Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ali bin Ebî Bekr bin Makbûl’dür. İbn-i Makbûl diye meşhûrdur. 1024 (m. 1615) senesinde Mısır’da doğdu. 1095 (m. 1684) senesi Zilka’de ayının onbirinde Pazartesi günü Mekke-i mükerremede vefât etti.
İbn-i Makbûl’ün baba ve dedeleri, âlim, sâlih ve velî zâtlardı, önce babasından okudu. Daha sonra Makbûl bin Ahmed’den ders gördü. Zamanının birçok evliyâsının sohbetlerinde bulundu. Kemâle geldi. Onlardan icâzet (diploma) aldı. Şöhreti her yere yayıldı. Haremeyn’i ziyâretten sonra Mısır’daki Sa’îd şehrine yerleşti. Orada otuz sene ilim ve edeb öğretti. Allahü teâlânın kullarına yardımcı oldu. Herkes tarafından hürmet gördü. Sözü dinlenen bir zât idi. Çok kerâmetleri görüldü.
İbn-i Makbûl’ün bir gemisi vardı. Geçimini onunla sağlıyordu. Birgün birisi, Kusayr’dan Yenbu’ya gitmekte olan bu gemiye binmişti. Fırtına çıktı. Dalgalar kabardı. Gemidekiler boğulacaklarından çok korktular. O şahıs kendi kendine; “Sübhânallah! Herkes gemi sahibinin evliyâ bir zât olduğunu söylüyor. Hâlbuki gemi ve içindekiler tehlike ile karşı karşıya” diye düşündü. Bu düşünceler içinde iken olduğu yerde uyuyuverdi. Rü’yâsında İbn-i Makbûl’ü gördü, İbn-i Makbûl kendisine iltifât etti ve; “Yavrum, korkma bizi gâfil ve habersiz sanma. Şimdi uykudan uyan. İnşâallah selâmet bulacaksınız” buyurdu. O zaman o kişi uyanıverdi. Fırtına durdu. Gemi selâmetle limana yanaştı, iskeleye çıktığında karşısında rü’yâda gördüğü şekilde İbn-i Makbûl ile karşılaştı ve onun talebeleri arasına katıldı.
Sa’îd vâlisi, İbn-i Makbûl’ü çok severdi. Birgün İbn-i Makbûl’e “Efendim, bu bineği satın alıp vâdesi uzun olacak şekilde ödersiniz diyerek bineğini sattı. İbn-i Makbûl de, ikibin kuruşa pazarlık yapıp aldı. Bir müddet sonra, Mısır’daki vezirin askerleri vâliyi öldürdüler. Bıraktığı eşyâları arasında bir defter ve bu defterde alacakları yazıyordu. Burada İbn-i Makbûl’ün de hesabı vardı. Vezir, alacakları için tahsildarını vazîfelendirdi. Tahsildar, doğruca İbn-i Makbûl’e gelip, defterdeki hesaba göre borcunu istedi. İbn-i Makbûl vâdesi uzun olarak vâliden bir binek aldığını, vâdesinin henüz gelmediğini ve şu anda da elinde ödeyecek bir şey olmadığını söyledi. Tahsildar hesabı istemekte ısrâr etti. Neticede, İbn-i Makbûl ve diğer borçlu kimselerin Mısır’a götürülmelerine karar verildi. Mısır’a giderken tahsildar borçlulara çok zulüm yaptı. İbn-i Makbûl kendisine çok nasihat etti ise de bir fayda vermedi. O sırada tahsildarda kendisini yemek, içmek ve oturmaktan alıkoyan bir hastalık meydana geldi. Gittikçe de şiddetlendi. İbn-i Makbûl’e haber gönderip tövbe ettiğini bildirdi. İbn-i Makbûl onun yanına gitti. Duâ etti. Derhal o kişinin hastalığı geçti. Mısır’a gidince de İbn-i Makbûl’ü evine da’vet etti. Bütün ihtiyâcını karşılayacağını bildirdi. İbn-i Makbûl ona gitmeyip, Yemenli olan sevdiklerine misâfir oldu. Tahsildar daha sonra İbn-i Makbûl’ü vezire götürdü. Vezir onu görünce hürmetle ayağa kalktı, İbn-i Makbûl’ün karşısında çocuk gibi olmuştu. Durumu öğrenince, birşey istemekten vazgeçip, izzet ve ikramlarda bulundu. İbn-i Makbûl, diğer borçlu kimselerin de af edilmelerini istedi. Onlar da böylece kurtuldular. İbn-i Makbûl, ma’rifet ehli bir zât idi. Bir müddet Haremeyn’de ikâmet etti. 1094 (m. 1683) senesinde Yemen’e gitti. Sonra Mekke-i mükerremeye geri döndü. Ömrünün geri kalan kısmını burada geçirdi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 198
2) Hulâsat-ül-eser cild-3, sh. 130