İBN-İ BEYLÛNÎ

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Mahmûd bin Muhammed bin Hasen Bâbî Halebî’dir. Künyesi Ebü’s-Senâ olup, lakabı Nûreddîn’dir. İbn-i Beylûnî diye meşhûrdur. Haleb’de doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1007 (m. 1598) senesi Ramazân-ı şerîf ayında Mısır’da vefât etti. Cenâze namazını Mısır kadısı Yahyâ bin Zekeriyyâ kıldırdı.

İbn-i Beylûnî daha küçük iken babası vefât etti. Babasının vefâtından sonra onun terbiyesiyle amcası meşgûl oldu. Haleb’de, Hicâziyye Câmii İmâmı olan amcası Ebü’l-Yüsr Muhammed’den ilim öğrendi. Küçük yaşta Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Kırâat-ı seb’ayı, büyük âlim Şeyh Darîr İbrâhim Kâbûnî’den öğrendi. Sonra da Şeyh Abdülyehhâb Aradî’den Minhâc kitabını, Şeyh Abdülkâdir Teksîrî’den İrşâd’ı okudu. Uzun zaman Radıyeddîn bin Hanbelî’nin derslerine devam etti. Gece-gündüz yanından ayrılmayıp kendisinden çok istifâde etti. Aklî ve naklî ilimlerde üstün bir dereceye yükseldi. Onun babası Bürhâneddîn Hanbelî’den Buhârî ve Müslim’deki hadîs-i şerîfleri okudu. İcâzet (diploma) aldı. Şeyh Muvaffık’dan Kütüb-ü sitte’yi okuyup icâzet aldı. Kırâat ve hadîs ilimlerinde üstün bir dereceye yükseldi. Şam ve Mısır’daki âlimler kendisiyle görüşmek istediklerini bildirip onu da’vet ettiler.

İbn-i Beylûnî, 964 (m. 1557) senesinde hac için Hicaz’a gitti. Hicaz’daki âlimlerin güneşi İbn-i Hacer Heytemî ile görüşüp derslerini dinledi. İbn-i Hacer’den, ders okutma ve fetvâ vermeye ehil olduğuna dâir icâzet (diploma) aldı. Hac sonrası mücavir olarak kalmayıp Haleb’e döndü. Hocası İbn-i Hanbelî hayatta iken ders vermeye başladı. Fazilet sahibi idi. Hocası tarafından medhedildi. Çok kimseler kendisinden ilim öğrenip istifâde ettiler. Haleb şeyhi Ömer Aradî talebelerinden olup, yazdığı târihinde kendisinden etrâflıca bahsedip okuduğu kitapları bildirdi ve dedi ki: “Haleb vâlisi İbrâhim Paşa, hocama evinin yanında bir câmi ve bir dergâh yaptırdı. İbn-i Beylûnî oraya kapanıp ibâdetle meşgûl oldu. Oradan hiç çıkmaz, ancak ihtiyâç olduğunda çıkardı. Çok kimseler sohbetine koştular. Son zamanlarına doğru duyması ve görmesi azaldı. Sâdece Kur’ân-ı kerîm okumakla ve dinlemekle meşgûl oldu. İbn-i Beylûnî âlim ve fazilet sahibi bir zât idi.”

Necmüddîn Gazzî onun hakkında dedi ki: “İbn-i Beylûnî, Kur’ân-ı kerîmi tecvidli olarak çok güzel okurdu. Hıfzı çok kuvvetli idi. Nahiv, sarf, me’ânî, beyân, mantık, astronomi, tefsîr, fıkıh, usûl ve tasavvuf bilgilerinde engin bir deniz olması yanında kırâat ilminde de üstündü. Bir ilim dalında konuştuğunda; dinliyenler, ondan daha güzel bu mes’eleyi kimse bilemez hükmüne varırdı. Meclisinde açık olarak keşf ve kerâmetleri görülürdü. Huzûrunda bulunanların kalblerini aydınlatırdı. İbn-i Beylûnî 1007 (m. 1598) senesindeki hac yolculuğunda Dımeşk’a (Şam’a) uğrayıp; Molla Muslihuddîn Lârî’den, Şeyh Bürhânüddîn İmâdî’den, Şeyh Necmeddîn Gaytî’den ilim ve icâzet (diploma) aldı.”

Muhibbî, onun hakkında şöyle demektedir: “İbn-i Beylûnî bir zaman talebeleriyle birlikte, Emevî Câmii’nde Yahyâ aleyhisselâmın kabrine yakın bir yere gelerek dersimi ta’kib etti.

Kâdı Muhibbüddîn de orada idi. İbn-i Beylûnî sonra da ziyâretime geldi. Bir gece evimde kaldı. Gece vakti kalbime, ders okutmam ve fetvâ vermem husûsunda ondan izin (diploma) almak düşüncesi geldi. Sabah olduğunda ziyâretine gittim. O gün Âdiliyye-i Sugrâ denilen yerde idi. Selâmıma cevâp verip gülerek karşıladı. Benim için yazdığı icâzetnameyi (diplomayı) elinde gördüm. Sonra da onu bana verdi. Zamanın büyük âlimlerinden idi. Mübârek yüzünde çok ibâdet etmenin alâmeti olarak nûr parlardı. Onu görenler, ilmiyle amel eden âlim ve evliyâ bir zât olduğuna şehâdet ederlerdi. Daha sonra gördüğümde kulaklarının az işittiğini anladım. Çok zor işitiyordu. O bu hâlinden hiç şikâyetçi olmayıp; “Bu hâlim, Allahü teâlânın ni’metlerinden bir ni’mettir. Zîrâ kulaklarım gıybet ve başka çirkin sözleri işitmiyor. Yalnız yanımda Kur’ân-ı kerîm okunduğunda, okuyan kimsenin sesini işitiyorum” buyururdu. İbn-i Beylûnî, Dımeşk’tan Mısır’a gitti. Orada rahmeti Rahmâna kavuştu.

Necmüddîn Gazzî şöyle anlatır: “Kâdı Yahyâ bin Zekeriyyâ babasıyla birlikte Halebe geldiğinde, İbn-i Beylûnî ile görüştü. İbn-i Beylûnî ona; “İnşâallahü teâlâ seni, Haleb’de sonra da Mısır’da kadı olarak görürüz” buyurdu. Yahyâ bin Zekeriyyâ; “Önce Haleb’e sonra da Mısır’da kadı oldum. İbn-i Beylûnî’nin keşf ve kerâmeti meydana çıktı. Bu sebeple ona olan sevgim ve saygım arttı. Vefâtından önce de Mısır’da onunla görüşmek nasîb oldu” dedi.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Hulâsat-ül-eser cild-4, sh. 320

2) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 241