İBN-İ SÂLİM HALVETÎ

Hanbelî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. Tasavvufta Halvetiyye yoluna mensûb idi. İsmi, Ahmed bin Ali el-Halvetî el-Ömerî ed-Dımeşkî olup, İbn-i Sâlim Halvetî diye tanınır. Doğum târihi bilinmemektedir. 1086 (m. 1675) senesinde Dımeşk’da (Şam’da) vefât etti. Bâb-ı Ferâdis kabristanına defnedildi.

İbn-i Sâlim (r.a.) ilim tahsil edecek yaşa geldiğinde, fıkıh, Arabî ilimler ve daha başka ilimleri okudu. Bu ilimlerin tahsilini tamamladıktan sonra tasavvuf bilgilerini öğrenmek için çalıştı. Şeyh Eyyûb Halvetî’den feyz alarak Halvetiyye yolunda ilerledi. Şeyh Eyyûb, Halvetiyye yolunun büyük velîlerinden olan Şeyh Ahmed bin Ali el-Harîrî el-Usâlî’nin talebesi idi. İbn-i Sâlim, Allahü teâlânın sâlih kullarının yardımları ve bereketli nazarları ile yetişmiş bir zât idi. Hem aklî, hem de naklî ilimlerde mahir idi. İbn-i Sâlim, Haseb-şeref ismindeki risalesinde, tasavvuf yoluna ilk girişini şöyle anlatır: “Tasavvuf ehlini tam bir muhabbetle severdim ve beni de onlar gibi yetiştirecek kâmil birini arardım. Bu maksatla; Hicaz, Anadolu, Mısır, Cezayir gibi memleketlerde çok dolaştım. Böyle bir zâtı aramaktan artık yorulmuştum. Bunun üzerine, Şam’da bulunan Sâlihiyye’ye geldim. Bir müddet burada ikâmet ettim. Bir ziyâret için gittiğimiz Şam köylerinden Berze’de Şeyh Eyyûb ile karşılaştım. Bu sırada keşf ve kerâmet yoluyla, içerisinde bulunduğum hâlimi bana açıkladı. Bu hâl karşısında, Allahü teâlânın lütfu ile içime; “Aradığım zât işte budur.” diye doğdu. Bundan sonra rü’yâmda, Muzafferiyye Câmii’nde bulunduğumu, bir kimsenin bana gelerek; “Kalk! Şu anda Resûl aleyhisselâm geldi ve seni istiyor” dediğini duydum. Sür’atle kalktım. Câminin batı kapısından çıktım. Dışarda birini gördüm. Kapının önünde eğerli bir at tutuyordu. Bana; “Bin” dedi. Ben de; “Ben kimim ki hazret-i Nebî’nin (s.a.v.) huzûruna ata binerek gideyim. Ben yüzüm gözüm üzerine sürünerek yürürüm” dedim. O zât; “Ben böyle yapmakla emrolundum” dedi. Benim için üzengiyi tuttu. Bindim. Orada bulunanların arasından, Resûlullah efendimizin (s.a.v.) huzûrlarına varıncaya kadar ilerledim? Peygamberimiz (s.a.v.) bir ata binmişlerdi. Resûlullah efendimizle (s.a.v.) aynı hizada olmamak için biraz geride kaldım. Atımın başını, onların mübârek dizleri yakınına getirdim. Resûlullahın (s.a.v.) sohbetiyle şereflendim. Bir müddet sonra uyandım. Gördüğüm rü’yâyı düşünüyordum. Bu sırada Şeyh Eyyûb’ün habercisi gelerek, beni istediğini söyledi. Sür’atle gittim. Huzûruna çıktığımda tebessümle karşıladı. Sonra iltifât ederek oturmamı söyledi. Onda gördüğüm hâllerden Şeyh Eyyûb’ün, Muhammed aleyhisselâmın vârisleri olan âlimlerden olduğunu anladım. Ona karşı olan muhabbetim ve bağlılığım arttı.”

Yine başka bir rü’yâ gördüm. Sultânın habercisi şeklinde yedi kişi Dıyâiyye’ye geldiler ve beni sordular. “Onu niçin arıyorsunuz?” dedim. “Sultan onu istiyor” dediler. Aradığınız şahıs benim. Fakat ben buna lâyık mıyım ki sultan beni çağırsın?” dedim. “Biz sâdece haberciyiz, gerisini bilmeyiz” dediler. Korkarak uyandım. Bu rü’yâyı Şeyh Eyyûb’e anlattım. “Gün ışırken rü’yânı ta’bir eder, açıklarım” buyurdu. Sonra bahçelerden geçerek şehre indik. “Senin sarığın büyük oldu” buyurdu. Hâlbuki küçük bir sarık sarmıştım. “Efendim, bu sarığım kâfidir!” dedim. Bana; “Sen Kasb Câmii’nin imamlığına isteniyorsun. Çünkü, dün gece rü’yâda gördüğün, burada medfûn olan Hacer bin Adî ve arkadaşları idi” buyurdu. İstidâdım olmadığı hâlde, bunu bize lâyık görmelerine çok hayret ettim. Bir müddet sonra, cemâatinin isteği ile oraya İmâm oldum. Orada Şeyh Eyyûb ve ben onsekiz sene ikâmet ettik.”

Başka bir defasında da rü’yâmda şöyle gördüm. Evimiz tarafına ba’zı kimseler geliyordu. Herbiri elinde içerisinde, yasemin bulunan bir kap, buhurdanlık ve mis kabı bulunan bir tepsi taşıyordu. “Bu nedir?” dedim. “Şeyh Eyyûb’ün kızı Safiyye ile düğününüz var” dediler. Ben; “Hocamın Safiyye isminde bir kızı olduğunu bilmiyordum” dedim. “Bu kız, çok temiz bir kızdır” dediler. Sonra evimize girdiler. Beraberlerinde olan şeyleri bıraktılar. Hepsi benimle müsâfeha edip; “Mübârek olsun” dediler ve çıktılar. Uyandım. O gece kurban bayramı gecesiydi. Duhâ (kuşluk) vakti sevdiklerimizden bir topluluk bana geldiler. Ağlıyorlardı. Dediler ki: “Bugün Şeyh iki kişi arasına oturdu ve; “Ey kardeşlerim! Sizden burada hazır olanlar olmayanlara bildirsin ki benden sonra hocanız Şeyh Ahmed bin Sâlim’dir. Bunu kendiliğimden söylemiyorum. Onun hocalığı bu yolun büyüklerinin hepsinin bulunduğu bir toplantıda sabit olmuştur” buyurdu.

Bir müddet sonra Şeyh Eyyûb; “Beni bir hayvan ile Mencek Câmii’ne götürünüz” buyurdu. Câmiye geldiğinde; “Şeyh Ahmed’in hâli nasıldır?” diye sordu. “O, kendi halindedir” dediler. “Beni götürün. Onu ziyâret edeyim” buyurdu. İki kişi kollarına girerek getirdiler. Ona hürmeten oturmaya muktedir olamadım. “Zararı yok, oturma” buyurdular. Sonra da; “Benden sonra irşâd vazîfesi senindir. Yolumuzun âdabını gözetmek senin üzerine lâzımdır. Allahü teâlâ seni muvaffak eylesin. Sana yirmibir senemi harcamamın sebebi de bu idi” dedi. Ben ağladım. Bütün kardeşlerimizin hepsi orada hazır idiler. Onlar da ağladı. Sonra bana; “Rü’yânda ne gördün?” dedi. Ben rü’yâmı anlatmaktan utandığım için gizlemek istedim. Beni zorladı ve; “Anlat” buyurdu. Bunun üzerine ben de gördüğüm rü’yâmı anlattım. “Vallahi o, Safiyye’dir. O öyle temiz bir kızdır ki, hiçbir yabancı kimse onu görmemiştir. Onu sana zevce olarak verdim. Allahü teâlâ mübârek etsin” dedi. Fâtiha okuyup, yanımdan ayrıldı. Çok geçmedi vefât etti.”

İbn-i Sâlim Halveti, vefâtından sonra hocasının halîfesi oldu. Çok kimselerin hidâyetine sebep oldu. Şöhreti her tarafa yayıldı, İnsanların en hayırlılarından idi. 1086 (m. 1675) senesinde vefât etti. Ferâdis kabristanında medfûndur. Menhel-ül-verrâd ve Tuhfet-ül-mülûk gibi tasavvufî risaleleri vardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 337

2) Hulâsat-ül-eser cild-1, sh. 253

3) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 163

4) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 7

5) İzâh-ül-meknûn cild-2, sh. 595