Hindistan’da yasayan evliyânın büyüklerinden. (İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebeleri arasında Yâr Muhammed isminde bir kimse daha vardı ki, sonra talebe olmuştu. İkincisine; “Cedîd” ya’nî yeni ismi verildi. Yâr Muhammed Cedîd, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât-ı şerîfinin birinci cildini toplamakla şereflendi.) Yâr Muhammed Kadîm onbirinci asrın sonlarında vefât etti.
Yâr Muhammed Kadîm, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine çok hizmet ederek teveccühlerine kavuştu. Gecelerini Kur’ân-ı kerîm okuyarak, namaz kılarak, cenâb-ı Hakkın ismini anarak hep ibâdetle geçirirdi. Gündüzleri de oruç tutardı. Çok murâkabe eder, Allahü teâlânın mahlûkları hakkında tefekküre dalardı. Haramlardan ve bid’atlerden aslandan kaçar gibi sakınır, şüpheli korkusuyla mübahların dahî fazlasını terkederdi. Yüzü çok güzel olup, görenler hayran kalırdı. Birgün arkadaşı Hâşim-i Keşmî hazretlerine; “Yüzümün güzelliği ve sakalımın düzgünlüğü için şükrediyorum. Sahralarda gezdiğim zamanlar, halktan kim beni görürse hemen salavât-ı şerîfe okur” dedi.
Yâr Muhammed Kadîm, hocasından izin alarak tam bir fakirlik ve garîblik içerisinde Haremeyn-i şerîfeyni ziyârete gitti. Bu bereketli seferden dönüşte Hâşim-i Keşmî’ye; “Kâ’be-i muazzamanın Rükn-i yemâni tarafında Resûlullah efendimizin (s.a.v.) mübârek nûrunu gördüm. O’nun lezzet ve tatlılığından kendimden geçtim. Kendime geldiğimde tuhaf bir hâlde idim. İnsanlar etrâfıma toplanmışlar hayretle bana bakıyorlar, bir taraftan da; “Bu kimse herhalde mecnûndur” diyorlardı. Benim lisân-ı hâlim, senin şu beytine uygun idi:
“Bin Leylâ çadırdan çıkarsa eğer,
Dağ ve sahralar mecnûn olsa, değer.”
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Yâr Muhammed Kadîm’e icâzet vererek, insanların Cehenneme düşmekten kurtulmasına vesile olmasına izin verdi. Mektûbât’ın birinci cildinde 117 ve 211. mektûplarını Yâr Muhammed Kadîm’e yazdı. Birinci cild, yüzonyedinci mektûp şöyledir:
“Mevlânâ Yâr Muhammed bizi unutmamış. Kalb, çok zaman his organlarına bağlıdır. Duygu organlarından uzak olanlar, kalbden de uzak olur. Hadîs-i şerîfde; “Göz görmeyince, gönülden de uzak olur” buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, kalbin duygu organlarına bağlı bulunduğu mertebeyi göstermektedir. Tasavvuf yolunun nihâyetine varılınca, kalbin his organlarına bağlılığı kalmaz. Hisden uzak olmak, kalbin yakın olmasını bozmaz. Bunun içindir ki, bu yolun büyükleri, başlangıçta ve yolda olanların, olgun bir rehberin yanından ayrılmalarına izin vermemişlerdir. “Birşeyin hepsi yapılmazsa, hepsini de elden kaçırmamalıdır!” Bu söze uyarak, bulunduğunuz yolu değiştirmeyiniz! Uygunsuz kimselerle arkadaşlık etmekten, elden geldiği kadar sakınınız! Meyan şeyh Müzzemmil’in yanınıza gelmesini, saadete kavuşmanızın başlangıcı biliniz! Onun sohbetinde, yanında bulunmayı büyük ni’met biliniz! Vakitlerinizin çoğunu onun yanında geçiriniz! Çünkü, kendisi, ele az geçen ni’metlerdendir. Vesselâm.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hadarât-ül-Kuds sh. 343
2) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî sh. 340
3) Zübdet-ül-makâmât sh. 392