Şam’da yetişen İslâm âlimlerinden. İsmi, Abdülkâdir bin Muhammed ed-Dımeşkî el-Atîkî olup, İbn-i Süvvâr ve Şeyh-ül-mahyâ gibi isimlerle tanınır. 922 (m. 1516) senesinde, Yavuz Sultan Selim Hân’ın Dımeşk’da (Şam’da) bulunduğu sırada Ramazân-ı şerîf ayında doğdu. 91 sene 6 ay ve 20 gün devam eden hayâtı, 1014 (m. 1605) senesi Cemâzil-evvel ayının onsekizinde, Pazar gecesi seher vaktinde tamam oldu. Tevriziyye de cenâze namazı kılındıktan sonra, Dekâkîn kabristanına defnedildi.
Rivâyet edilir ki: İbn-i Süvvâr ilk zamanlarında tüccârlık yapardı. Bir defasında ticâret için Kâhire’ye gitmişti. Orada Resûlullah (s.a.v.) efendimize salât-ü selâm getirilen bir meclisde bulundu. Bu meclisde olanların hocası Şihâbüddîn Bülkînî olup, o da Şeyh Ali Şevnî’nin talebesi idi. Bu meclisde bulunmanın bereketi ile, büyüklerin yolunda ilerlemek arzusu gönlüne düştü. Bundan sonra; Bedrüddîn-i Gazzî, Ebü’l-Hasen el-Bekrî, Şihâbüddîn Ahmed et-Tayyibî el-Kebîr gibi büyük âlimlerin sohbetlerinde bulunarak, tasavvuf yolunda ilerlemeye gayret eden İbn-i Süvvâr, Allahü teâlânın ihsânı ile yükselerek, kıymetli hâl ve derecelere kavuştu. Şam’da Bezûri Câmii’nde de imamlık yapmaya başladı.
Şeyh Sâlih Hayreddîn el-Mısrî isminde bir zât, birgün İbn-i Süvvâr’ın yanına gelerek şöyle anlattı: “Rü’yâmda Resûlullah (s.a.v.) efendimizi gördüm. Yanlarında Ali Şevnî ve onun talebesi olan Şihâbüddîn Bülkînî vardı. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana; “Câmi-i Bezûri’nin İmâmı olan Abdülkâdir İbni Süvvâr’ı tanıyorsun değil mi?” buyurdu. “Evet” dedim. “Ona git (yanındaki zâtları işâret ederek) şeyhlerin yaptıkları üzere Cum’a geceleri salevât meclisleri kurmaya devam etsin” buyurdu. Ben bu rü’yâ ile, Peygamber efendimizin sizi ne kadar çok sevdiğini iyice anlamış oldum” dedi.
Abdülkâdir İbni Süvvâr (r.a.) çok yüksek bir velî idi. Devamlı olarak rü’yâsında Resûlullah (s.a.v.) efendimizi görürdü. Gördüğü rü’yâları da anlatırdı. Ba’zı kimseler ise onun bu hâlini yalanlardı. Kabûl etmezlerdi. Bu kabûl etmiyenlerden birisi de Bedrüddîn Hasen isminde bir kimse idi. Bedrüddîn Hasen bir defasında rü’yâsında gördü ki, Şam’daki meşhûr Câmi-i Emevî insanlarla dolmuş idi ve orada bulunan cemaatta heyecanlı bir bekleyiş vardı. Bedrüddîn Hasen bu rü’yâsını anlatırken diyor ki: “Cemaata yaklaşıp, “Neyi bekliyorsunuz?” dedim. “Resûlullah efendimizi (s.a.v.) bekliyoruz” dediler. Ben de hayret ve heyecanla beklemeye başladım. Bundan sonra gün doğması misâli her taraf nûr ile doldu. Bir zât geldi. Ay misâli parlıyordu. Herkes saygı ile kalkıp, hürmetle karşıladılar. Büyük bir edeble elini öpmeye başladılar. Ben de öptüm ve; “Efendim, siz kimsiniz?” dedim, “İşte ben Resûlullahım (s.a.v.) ki, Şeyh Abdülkâdir söylüyor. O beni rü’yâsında çok görüyor. Ben onun meclisinde hazır bulunmak üzere geldim” buyurdular. Rü’yâyı anlatırken, rü’yânın te’sîri hâlâ yüzünde görülen Bedrüddîn Hasen, bundan sonra önceki hâline tövbe etti. İbn-i Süvvâr’ın meclisine devam etmeye başladı.
Abdülkâdir İbni Süvvâr, birçok güzel hasleti, imrenilecek birçok fazîleti kendisinde toplamış idi. Kur’ân-ı kerîmi tecvid kaidelerine uygun olarak öyle güzel okurdu ki, dinleyen kimse, insanların en güzel Kur’ân-ı kerîm okuyanı budur derdi. Mübârek yüzü, Resûlullah efendimizi (s.a.v.) rü’yâda çok görmenin ve haramlardan sakınıp, dînimizin emirlerine tam uygun hareket etmenin nûru ile parlardı. Çoklarının hidâyete, doğru yola kavuşmasına vesile olmuştur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 96
2) Hulâsat-ül-eser cild-2, sh. 454