâniyye)
“Zeyd’in zeytin bahçesindeki olgunlaşmamış meyveyi, Amr’a satması sahih olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Et-Tâtârhâniyye)
“Zeyd, bağında hâsıl olacak üzümü, çiçek iken Amr’a şu kadar liraya satsa, satış sahih olur mu?”
Cevap: “Olmaz.”
“Zeyd, kısrağından doğacak olan tayı daha doğmadan Amr’a satsa, bu satış sahih olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Bedâyi)
“Ölen Zeyd’in vârislerinden Amr, Zeyd’in ne kadar olduğu bilinmeyen mirasından hissesine düşecek kısmın Bekr’e satsa, satış sahih olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (El-Muhît-ül-Burhanî”)
“Zeyd, bahçesindeki olgunlaşmamış elmayı, olgunlaşınca ağacında terk şartıyla Amr’a satsa, satış sahih olur mu?”
Cevap: “Olmaz.” (Hidâye)
“Zeyd tarlasına buğday ekse, yeşerdikten sonra daha çimen iken, olgunlaşınca tarlada terk etmek şartıyla Amr’a satsa, satış sahîh olur mu?”
Cevap: “Olmaz” (El-Bezzâziyye)
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Devhat-ül-meşâyıh sh. 74
2) Kâmûs-ül-a’lâm cild-3, sh. 1867
3) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 763
4) Mu’cem-ül-müellifîn cild 7, sh. 188
5) Sicilli Osmanî cild-3, sh. 519
6) Fetâvâ-i Ali Efendi, İstanbul 1324