Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Mahmûd bin Ebî Bekr olup, nisbeti, Venkerî, Sûdânî, Tünbüktî, Vatri ve Magribî’dir. Yağbuğ veya Bağyuğ isimleriyle tanınıp meşhûr oldu. Batı Sudan’ın ortasında, Nijer ırmağı yakınında bulunan Tünbükt şehrindendir. Venker isminde meşhûr bir kabileye mensûbtur. 930 (m. 1524) senesinde doğdu. 1002 (m. 1593) senesi Şevval ayında bir Cum’a günü Tünbükt’te vefât etti.
Fıkıh ve Arabî ilimleri, fakîhayn-ı sâlihayn diye bilinen babası ve dayısının huzûrunda yapan Muhammed Magribî, bundan sonra Tünbükt’te Ahmed bin Sa’îd’den ders aldı. Sonra hacca gitti. Yol esnasında Mısır’a uğradı. Lekânî, Tâcûrî, Şerîf Yûsuf Ermiyûnî ve Muhammed Bekrî gibi zâtların sohbetlerinde bulundu. Onlardan çok istifâde etti. Hacca gidip geldikten sonra yine Ahmed bin Sa’îd’in derslerine devam etti. Hadîs, fıkıh ve usûl ilimlerinde derin âlim oldu.
Muhammed bin Mahmûd, bilhassa fıkıh ilminde yüksek âlim, sâlih bir zât, idi. Çok ibâdet “derdi. Allahü teâlânın sâlih kullarının seçilmişlerinden, ilmiyle âmil olan âlimlerin önde gelenlerinden idi. Çok saf ve tertemiz kalbi vardı. Haya, hasenat, iyilik, ihsân ve hüsn-i niyet sahibi idi. Fakirlerin, garîblerin ve ihtiyâç sahiplerinin yardımlarına koşar, herkese faydalı olmaya gayret ederdi. Kendisi ise, sâde bir şekilde ve sıkıntılı olarak yaşamayı tercih eder, bunu hiç kimseye belli ettirmezdi. Kendi hâlini gizlerdi. Hayır üzere yaratılmış idi. Öyle iyi niyet ve hüsn-i zan sahibi idi ki, istisnasız herkes hakkında iyi düşünürdü. Herhangi bir kimseye karşı kötülük nedir bilmediği gibi, onların ihtiyâçlarını gidermeye koşardı. Hattâ başkalarına faydalı olayım derken, kendisi zarar ve sıkıntı görürdü ve bunların hepsine sabrederdi.
Muhammed bin Mahmûd, insanlar arasındaki anlaşmazlıkları gidermeye gayret eder, aralarını düzeltirdi. İlim öğrenmenin önemi ile ilgili ve ibâdete teşvik edici nasîhatlarda bulunurdu. Bütün vakitlerini bunlar için harcar, evi ile de ilgilenirdi. Tam bir tevâzu sahibi idi.
O zamanda bulunan sâlih bir zât şöyle demiştir: “Âlimler; “Zemzem suyu hangi niyetle içilirse, Allahü teâlâ onu mutlaka nasîb eder” diye bildirmişlerdir. Muhammed bin Mahmûd, çok ders okutmakta, çok ibâdet etmekte, çok güzel ahlâk sahibi olmakta, çok hayır işlemekte ve bu gibi güzel hâlleri kendinde toplamakta ve bunlara devam etmekte öyle sebat, sabır ve tahammül sahibi idi ki, ben zannediyorum ki, o zemzem suyundan içerken bütün bunlara niyet etmiş idi.”
Gayet ağır başlı, vekar ve heybet sahibi, sakin bir zât idi. Edeb ve hayası çok yüksekti. Sabah namazını evvel vaktinde kılar, bu vakitten kuşluk vaktine kadar talebelere ders verirdi. Sonra evine gider, öğle namazı vaktinde tekrar gelir namazı kıldırır, ikindiye kadar ders okutmaya devam ederdi. İkindi namazından sonra başka bir yere gider, akşama az bir zaman kalana kadar orada bulunan talebelere ders verirdi. İnce mes’eleleri çok güzel îzâh eder, anlatırdı. Sorulan suâllere düşünmeden, hemen ve çok güzel cevap verirdi. Akşam namazından yatsıya kadar câmide ders vermeye devam eder, yatsı namazından sonra evine giderdi. Bütün bu gayretlerine rağmen gecenin sonlarında (sabaha karşı) uyanık bulunur, ibâdet ve tâatla meşgûl durdu. Bunu hiç aksatmazdı. Ders haricindeki zamanlarda gayet sakin, hiç konuşmayan bir zât idi. Çok nâdir olmak üzere insanlarla şakalaşır, latife ederdi. Anlayış ve idrâkinin kuvvetliliğinde ve sür’atliliğinde bambaşka bir hâli vardı. Bu yüksek halleriyle tanınmış idi. Muhtasar-ül-Halîl ve başka eserlere haşiye ve ta’likleri vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 315
2) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 260
3) İzâh-ül-meknûn cild-2, sh. 697
4) El-A’lâm cild-7, sh. 88
5) Hulâsat-ül-eser cild-4, sh. 211
6) Neyl-ül-ibtihâc sh. 341