ŞİHÂBÜDDÎN ACEMÎ MISRÎ (Ahmed bin Ahmed Vefâî)

Şafiî mezhebi fıkıh âlimi ve velî. İsmi, Ahmed bin Ahmed bin Muhammed’dir. 1014 (m. 1605) senesinde doğdu. Şihâbüddîn lakabı verildi. Acemî, Vefâi, Mısrî ve Şafiî nisbetleri ile tanındı. 1086 (m. 1675) senesinde Mısır’da vefât ederek, Mücavirin kabristanına defnedildi.

Küçük yaşta, keskin zekâsı, Hâfıza ve anlayışı ile dikkati çeken Şihâbüddîn Acemî, zamanın en mümtaz âlimlerinden ilim öğrendi. Nûreddîn Zeyyâdî, Ali Halebî, Burhâneddîn Lekânî, Şihâbüddîn Ganîmi, Kâdı’l-kudât Şihâbüddîn Hafâcî, Şemseddîn Şevberi, Sultan Mizahî, Şemseddîn Bâbilî, Alâeddîn Şebrâmelîsî gibi âlimler, onun hocaları arasındaydı.

Yıllarca süren çalışmaları sonunda, aklî ve naklî ilimlerde âlim oldu. Bilhassa; fıkıh, târih ve hadîs ilimlerinde meşhûr oldu. Mısır’da çözülemeyen mes’eleler, Şihâbüddîn Acemî’ye sorulur ve onun tarafından çözüme kavuşturulurdu.

Zamanındaki âlimler, onun ilmine ve tevâzusuna hayran kalırlardı. “Rıhle” adlı eserin yazarı büyük âlim Hayâri, ondan bahsederken şöyle demektedir: “O, ilmi, yumuşaklığı, zarifliği kendisinde toplamış, fazilet bakımından da çok yükselmişti. Aklî ve naklî ilimlerde mütehassıs idi. Bu ilimleri bizzat ehli olan âlimlerden öğrenmişti. Bildiklerini başkalarına öğretmek husûsunda da çok gayret gösterirdi. Çok eser yazdı. Mısır’da ilminin çokluğu ile tanındı. İlmî mes’eleler, onun tasdiki alınmadan çözülmüş sayılmazdı.”

Yıllarca ilimle meşgûl olan Şihâbüddîn Acemî Mısrî, tasavvuf ile de meşgûl oldu. İbn-ül-Vefâ hazretlerinin yoluna intisâb etti. Vefâiyye yolunun esaslarını Ebü’l-Es’âd Yûsuf Vefâî’den öğrendi. Ondan hilâfet ve icâzet aldı. Hocasına olan hürmetinden dolayı kendisine ve çocuklarına yıllarca hizmet etti. İşlerini sâdece Allahü teâlânın rızâsı için yapması, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet etmesi sebebiyle, insanlar tarafından çok sevildi. Şeyh Hayâri ve İbrâhim bin Muhammed Ceynînî gibi âlimleri yetiştirdi. Pek kıymetli eserler yazdı.

“Şerh-i Sülâsiyât-il-Buhârî”, “Tenzîh-ül-Mustafa el-Muhtâr mimmâ lem yesbit min-el-ahbâr vel-âsâr”, “Tenbîh-ül-efkâr” “İsbât-u kerâmât-il-evliyâ ba’de mevtihim” adlı kitaplar onun eserleri arasındadır.

Şihâbüddîn Acemî Mısrî hazretleri; “İsbât-u kerâmât-il-evliyâ ba’de mevtihim” adlı eserinde buyurdu ki:

“Öldükten sonra evliyânın kerâmetlerinin kesileceğini, onlarla tevessül ve onlara istigâsenin caiz olmadığını zannetmek doğru değildir.

İşin doğrusu, onların ölmeleriyle kerâmetlerinin kesilmiyeceğidir.

Şeyhülislâm Şihâbüddîn Remlî Ensârî’ye; “Şiddet ve sıkıntı ânında Enbiyâyı mürselîne (a.s.) ve meşâyiha, vefâtlarından sonra istigâse edilebilir mi?” diye soruldu. Enbiyâya, mürselîne, evliyâya, ulemâya ve sâlihîne istigâse caizdir. Harikulade işler bunlardan zuhur eder. Allahü teâlâ Enbiyâ (a.s.), evliyâ ve sâlih kulları vasıtasıyla onu cereyan ettirir, ölümlerinden sonra istigâse vardır. Zîrâ evliyânın kerâmeti, Enbiyânın mu’cizesi, vefâtlarıyla kesilmez. Enbiyâ, kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar. Buna Hazreti Meryem’in kıssası, Hazreti Ebû Bekr’in kıssası, Hazreti Ömer’in iki aylık mesafeden İslâm askerinin kumandanına yol göstermesi, Hazreti Hâlid bin Velid’in zehiri içtiği hâlde zarar görmemesi gibi çok sayıda sözüne güvenilir kimselerin bildirdiği hâller, kerâmetlerin mevcûdiyetine delîldir. Buna benzer şeyler, Sahabede, Tabiînde ve sonra gelen evliyâda görülmüştür. Yalan sözde birleşmeleri mümkün olmayan birçok kimse tarafından rivâyet edildiği için inkârı mümkün değildir. Mu’cize, nebiye caiz olur, kerâmet velîye caiz olur, ikisi arasındaki fark, inkarcılara meydan okumakta ve onları ikna etmektedir.

Mu’cizeyi ancak peygamberler (a.s.) gösterirler. Mu’cizeyi peygamberliklerini ispat için delîl olarak getirirler ve sözlerinde iddialıdırlar. Söylediklerinin ve iddia ettiklerinin aksi olmaz. Evliyâda görülen kerâmetler, mu’cize değildir ve tehaddî (iddia ve isbat) yoktur. Velîden kerâmet görülmesi şart değildir.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) İsbât-u kerâmât-il-evliyâ ba’de mevtihim. Köprülü Kütüphânesi ikinci kısım. 335 numaralı mecmûa, vr. 154a

2) Hulâsat-ül-eser cild-1, sh. 175

3) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 162

4) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 1, 329, 346

5) Mu’cem-ül-müellifîn cild-1, sh. 152