NEV’Î

Osmanlılar zamanında yetişen, asrının allâmesi ve reîs-üş-şu’arası (Şâirler reîsi) sayılan fazilet ve hikmet sahibi âlimlerden. Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli’nin müellifi olan Atâî Efendi’nin babasıdır. İsmi Yahyâ’dır. Nev’î diye şöhret bulmuştur. Babası Halvetiyye yolunun ileri gelenlerinden Pîr Ali’dir. Yahyâ bin Ali Nev’î’nin dedesi Nasûh Efendi, Ankara’dan gelip Malkara’ya yerleşen, Hoca Kemâl isminde bir zâtın oğludur. 940 (m. 1533) senesinde bugünkü Tekirdağ iline bağlı Malkara’da doğdu. 1007 (m. 1599) senesinde İstanbul’da vefât etti. Kabri, İstanbul’da Şeyh Vefâ Câmii bahçesinde, Şeyh Şa’bân Efendi’nin kabrinin yanındadır.

Nev’î, ilk tahsilini babasının yanında gördükten sonra, 957 (m. 1550) senesinde İstanbul’a gelip, medrese tahsiline başladı. İlk önce Karamanlı Ahmed Efendi ve onun kardeşi olan Mehmed Efendi’den ilim tahsil etti. Sahn-ı semân Medresesi müderrislerinden olan Karamanlı Mehmed Efendi’den çok istifâde etti. Hocası Mehmed Efendi, 962 (m. 1555) senesinde Edirne Bâyezîdiyye Medresesi’ne ta’yin olununca, Nev’î de onunla beraber gitti. 971 (m. 1563)’de İstanbul Süleymâniye Medresesi’ne nakledilince, hocasıyla birlikte tekrar İstanbul’a döndü. Onun yanında mülâzim (stajyer) olarak çalıştı.

Bu arada babasının telkiniyle tasavvufa yönelen Nev’î, ilk önce Sekrân Bâli Efendi, daha sonra Kurt Mehmed Efendi’nin sohbetinde bulundu. Son olarak Şeyh Şa’bân Efendi’ye talebe olup feyz aldı ve tasavvufta kemâle erdi.

Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek dereceye ulaştıktan sonra, ilk olarak 973 (m. 1566) senesinde Gelibolu Balaban Paşa ve Gelibolu Mesih Paşa medreselerinde müderris olarak vazîfelendirildi. 979 (m. 1572) senesinde İstanbul’da Şah Kulu Medresesi, 982 (m. 1574)’de Murâd Paşa Medresesi, 988 (m. 1580)’de Ca’fer Ağa Medresesi, 991 (m. 1583)’de de Mihrimâh Sultan Medresesi’nde müderris olarak vazîfelendirildi. 995 (m. 1587)’de Sahn-ı semân medreselerinden Çınarlı Medresesi müderrisliğine terfi ettirildi. 998 (m. 1590) senesinde Bağdad kadılığına ta’yin edildiyse de, kısa bir müddet sonra, Sultan Üçüncü Murâd Hân tarafından Şehzâde Mustafa’nın muallimliğine getirildi. Daha sonra da Şehzâde Bâyezîd, Osman ve Abdullah’ın da muallimi olarak vazîfelendirildi. Sultan Üçüncü Murâd Hân’ın ihsân ve iltifâtlarına kavuştu. Nev’î bu vazîfede Üçüncü Murâd Hân’ın vefâtına kadar kaldı. Sultan Üçüncü Murâd Hân, Nev’î’ye çok iltifât ve saygı gösterirdi. Şehzâde hocalarının bayramlarda huzûra kabûl edildiği zaman, pâdişâhların ayağa kalkması Osmanlı gelene ğinde olmadığı hâlde, Nev’î geldiği zaman ayağa kalkarak saygı gösterirdi. Ba’zan onunla başbaşa sohbet eder, karşılıklı şiirler söylerlerdi. Sultan Üçüncü Murâd Hân’ın vefâtından sonra pâdişâh olan Üçüncü Mehmed Hân zamanında, Şehzâde hocalığı vazîfesinden alındı. Nev’î, emekli olarak İstanbul’da bulunup; ibâdet, tâat ve zikrle meşgûl iken vefât etti.

Yahyâ bin Ali Nev’î Efendi; âlim, fâzıl, tevâzu ve güzel ahlâk sahibi, devlet ve hükümet erkânı tarafından sevilen, görüşlerine dâima başvurulan, ileri görüşlü ve keskin zekâ sahibi bir zât idi. Pâdişâhdan gelen hediye ve ihsânlardan başkasını kabûl etmezdi. Kâdılık (hâkimlik) hizmetinin mes’ûliyetine vâkıf olduğu için, bu vazîfeye getirilmekten kaçınırdı. Hattâ Bağdad kadılığına ta’yini için emir yazılırken ağlamış, şehzâde hocalığına ta’yin edildiği haberini duyunca, sevinip secdeye kapanmıştı. Pâdişâhtan gelen, hediyeleri ve almış olduğu bol maaşı fakir fukaraya hediye olarak dağıtırdı.

Vefât ettiği zaman malı ve serveti çıkmadığı için, cenâze masrafları pâdişâh tarafından ödenmiş idi.

Dünyâya önem vermez, haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınır, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekte çok titiz davranırdı. İlmî üstünlüğü yanında, tasavvufda ve ma’rifet derecelerinde de yüksek idi.

Aynı çağda yaşamış olan, Sultân-üş-şu’arâ diye bilinen Bakî Efendi’den sonra, zamanının şâirleri arasında en yükseği idi. Nev’î, şiirlerini sâde, külfetsiz yazan, edebî san’atlara fazla önem vermeyen hisli, içli, Allah aşkı ve şevki ile dolu bir şâirdir. Hikmetli ve tasavvufî mâhiyette şiirleri çoktur. Nitekim bu husûsu;

“Bu sâde nazmı, ehl-i sanayi’ beğenmese,
Nev’î ne gam, bizim sözümüz âşikanedir”

beytiyle kendisi de tasdik etmiştir.

Eserleri: Yahyâ bin Ali Nev’î Efendi; kelâm, tasavvuf, akâid, fıkıh, mantık ilimlerine dâir otuzu aşkın kıymetli eser yazmıştır. Bu kıymetli eserlerinin ba’zıları şunlardır: 1-Fusûs-ül-hikem tercümesi, 2- Hadîs-i Erba’în tercümesi: 977 (m. 1569) senesinde Gelibolu’da Mesih Paşa Medresesi müderrisi iken yazdığı manzûm tercümedir. 3- Hâşiye-i Evâil-i Mevâkıf, 4- Şerhu Risâle-i kudsiyye li Molla Fenârî, 5- Muhassal-ül-Kelâm fî ilm-il-kelâm, 6- Tehâfüt-ül-felâsife ve Heyâkil-ün-Nûr haşiyeleri, 7- Nevây-ı Uşşak, 8- Risâle-i kelâm-ı nefsî, 9-Rısâle-i ilmiyye, 10- Tercüme-i Akâid, 11- Risâle-i mantık, 12- Şerh-i dû beyt-i mesnevî, 13- Gevher-i Râz, 14- Sûre-i Mülk tefsîri, 15- Risale fî ilm-il-münâzara, 16- Hâce Cihân’ın münşeâtının tercümesi, 17- Netâyic-ül-fünûn: Târih, hikmet, siyâset, hey’et, astronomi, kelâm, usûl, hılâf, tefsîr, tasavvuf, rü’yâ ta’biri, tıb, tevhîd, nahiv, sarf, şiir, lügat, hat (yazı san’atı) fıkıh ilimlerinden bahseden Türkçe bir eserdir. 18- Hasb-i hâl: İlâhî aşkın cezbelerinden bahseden manzûm bir eserdir. 19- Münâzara-i Tüti ve zâg, 20- Dîvân: içinde, girişten sonra 13 kaside, 5 Terci-i bend, 1 murabba, 2 tahmis, 421 gazel ve çeşitli şiirler vardır. 21 Îsâgûcî şerhi, 22- Fezâil-ül-vüzerâ ve Hasâil-ül-ümerâ, 23- Ta’likâtün alet-Telvîh vel-Hidâye vel-Miftâh, 24- Şerh-ut ta’lîm vel-müteallim, 25- Risâletün fil-fark-ı beyn-el-Eş’ariyye vel-Mâturîdiyye.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-13, sh. 215

2) Hulâsat-ül-eser cild-4, sh. 474

3) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 531

4) El-A’lâm cild-8, sh. 156

5) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 419-420

6) Osmanlı Müellifleri cild-2, sh. 437

7) Kâmûs-ül-a’lâm cild-6, sh. 4621

8) Tezkiret-üş-şu’arû cild-2, sh. 1008

9) Esâmi sh. 329