İBN-İ KENÂN HALVETÎ

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Îsâ bin Mahmûd bin Muhammed bin Muhammed bin Kenân Halveti’dir. 1042 (m. 1632) senesi Şevval ayında Dımeşk’a bağlı Sâlihiyye köyünde doğdu. 1093 (m. 1682) senesinde Dımeşk’da vefât etti. Cenâze namazı büyük bir kalabalık tarafından kılındı. Vasıyyeti îcâbı, hocası Abbasî’nin mezarına bitişik olarak, önceden hazırlattırdığı Ferâdis Kabristanı’ndaki kabrine defnedildi.

İbn-i Kenân yedi yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. On yaşında babasıyla birlikte Mısır’a gitti. Bir müddet orada kalıp döndüler, İbn-i Kenân daha sonra ilim tahsili için, yalnız başına Mısır’a gitti. Oradaki büyük âlimlerden şeyh Bühûtî Gazî, Nûreddîn Şebrâmelîsî, Şeyh Muhammed Halveti, Şemsüddîn Bâbilî, Şihâbüddîn Ahmed, Şeyh Sultan ve başkalarından ilim öğrendi. İlimde üstün bir dereceye yükseldi. Evliyânın ve sâlih kimselerin, bilhassa İmâm-ı Şafiî hazretlerinin kabrini çok ziyâret ederdi. Kabri başında çok Kur’ân-ı kerîm okurdu. Bir defasında ezberden Kur’ân-ı kerîm okurken, bir âyette takıldı. Hatırlıyamadı ve sustu. O zaman kabirden İmâm-ı Şafiî hazretleri seslenip, o yerdeki o âyeti hatırlattı.

İbn-i Kenân 1055 (m. 1645) senesinde Dımeşk’a döndü. Eviiyâ’nın büyüklerinden olan, Şeyh Mansûr Mahallî Sâbûnî ile görüştü. Sohbetlerinde bulundu. Şeyh Mansûr onu çok severdi.

İbn-i Kenân, çok kerre yalınayak yürüyerek hac etti. Yolculukta kâfilenin önünden giderdi. Kimseden birşey istemezdi. Birşey bulursa yer, yoksa aç dururdu. Çok defa Resûlullahı (s.a.v.) rü’yâda görürdü. Resûlullah ona; “Merhaba, Merhaba” diyerek ismiyle çağırırdı. İbn-i Kenân Şeyh Mansûr’un vefâtından sonra, Ârifi billah Seyyid Muhammed Abbasî’nin sohbetlerine kavuştu. Ondan icâzet aldı. Hocasından sonra yine onun emri ile yerine geçip insanlara doğru yolu devamlı olarak anlattı.

Nezâket ve iffet sahibi idi. Bir zaman birisi ona bir miktar para hîbe etti. Sonradan gelip o parayı geri istedi. İbn-i Kenân hiç duraklamadan o parayı çıkarıp verdi.

Vezir Hüseyn Paşa bir adamını gönderip İbn-i Kenân ile görüşmek için yanına çağırdı, İbn-i Kenân gitmedi. Vezir ona bir miktar para gönderdi, İbn-i Kenân onları kabûl etmeyip geri gönderdi.

Murâdî, Silk-üd-dürer adlı eserinde onun hakkında şöyle demektedir: “İbn-i Kenân evliyânın büyüklerinden olup, Hanbelî mezhebinde idi. Seyyid Muhammed Abbasî Halvetî’nin sohbetlerinde yetişti. Halvetî büyüklerinden oldu.”

Şeyh Yûsuf Hanefî anlatır; “Halvetî yolunun âdabını Seyyid Muhammed Abbasî’den öğrendim. Hocamın vefâtının gecesinde çok üzüntülü olarak uyudum. Rü’yâmda hocamın türbesine gitmişim. Kabir açıldı. Hocamı, dizleri üzerinde oturmuş ve ellerini dizlerine koymuş bir vaziyette gördüm. Aynen hayattaki hâli üzere idi. Beni görünce; “Sen Îsâ bin Kenân’a git, o benim vekîlimdir” buyurdu. Uyandım. Vakit gecenin sonu idi. Abdest aldım ve doğruca Şemîsâtiyye Medresesi’nde bulunan Îsâ bin Kenân’ın huzûruna gittim. Orada bir nûr parlıyordu, Îsâ bin Kenân teheccüd namazı kılıyordu. Namazı tamamlayıncaya kadar bekledim. Sonra bana döndü ve; “Şeyh Muhammed Abbasî göndermeseydi bizim yanımıza gelmeyecektin. Otur” buyurdu. Ben de onun ders halkasına katıldım ve icâzet aldım. O günün gecesinde rü’yâmda hocam Abbasî’nin kabri yanındaydım. Kabir açılmıştı. Hocam daha önce gördüğüm hâlde oturmuştu. Bana; “Yûsuf şimdi gideceğin yeri öğrendin ve alacağını aldın” buyurdu. Ben de; “Evet efendim” dediğimde o; “Allahü teâlâ sana dünyâ ve âhıret se’âdeti versin” buyurdu.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Hulâsat-ül-eser cild-3, sh. 243

2) Câmi’u Kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 229