Tefsîr âlimi ve Hindistan evliyâsının meşhûrlarından. İsmi, Sıbgatullah bin Ravhullah bin Cemâlullah el-Bervecî’dir. Neseben, Resûlullah (s.a.v.) efendimizin torunlarından Hazreti Hüseyn’e ve Hazreti Hasen’e bağlıdır. Hem seyyid ve hem de şerîfdir. Nakşibendiyye yoluna mensûb olup, Medîne-i münevverede otururdu. Aslen İsfehânlıdır. Dedesi, oradan Hindistan’a hicret etti ve Bervec’e yerleşti. Seyyid Sıbgatullah, Hindistan’ın Bervec şehrinde doğduğu için; “Bervecî” nisbeti ile meşhûr oldu. Doğum târihi belli değildir. 1015 (m. 1606) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti.
Hindistan’ın büyük âlimlerinden Ârif-i Billah Vecîhüddîn-i Ulvî’den ders aldı. Bu zât da, Şeyh Muhammed-ül-Gavs el-Bistâmî’nin yüksek talebesidir. Vecîhüddîn-i Ulvî’nin terbiyesinde yetişen Bervecî, tasavvuf ilminde ya’nî ilâhî ma’rifetlerde zamanının bir tânesi oldu. Çeşitli ilimlerde derin bir ilme sahip olup, çok kıymetli kitaplar yazdı. Hocası, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirme husûsunda kendisine icâzet verdi. Çok kimseler, kendisine gelip ilim ve feyz aldılar. Şöhreti her yere yayıldı. Hind sultanları kendisine çok i’tibâr ederdi. Onun ilminin yüksekliğini, zühd ve vera’ sahibi olduğunu herkes kabûl etmişti. O meşhûrlardan kimsenin yanına gidip gelmezdi. Sultanların hediyesini kabûl etmezdi.
Sıbgatullah-ı Bervecî, Hicaz’a gidip, 1005 (m. 1596) senesinde hac farizasını ifâ eyledi. Medîne-i münevverede kalıp oraya yerleşti. Orada talebelere ders okutup, onların terbiyesi ile meşgûl olurdu. Çok sayıda kimseler kendisinin ilminden istifâde ettiler. Onların en üstünleri; Seyyid Emced Mirzâ, Seyyid Es’ad-ı Belhî, Şeyh Ahmed-i Senâvî, Şeyh İbrâhim-i Hindî, Şeyh Muhyiddîn-i Mısrî, Molla Şeyh bin İlyâs-i Kürdî, Molla Nizâmüddîn-i Sindî gibi seçkin zâtlar olup, daha sayılamayacak kadar çok talebesi vardı.
Seyyid Sıbgatullah-ı Bervecî’nin ders okutmakla ve yazmakla meşgûliyeti çok oldu. Beş vakit namazını Mescid-i Nebî’de, Hücre-i se’âdetin şarki şebekesi yanında cemaatla kılardı. Yüksek bir hâle sahip olup çok cömert idi. Uzak ve yakın memleketlerden, senenin muayyen vakitlerinde kendisine pekçok para gönderilirdi. Fakat o bunların hepsini fakirlere dağıtır, elinde birşey bırakmazdı. Çok kerâmetleri görülen bir evliyâdır. Talebesi Molla Nizâmeddîn anlatır: “Hocamın hizmetini gördüğüm bir andı. O sırada memleketimi ve çoluk çocuğumu hatırladım. Beni ağlamaklı bir hâl aldı ve gittikçe çoğaldı. Üstadım benim bu hâlimi hemen anlayıp, bana; “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Ben de; “Memleketimden ayrılığım oldukça uzadı. Vatanımı ve ehlimi çok özledim” diye cevap verdim. Bu, yatsı namazından sonra idi. Hocam; “Yanıma yaklaş!” dedi. Ben de, onun üzerinde oturduğu seccadesine yaklaştım. Hemen onu yukarıya kaldırdı. O anda memleketim ve evim gözüktü. Kendimi orada hissettim, insanlar, yatsı namazından çıkmışlardı. Evime girdim. O gece çoluk-çocuğumla buluşup, onların yanında kaldım. Onlarla beraber sabah namazını kıldım. Sonra kendimi hocamın huzûrunda buldum.
Eserleri: 1- Tefsîr-ül-Beydâvî haşiyesi, 2- Kitâbü bâb-ıl-vahde, 3- Risâletü irâdet-id-dekâik fî şerhi Mir’ât-ül-hakâik, 4- Risâletü Sun’at-il-Câbiriyye, 5- Risâletün fil-cefr.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hulâsat-ül-eser cild-2, sh. 243, 244
2) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 425
3) El-A’lâm cild-3, sh. 200
4) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 16