Anadolu’da yetişen evliyâdan. 1026 (m. 1617) senesinde Bolu’nun Düğmeci-zâde mahallesinde doğdu. 1095 (m. 1684) senesi Safer ayında İstanbul’da vefât etti. Üsküdar’da bulunan Abdüşşekûr Efendi dergâhının bahçesine defnedildi.
Himmet Efendi, ilim tahsili için İstanbul’a gitti. Dâvûd Paşa Medresesi’nde ilim öğrendi. Senelerce çalıştıktan sonra, aklî ve naklî ilimlerde icâzet (diploma) aldı. Bu ilimlerde çok derin bilgiye sahip idi. Sözlerinden hikmetler akardı. Onun yanına gelen her kişi ma’nevî zevk ve kabiliyetine göre, sözlerinden ve hâllerinden istifâde ederdi.
Himmet Efendi, birgün medresenin odasında gezinirken, başını önüne eğip; “Ey Himmet! Şimdi müderris olacağını farz edelim. Mertebeleri yavaş yavaş geçerek, kadıasker ve nihâyet şeyhülislâm oldun. Ondan sonra olacağın hiçtir. Bu kadar debdebeden sonra o neticeye ulaşmaktansa şimdiden hiç olmaya baksana” diyerek odadan dışarı çıktı ve kapısını kapadı. Yolda giderken Halvetiyye tarikatının büyüklerinden ve Uşâkîliğin kurucusu olan Hüsâmeddîn Uşâkî’ye rastladı. Hüsâmeddîn Efendi, Allahü teâlânın kalbine verdiği keşf kuvveti ile, Himmet Efendi’nin hâlini anladı. Ondaki kabiliyeti görüp; “Oğlum Himmet aradığın bizdedir” buyurdu. Bunun üzerine Himmet Efendi, Hüsâmeddîn Uşâkî’ye bağlanarak, talebesi oldu. Uzun süre mücâhede ve riyâzet çektikten sonra, Hüsâmeddîn Uşâkî’den hilâfet alan Himmet Efendi, hocasının izni ile memleketine gitti. Memleketinde Hacı Bayram-ı Velî’nin halîfelerinden Bolulu Ahmed Efendi ile sohbet etti.
Bir süre Ahmed Efendi’nin hizmetinde bulunarak Bayramî tarikatı üzerine sülûkunu tamamlayarak ondan da hilâfet aldı. Uşâkîlik ve Bayramîlik tarikatlarının sırlarını birleştirdi.
Himmet Efendi, başında Bayramî tacı olduğu hâlde İstanbul’a gitti. Birgün ilk şeyhi Hüsâmeddîn Uşâkî ile karşılaştı. Himmet Efendi, başka bir hocaya bağlanmış diye ilk hocasının kalbine birşey gelmemesi için yanındaki abdest havlusu ile derhal tâcını örtmek istedi. Hüsâmeddîn Efendi bu duruma vâkıf bir velî olduğundan ve Himmet Efendi’de tecellî eden Rabbanî ma’rifet nûrlarını gördüğünden; “Oğlum Himmet! Bayramî tarikatı da, bizim yolumuz da senin ictihâdın olsun” buyurdu. Himmet Efendi, bundan sonra Bayramî tarikatının Himmeti kolunun kurucusu kabûl edildi.
Himmet Efendi, Kâsımpaşa Câmii vâ’izliği görevinde bulundu. 1080 (m. 1669) senesinde bu vazîfeyi oğlu Abdullah Efendi’ye bıraktı. Fakat 1090 (m. 1679) senesinde halkın ısrârı üzerine tekrar bu vazîfeyi üzerine aldı. Oğlu da, Fâtih’te bulunan Halîl Paşa Câmii vâ’izliğine ta’yin edildi.
Himmet Efendi çeşitli konulara dâir eserler yazmıştır. Eserlerinden ba’zıları şunlardır: 1- Manzûme-i mi’râciye, 2- Tarikatnâme, 3- Zübdet-üd-dekâik: Bu eserleri Dağıstanlı Hâfız Muhammed Efendi tercüme etti. Tertip ettiği bir dîvânı, o zaman meydana gelen büyük bir yangında yanmıştır. Hâfız Muhammed, Uşâkîlere âit olanları toplayıp birkaç cüz meydana getirmiştir.
Ona âit şiirlerden ba’zıları:
Sivâ’dan kalbini pak et, gönül mir’ât-ı
Rahmândır,
Sefâdan sineni çâk et, gönül mir’ât-ı Rahmândır.
Sürersen mâsivallahı, bulursun Hakkı
billahi,
Taleb kıl vech-i lillahı, gönül mir’ât-ı Rahmândır.
***
Uyan behey gâfil hûb-ı gafletten,
ömrün geldi geçti haberin var mı?
Bir haber aldın mı sırrı vahdetten?
Murg-ı canın uçtu haberin var mı?
Azığın var mıdır yol gitmeye?
Döşeğin hazır mı varıp yatmağa?
Ma’siyyet yükünü aldın boynuna,
Nefs-i denîyi aldın koynuna.
Aldanma sakın onun oyununa,
Yakasız gömlek biçildi haberin var mı?
Derviş Himmet senden evvel gelenler,
Kimi kul, kimi sultan olanlar.
Dünyâ benim deyip gezenler,
Ecel camın içti haberin var mı?
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Sefînet-ül-evliyâ cild-2, sh. 341
2) Osmanlı Müellifleri cild-1, sh. 189