SÂLİM ŞEBŞÎRÎ

Hadîs ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, Sâlim bin Hasen’dir. Nisbeti Şebşîrî’dir. Doğum târihi bilinmemektedir. Mısır’da ikâmet edip, 1019 (m. 1610) senesi Zilhicce ayının onyedisinde Cumartesi günü orada vefât etti. Vefâtının 1018 (m. 1609) senesi olduğu da rivâyet edilmiştir. Zamanının büyük âlimlerinden idi. Fıkıh ilmini Şemsüddîn Remlî ve asrının diğer büyük âlimlerinden öğrendi. Nûreddîn Zeyyâdî’nin yanında birkaç sene ilimle meşgûl oldu. Onun yanında ilmini tamamladı. Zeyyâdî’nin en önde gelen talebelerinden idi. Zeyyâdî’yi çok severdi. Şebşîri, Zeyyâdî’nin talebelerine, dersten önce, okuyacakları dersi anlatırdı. Böylece talebeler derse hazır olarak Zeyyâdî’nin huzûruna giderlerdi. Sâlim Şebşîrî, fıkıh ilminde çok mahirdi. Mes’eleleri herkesin anlıyabileceği şekilde çok iyi anlatırdı. Usûl ve fürû’ bilgilerine vâkıf olduğundan, fıkıh ilminde tam mütehassıs idi. Evliyânın büyüklerinden olup, çok kerâmetleri görülmüştür.

Rivâyet edilir ki, Sâlim Şebşîri’nin talebelerinden Nûreddîn Ali Şebrâmelîsî isminde bir zât, birgün İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin ihyâ kitabından “Gurûr” bahsini mütâlâa ediyordu. Orada ilim sahiplerinden ba’zılarının, ilimlerine güvenerek ve ilimlerinin kendilerini kurtaracağını zannederek aldandıklarını, kendini beğenmeye, kibre ve gurûra kapıldıklarını, böylece felâkete sürüklendiklerini okuyunca birden çok duygulandı. Kendisinin de o tehlikelere düşmesinden çok korktu. Şimdiye kadar öğrendiklerim bana yeter düşüncesiyle ilim öğrenmeyi bırakıp, devamlı olarak, Kur’ân-ı kerîm okumakla, oruç tutmakla, sırf ibâdet ve tâat yapmakla meşgûl olmaya karar verdi. Artık Sâlim Şebşîrî’den okumayacaktı. Ertesi gün derse gitmeyecekti. Fakat hocası derste göremeyince merak edip, sorar, veya yanına gelir diye sırf hatırını gözetmek için derse gitti. Fakat, o günkü dersi mütâlâa etmemiş idi. Ders esnasında hep susuyor, derse iştirâk etmiyor, hep İhyâ’da okuduğu yeri düşünüyordu.

Ders esnasında Sâlim Şebşîrî de, onun bu hâlini anlamıştı. Bir ara ona; “Yâ Ali! Sana ne oldu. Bugün çok suskunsun” dedi. O da; “Efendim, bu günkü dersi mütâlâa etmedim” dedi.

Sâlim Şebşîrî onun hâlini kerâmet olarak anladı ve İmâm-ı Gazâlî’nin eserlerini sayarak; “Yâ Ali! İmâm-ı Gazâlî, Müstesfâ, Vecîz gibi şu şu şu eserleri te’lîf etmedi mi?” dedi. Ali Şebrâmelîsî; “Evet efendim” dedi. Bunun üzerine Sâlim Şebşîrî, “Anlaşılıyor ki, sen ihya’dan “Gurûr” bahsini okumuşsun ve o sana çok te’sîr etmiş. İlim ile meşgûl olmamak îcâbetseydi, İmâm-ı Gazâlî hazretleri ilimle bu kadar meşgûl olur ve bu kadar eser yazar mıydı? Sen ilim taleb et! Gücün yettiği kadar Allahü teâlâdan kork. Çeşitli tehlikelere, kibre, gurûra düşmekten O’na sığın. Ümid olunur ki, Allahü teâlâ seni ihlâs sahibi kullarından eyler” dedi.

Ali Şebrâmelîsî diyor ki: “Hocamın bu sözleri bana çok te’sîr etti. Ben önceki düşüncelerimden vazgeçtim. İlim öğrenmeye devam ettim. Vakitlerim hocamdan okuduğum ve okuyacağım dersleri mütâlâa etmekle geçiyordu.

Sâlim Şebşîrî hazretleri vefâtına kadar ilim neşretmekten ayrılmadı. Herkes onu takdîr eder, yaptığı hizmetlere gıpta ile bakardı. Vefât ettiği zaman cenâze namazı Câmi’ul-Ezher’de kılındı. Namazını hocası Nûreddîn Zeyyâdî (r.aleyh) kıldırdı.

Sâlim Şebşîrî’nin, İmâm-ı Nevevî’nin Erba’în isimli eserine bir haşiyesi vardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 20

2) Hulâsat-ül-eser cild-2, sh. 202

3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-4, sh. 202

4) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 381

5) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 56