Mekke’de yetişen Şafiî mezhebi âlimlerinden. İsmi, Abdülkâdir bin Muhammed bin Yahyâ bin Mükrîm bin Muhıbbüddîn bin Radıyyüddîn bin Muhıbbüddîn bin Şihâbüddîn bin İbrâhim bin Muhammed bin İbrâhim bin Ebî Bekr bin Muhammed bin İbrâhim bin Ebî Bekr bin Ali bin Fâris bin Yûsuf bin İbrâhim bin Muhammed bin Ali bin Abdülvâhid bin Mûsâ bin İbrâhim bin Ca’fer bin Muhammed bin Ali bin Hüseyn bin Ali bin Ebî Tâlib’dir. (r.anhüm). “Huseynî” “Taberî” ve “Mekkî” nisbetleri ile tanınırdı. 972 (m. 1564) senesinde Mekke’de dünyâya geldi ve orada yetişti. Peygamber efendimizin torunu olan Hazreti Hüseyn’in evlâdlarından olup, “Seyyid”dir. Küçük yaşta iken ilim tahsiline başladı. Birçok âlimden çeşitli ilimlere âit kitapları okuyup öğrendi. Her ilimde mütehassıs oldu. Hicaz’da bulunan âlimlerin İmâmı idi. Çok kitap yazdı. Şöhreti ve eserleri her yere yayıldı. 1033 (m. 1623) senesinde Mekke’de vefât etti. Babası Muhammed bin Yahyâ da, 1018 (m. 1609) senesinde vefât etmişti.
Seyyid Abdülkâdir Taberî, daha 12 yaşında iken Kur’ân-ı kerîmin tamâmını ezberledi ve hatim ile, makâm-ı İbrâhim’de teravih namazı kıldırdı. Hadîs ilminde “Erba’în-i Nebeviyye” ve onun üzerine yazılan “İşârât” kitabı ile “Akâid-i Nesefiyye”, nahivde “Elfiye-i İbn-i Mâlik”, fıkıhta şeyhülislâm Zekeriyyâ’nın “Minhâc” kitabının üçte birini de ezberlemişti. 991 (m. 1583) senesinde, ezberlediği bu eserlerin her birini, asrının Şafiî âlimi Şemseddîn Muhammed Remlî’ye, Hanefî âlimi Allâme Şemseddîn Muhammed Nehrâvî’ye, Abdürrahmân-ı Şerbînî’ye, Hanefî mezhebi âlimlerinden Şeyh-ül-İmâm-ıl-umde Ali bin Cârullah bin Zahîre’ye, Mâlikî âlimlerinden Yahyâ bin Muhammed el-Hattâb’a ve daha pekçok âlime arzedip dinletti. Hepsi, ona rivâyet etmesi, anlatabilmesi için o zamanda âdet olduğu şekilde yazılı icâzet (diploma) tanzim ettiler. Bu seneden sonra, ilimle daha çok meşgûl olmaya başladı. Daha birçok âlimin huzûrunda çeşitli eserlerin metinlerini okudu. Yine bu senede bereketlenmek için Mekke-i mükerremeye giderek, orada mücavir kalıp, Şemseddîn-i Remlî’nin derslerine devam etti. “Minhâc” kitabını Abdürrahmân-ı Şerbînî’nin yanında okumaya başladı ve “Şurût-ı salât” bölümüne kadar geldi. Hanefî âlimi Abdürrahîm bin Ebî Bekr bin Hassan’ın derslerine devam etti. Ondan çok ilim tahsil etti. Edîb Alma’î Cemâleddîn bin İsmâil Asâmî’den de okudu. Ayrıca onun yanında uzun zaman kalarak, “Âdâb-ül-bahs”in şerhinin okunması esnasında hazır bulundu.
İbn-i Hişâm’ın “Mugnî” kitabının başından bir bölümünü, “Kâfiye” üzerine yazılan “Şerh-ül-Câmî”nin bir kısmını, Şeyh Ebü’l-Bekâ’ el-Gumri’den “Minhâc” şerhi ile Mahıllî’nin “Şerh-ül-varakât”ını okudu. “Şâtıbıyye” metninin yarısını ezberleyip Ali Hirevî’den okudu. Ayrıca ondan, Bekâra sûresinin tamâmını “Kırâat-ı seb’a” üzere okudu. Kâdı Zekeriyyâ’nın “Tehzîb-ül-mantık” adındaki eserini, Şeyh Ali bin Zahîre’den okudu. Bu zâtın yanından uzun zaman ayrılmayan Seyyid Taberî, ondan çok istifâde etti. Bu zât, keskin bir zekâ sahibi olan Taberî’ye her husûsta yardımcı oldu. Nazm ve nesir olarak kıymetli eserler kaleme alacak bir şekilde yetiştirdi.
Arab edebiyatı ilimlerinde derin mütâlâaları oldu. Astronomi ve diğer fen ilimlerinde de çok yükseldi. Astronomiye âit “Şerh-ül-Çakmînî”yi, Ali bin Zahîre’den okudu. Ali Kuşcu’nun “Şerh-ut-tecrid” inin başından bir bölümünü, büyük âlim Nasîrüddîn bin Muhammed Gıyâsüddîn Mansûr’dan okudu. Ayrıca ondan namaz vakitlerine âit, “Risâlet-ül-usturlâb”ı okudu. Nahîsî’nin tıb ilmi hakkındaki “Külliyâtü şerh-ül-mûcez” inin bir bölümünü de Yûsuf Geylânî’den okudu. Mîr Kâdı Hüseyn’in “Hidâyet-ül-hikme” şerhini, Seyyid Gazânfer’den okudu. Sonra çok kitap yazdı. Mekke emîri Şerîf Hasen İbni Ebî Nemî, ona çok ikram ve iltifâtta bulunurdu. Çok güzel şiirleri vardır.
Eserleri: 1- Şerh-ud-dürîdiyye: “Âyât-ül-maksûre alel-ebyât-il-maksûre” kitabının şerhidir. Bu eserini tamamladığı zaman, Mekke emîrine arz ettiğinde, Mekke emîri bunu çok beğendi ve sayısız ihsânlarda bulundu. İçinde emîri öven beytleri de vardır. 2- Hüsn-üs-serire fî hüsn-is-sîre: Resûlullah (s.a.v.) efendimizin sîretini (hayatını) anlatan çok güzel manzûm bir eserdir. Mütenebbî’nin dîvânından bir kıt’a üzerine yazdığı bir şerhtir. 3- Esâtîn-üş-şe’âir-il-İslâmiyye ve fedâil-üsselâtîn vel-meşâ’ır-il-Haremiyye, 4- Efhâm-ül-mecâri fî ifhâm-il-Buhârî, 5- İkâz-üs-simâ’ li-cevâz-il-istimâ’, 6- El-Esâtin fî hacc-is-selâtîn, 7- Dürret-ül-asdâf-is-seniyye fî zirve-til-evsâf-il-hüsniyye, 9-Sell-üs-seyf alâ hıll-il-keyf, 10-Arâis-ül-ebkâr ve garâis-ül-efkâr: Tefsîr ilmine dâirdir. 11- Ulüvv-ül-hucce bi-te’hîr-i Ebî Bekr bin Hucce, 12-Uyûn-ül-mesâil min a’yân-ir-resâil: 40 çeşit ilim hakkında bilgi vermektedir.. 13- Keşf-ül-hâfi min kitâb-il-kâfi fî ilm-il-arûz vel-kavâfi, 14- El-Kelîm-üt-tayyib alâ kelâm-it-tayyib, 15-Neş’e-tüs-selâfe bi-münşeât-il-hilâfe: Târih ilmi hakkındadır. 16- Ref’ul-iştibâk an tenâvül-it-tenbâk, 17-Tıbyân-ül-metîn fî beyân-i duhân-il-mübîn, 18- Enbâ-ül-beriyye bil-ebnâ-it-Taberiyye: Tercüme-i hâl olarak yazılmış bir eserdir. 19- Keşf-ün-nikâb an ensâb-il-erbe’at-il-aktâb. Ayrıca onun çok güzel şiirleri de vardır.
Necmüddîn Ömer bin Fehd, “Tebyîn” adındaki eserinde, Taberî ailesi hakkında şu bilgileri yazmaktadır: “Onlardan Mekke’ye ilk gelen kimse. Şeyh Radıyyüddîn Ebû Bekr Muhammed bin Ebî Bekr bin Ali bin Fâris el-Huseynî et-Taberî idi. Bu da, 570 (m. 1174) veya daha sonraki bir senede vukû’ bulmuştu. Oraya yerleştikten sonra Peygamber efendimizin kabr-i şerîflerini ziyâret etti. Bu ziyâreti esnasında, Allahü teâlâya şöyle niyazda bulunmuştu: “Yâ Rabbî! Doğru yoldan ayrılmayan ve râzı olduğun kimselerden kıldığın evlâdlar sahibi olmamı nasîb eyle! Beni bu ihsânına kavuştur yâ Rabbî!” duâsından sonra, onun yedi çocuğu oldu. Bunlar, Muhammed, Ahmed, Ali, İbrâhim, İsmâil, İshâk ve Ya’kûb idiler. Herbiri yüksek bir fıkıh âlimi ve müderris olarak yetiştiler. Kendisi de 673 (m. 1274) senesinde kadılık vazîfesi ile birlikte, Beytullah’da Makâm-ı İbrâhim’de imamlık yaptı. Bu bilgiler yine Necmüddîn bin Fehd’in “İttihâf-ül-verâ bi-ahbâr-i ümm-il-Kura” adındaki eserinde ve Fâsî’nin de, “Ikd-üs-semîn fî târih-i beled-illâh-il-emîn” adındaki kitabında nakledilmektedir.”
Muhibbî de şöyle diyor: “Makâm-ı İbrâhim’deki imamlık vazîfesi onlara tahsis edilmişti. Taberî ailesinden gelenlerden başkası, orada imamlık etmedi. Onlardan bu hizmeti görmeye ehliyet kazanan herbiri, yeni bir izne ihtiyâç olmaksızın bu vazîfeyi deruhte ederdi. Eski sultanlar ve yeni şerîfler, onlara bu husûsta mutlak izin vermişlerdi. 1041 (m. 1631) senesinde, burada onlarla beraber imamlık yapmak husûsunda izin istemeye gelen ve uzun bir konuşma yapan bir zâtın isteğini, Şerîf Abdullah bin Hasen hemen red etmişti. Yine bu zamanda Mısır beylerbeyi olan Mehmed Paşa da bu isteği reddetmişti. Bu yüksek hizmet, Taberî ailesine mensûb ehil zâtların elinde bugüne kadar yapılagelmiştir. Ayrıca bu yüksek hizmetin yanında, kadılık, müftîlik, müderrislik, imamlık ve Mescid-i Harem’deki hatîblik vazîfelerini de yürüttüler. Mekke-i mükerremedeki hatîblik; Taberîler, Zâhirîler ve Nüveyriler ailesi arasında birbirine intikal edip durdu. Eski târih kitaplarından öğrenildiğine göre bu husûsta onların en eskisi, Taberîler âilesidir. Muhibbullah-ı Taberî ve Behâüddîn-i Taberî, bu ailenin meşhûr hatîblerindendir. Hatîblik, hemen herkese verilmezdi. Ancak ilim ve neseb bakımından yükselmiş kimselere tahsis edilirdi. 1041 (m. 1631) senesinde, Mekke-i mükerreme hatîbliğine Şeyh Muhammed Menûfî getirilmişti. Mekke vâlisi ve kadısı, buna mâni’ olunca, Şükrüllah Efendi ta’yin edildi. Bu seneden sonra yine Taberî ailesinden yetişenlere verildi. Taberî ailesinden yetişmiş olan hatîblerin takvâ ve vera’ı, fazilet ve iyilikleri çoktu. Hayır ve hasenat işlerinde çok bulunurlardı. Ailenin birbirlerine ülfet ve muhabbetleri çoktu. Çok güzel ve latif şiirler yazarak birbirleriyle mektûplaşırlardı. Aralarındaki bu ülfet, akrabalar arasındaki sıla-i Rahmi hiç terk etmemelerinden ileri geliyordu. Bu husûsta iftihar etmeleri onların hakkı idi. Mekke vâlileri de onları çok severdi. Ba’zıları, onların kızları ile evlenip akrabalık kurmuşlardı. Mekke kadılarından Şihâbüddîn Ahmed bin Cemâlüddîn Muhammed Taberî’nin kızı Zeyneb; 770 (m. 1368) senesinde Mekke vâlisi olan Şerîf Iclân’ın hanımı idi.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hulâsat-ül-eser cild-2, sh. 457, 464
2) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 600
3) El-A’lâm cild-4, sh. 44
4) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 303
5) Brockelmann Sup-2, sh. 509