Şam’da yetişen Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Abdülkâdir bin Mustafa’dır. Safûrî diye meşhûr olmuştur. 1010 (m. 1601) senesinde, bugünkü Ürdün’de bulunan Safûriyye denilen yerde doğdu. 1081 (m. 1670) senesinde Şam’da vefât etti. Bâb-üs-sagîr kabristanında defnedildi.
Küçük yaşından i’tibâren Şam’da ilim tahsiline başlayıp, Şemsüddîn el-Meydânî ve başka âlimlerden ilim öğrendi. Sonra Mısır’a gidip; Bürhâneddîn el-Lekânî, Ebü’l-Abbâs el-Mukrî, Şeyh Muhammed bin en-Nalüb el-Beyrûtî gibi âlimlerden ilim tahsil etti. İlim öğrendiği hocalarından nakiller yaparak bir risale yazdı. Bu risalede en çok İbn-i Nakib’den nakillerde bulundu. Daha sonra Şam’a dönüp ilim öğretmeye başladı. Burada pekçok kimseye faydalı oldu. Daha sonra İstanbul’a gelip bir müddet kaldı. Sonra tekrar Şam’a döndü. Şam’da yerleşip, Belhiyye Medresesi ve Eşrefiyye Dâr-ül-hadîsinde hayâtının sonuna kadar ilim öğretip, pekçok âlim yetiştirdi. Ayrıca Umeyye Câmii’nde de Şafiî mezhebinin ileri gelen kimselerine ders okuttu. Âlim, fâzıl, Allahü teâlânın emirlerine sıkı bağlı, haramlardan ve şüphelilerden şiddetle sakınan Takıyyüddîn bin Şemseddîn es-Seyyid el-Hasenî, onun yanında ve hizmetinde iki sene kalıp, ondan ilim öğrenen ve istifâde eden kimselerdendir. Ahmed bin Muhammed es-Safîdî, Zeynüddîn bin Ahmed el-Basravi ve başka birçok kimse onun tedris halkasından yetişmişti.
Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden olan Abdülkâdir Safûrî; fıkıh, tefsîr, hadîs, usûl, nahiv ve daha birçok ilimlerde, derin ilim ve yüksek ihtisas sahibi idi. Mes’eleleri inceliğine araştırıp tetkik ederdi. Zamanının faziletli zâtlarından biriydi Asrının bütün âlimleri onun ilmi üstünlüğü ve yüksek fazileti husûsunda ittifâk etmişlerdir. Allahü teâlânın dinine son derece bağlı, haramlardan ve şüphelilerden kaçınır, emânete riâyet ederdi. İlim öğretimi dışında, insanlardan mümkün olduğu kadar uzak kalırdı. Başına gelen bütün sıkıntılara sabreden güzel ahlâk sahibi bir zâttı. Birçok konularda yazdığı kıymetli risaleleri vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hulâsat-ül-eser cild-2, sh. 366-368