HOCA SA’DÜDDÎN-ZÂDE ŞERÎF MEHMED EFENDİ

Osmanlı Devleti’nin yirmidördüncü şeyhülislâmı. İsmi, Muhammed bin Sa’düddîn bin Hasen Can’dır. 975 (m. 1568) senesinde Bursa’da doğdu. 1024 (m. 1615) senesinde İstanbul’da başgösteren tâ’ûn (veba) salgınına yakalanarak vefât etti. Eyyûb Sultan’da babasının ve kardeşinin, Hasib Efendi dergâhı avlusundaki kabirleri yanına defnedildi.

Şerîf Mehmed Efendi, gençliğini, babası Hoca Sa’düddîn Efendi’nin. Yıldırım Bâyezîd Medresesi’nde müderris bulunduğu sırada Bursa’da geçirdi. Önce babasından ilim ve edeb öğrendi. Sonra da Hocası Molla Tevfîk’ten aldığı derslerle bilgisini genişletti. Babasının tavsiyesi ile İsmihân Medresesi’ne müderris oldu. Sonra vazîfelerinde sür’atle ilerlemeğe başladı. 997 (m. 1588) senesinde Sahn-ı semân Medresesi’ne müderris olarak ta’yin edildi. Birkaç yıl sonra, 999 (m. 1590) senesinde Süleymâniye Medresesi’nde vazîfe aldı. Bu târihten sonra kadılık vazîfesine geçen Mehmed Efendi, Mekke-i mükerreme kadılığına ta’yin edildi. Bir yıl kadar bu vazîfede kaldıktan sonra, istifâ edip İstanbul’a döndü. 1004 (m. 1595) senesinde İstanbul kadılığına getirildi. Sonra da Anadolu kadıaskeri yapıldı. Sultan Üçüncü Mehmed Hân’ın Eğri seferine, babasıyla birlikte katıldı. Muharebede babasının yanında savaştı. Bir ara gerileyip dağılan Osmanlı ordusunun, babasının ve kendisinin kahramanlık göstermesiyle toparlanmasına sebep oldular. Neticede Osmanlı ordusu zaferi kazandı.

Şerîf Mehmed Efendi, İstanbul’a dönüşte iki yıl kadar kadıaskerlik vazîfesinden ayrı kaldı. 1007 (m. 1598) senesinde Rumeli kadıaskeri oldu. Sun’ullah Efendi’nin yerine 1010 (m. 1601) senesinde şeyhülislâmlığa ta’yin edildi. Bir sene beş ay dört günlük vazîfeden sonra, 1012 (m. 1603) senesinde bu vazîfeden alındı. 1017 (m. 1608) senesinde ikinci defa şeyhülislâm olarak ta’yini yapıldı. Bu şeyhülislâmlığı yedi yıl, yirmiyedi gün sürdü. Meşîhatteki toplam hizmeti, sekiz sene onbir ay beş gündür. Vefâtından sonra yerine kardeşi Es’âd Efendi şeyhülislâm oldu.

Şerîf Mehmed Efendi Arabça, Farsça ve Türkçe’nin inceliklerini bilir ve bu lisânlarda şiirler yazardı. Şiirlerinden birinin bir kıt’asında özetle şöyle dedi: “Hak teâlâ âlimdir (bilicidir). Gaybı bilen ancak hakim olan Allahü teâlâdır. Eğer sen müneccim olacak olursan, sözün yalandan ibâret olur.”

Şerîf Mehmed Efendi, zamanındaki âlimlerin önde gelenlerinden idi. Fazilet sahibi olup, üstün bir zekâ ve hafızası vardı. Bir gün yanında fetvâ emîni olduğu hâlde bir kayığa binip, bahçesine gitmek üzere yola çıktılar. Fetvâ emîni sorulan soruları, fetvâları düzenler tertiplerdi. Kayıkta giderlerken Şerîf Mehmed Efendi fetvâ emînine; “Soruları çıkar, cevaplarını hazırlamam için teker teker oku. Bahçeye varınca yazması kolay olsun” buyurdu. Fetvâ emîni, kâğıtları, çıkarıp teker teker sonuna kadar okudu. Okuduğunu önüne koyuyordu. O esnada kuvvetli bir rüzgâr esti. Kâğıtları alıp denize savurdu. Fetvâ emîni bu durum karşısında şaşırdı ve çok üzüldü. Şerîf Mehmed Efendi ona; “Üzülme Ziyanı yok buyurdu. Nihâyet bahçeye vardılar. Mehmed Efendi orada bir miktar kâğıt istedi ve; “Şimdi dediklerimi yaz” dedi. Denize düşen suâlleri teker teker yazdırdı. Rivâyet edildiğine göre Fetvâ emîni, yüz kadar suâli ve cevâbını böylece yazmış oldu. Bu hâdise onun büyüklüğüne delîldir. Çok kimseler onu medhedici şiirler söylediler.

Eserlerinden ba’zıları şunlardır: 1-Hülâsat-üt-tebyîn fî tefsîri sûreti Yasin, 2-Letâif-ül-Kemâl, 3- Fusûl-ül-ârâ fî şân-il-mülûk vel-vüzerâ, 4- Dîvân: Babasının Tâc-üt-Tevârih’ine zeyl yazmak istedi. Fakat ikmâline muvaffak olamadı.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Hülâsat-ül-eser cild-4, sh. 168

2) Devhat-ül-meşâyıh sh. 36

3) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 575