HÜSÂM-ZÂDE ABDÜRRAHMÂN EFENDİ (Tulumcu-zâde)

Osmanlılar zamanında yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. Otuzdördüncü Osmanlı şeyhülislâmıdır. İsmi Abdürrahmân’dır. İstanbul kadısı Tulumcu Koca Hüsâm Efendi’nin oğludur. Hüsâm-zâde veya Tulumcu-zâde diye bilinir. 1003 (m. 1597) senesinde İstanbul’da doğdu. 1081 (m. 1670) senesinde Kâhire’de vefât etti.

Küçük yaştan i’tibâren ilim tahsiline yönelip, zamanının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Yüksek ilmî dereceye ulaştıktan sonra, Sa’deddîn-zâde Muhammed Efendi’nin hizmetinde bulundu. Onun yanında uzun müddet kalıp, ilim öğrendi ve istifâde etti. İstanbul’da çeşitli medreselerde de ilim öğrendikten sonra, 1017 (m. 1598) senesinde babasıyla birlikte Kudüs’e gitti. Orada Şeyh Muhammed bin Ahmed Dücâni’den hadîs ilmi okudu. Babası Kudüs kadılığı vazîfesinden alınıp, Medîne-i münevvereye gönderildi. O da babasıyla birlikte Medîne-i münevvereye gitti. Daha sonra İstanbul’a döndü. İlmi yönden meşhûr olup, Sultan Dördüncü Murâd Hân’ın dikkatini çekti. İltifât ve ihsânlarına kavuştu. Birçok medreselerde müderrislik yapıp, ilim öğretmekle meşgûl iken, 1050 (m. 1640) senesinde Haleb kadılığına ta’yin edildi. Bir yıl sonra Şam kadılığına nakledildi. Şam’da, oranın ilim ehliyle ilmî sohbetlerde bulundu. 1054 (m. 1644) senesinde İstanbul kadılığına getirildi. 1059 (m. 1649) senesinde Anadolu kadıaskerliğine terfi ettirildi. 1065 (m. 1654) senesinde Şeyhülislâm Ebû Sa’îd Efendi ikinci defa şeyhülislâmlık vazîfesinden alınınca, Hüsâm-zâde Abdürrahmân Efendi’ye bu vazîfe teklif edildi. Abdürrahmân Efendi kabûl etmek istemedi ise de, Sultan Dördüncü Mehmed’in ısrârı üzerine şeyhülislâm oldu. Abdürrahmân Efendi, 1066 (m. 1566) senesinde istifâ etti. Yerine Memik-zâde Mustafa Efendi getirildi. Hüsâm-zâde 9 ay 25 gün şeyhülislâmlık yapıp istifâ ettikten sonra Kudüs kadılığıyla vazîfelendirildi. Kudüs’e gitmek üzere yola çıktı. Şam’a varınca bir müddet orada kaldı. Es’ad isminde Sahn-ı semân Medresesi müderrislerinden olan bir oğlu var idi. Oğlunun vefât ettiği haberini Şam’da duyup çok üzüldü. Aynı sene içinde Mısır’a gönderildi ve orada emekli oldu. Mısır’da ömrünün sonuna kadar kalıp, ilim okutmakla meşgûl iken vefât etti.

Hüsâm-zâde Abdürrahmân Efendi, âlim ve fâzıl bir zât idi. Zamanındaki aklî ve naklî ilimlerde yüksek derece sahibi olup, fıkıh ve tefsîr ilminde özel ihtisas sahibi idi. Onun ilmî üstünlüğünü, Anadolu, Mısır ve Şam’da bulunan bütün âlimler kabûl etmişti. Arabî ilimleri iyi bilirdi. Herkes onun üstünlüğünden bahseder ve; “Anadolu’dan onun gibisi çıkmaz” derlerdi. Anadolu’da yetişip Mısır’da bulunan âlimlerin en meşhûr olanı idi. Çünkü uzun müddet Arab diyarında kalmıştı. Şiirde de yüksek derece sahibi idi. Cömert ve kerem sahibi olan Abdürrahmân Efendi, güzel ahlâklı ve nükteli konuşurdu. Çok güzel ta’lik yazı yazan Abdürrahmân Efendi’nin nükte ve latifeleri meşhûr idi. Ömrünün sonuna yakın Mısır’daki evinde, tefsîr ve hadîs okutmakla meşgûl olmuştu. Mısır’daki âlimler ve ileri gelen kişiler, ona çok hürmet gösterir, derslerine devam ederlerdi. Keşşâf tefsîri okutur, birçok mevzûlarını ezberlerdi.

Keşşâf tefsîrine yazdığı haşiyesi vardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Devhat-ül-meşâyıh sh. 62

2) Hülûsat-ül-eser cild-2, sh. 351

3) Kâmûs-ül-a’lâm cild-3, sh. 1940