Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Seyyid Ömer bin Ali bin Abdullah bin Ali’dir. 1002 (m. 1593) senesinde Zafâr denilen yerde doğdu. 1063 (m. 1653) senesi Şa’ban ayında, Hindistan’ın Beycâfûr beldesinde vefât etti. Cenâzesinde birçok büyük velî bulundu.
Hadramî, babasının terbiyesinde yetişti. Babası çocukları arasında ona ayrı bir kıymet verirdi. Hadramî, amcasının oğlu Ukayl bin İmrân’ın derslerine devam etti. Ondan çok istifâde etti. Hadramî bu hocası hakkında şöyle demektedir: “Benim hocam hakkındaki i’tikâdım, onun zamanın kutbu ve sırr-ı Muhammediyye’ye vâris olduğudur.” Hadramî bunu, hocasında gördüğü ba’zı husûsiyetlerden dolayı söylüyordu.
Hadramî hacca gittiği sene, tasavvuf büyüklerinden olan; Seyyid Abdullah bin Ali, Seyyid Ahmed Ömer Ayderûs, Seyyid Ömer bin Abdürrahîm Basrî ve Şeyh Ahmed bin İbrâhim ile görüştü.
Seyyid Ömer Hadramî, Resûlullah efendimizi (s.a.v.) rü’yâsında çok görürdü. Dünyâya rağbet etmezdi. Büyük bir kanâat, sabır, teslimiyet ve rızâ sahibi idi.
Kendisi şöyle anlatır: Hacdan dönerken Yemen’e uğradım. Seyyid Abdurrahmân bin Şeyh’le görüştüm, yardım istedim. Ondan tasavvuf yolunun inceliklerini öğrendim. Bana hırka giydirdi. Sonra memlekete gitmem için izin verdi. Veda ederken bana; “Yolda Hızır aleyhisselâm ile görüşeceksin” buyurdu. Sabah namazını kıldıktan sonra deveme binip yola çıktım. Bir süre sonra tanımadığım bir zâtı karşımda gördüm.
Çok heybetli idi. Bana sıcak iki ekmek verdi. Sonra kayboldu. Bu zâtın Hızır aleyhisselâm olduğunu anladım.
Şöyle anlatılır: “Seyyid Ömer Hadramî, birgün bir toplulukta, memleketlerinin vâlisinin öldürülüp, ayağından sürükleneceğini söyledi. Aradan kısa bir müddet geçtikten sonra, bahsettiği vâli öldürülüp, ayaklarından sürüklenerek götürüldü.”
Seyyid Ömer Hadramî, 1062 (m. 1652) senesinde Hindistan’a gitti. Orada Seyyid Ebû Bekr bin Hüseyn ile görüştü. Onun yanında bir müddet kalan Hadramî, ondan da hırka giydi.
Seyyid Ömer’in, Muhammed bin Kaşkaş ismindeki hizmetçisi şöyle anlattı: “Efendim Seyyid Ömer’in çok kerâmetlerini gördüm. O bana gördüğüm bu kerâmetleri gizlememi söylerdi. Vefât edeceği gece hizmetçisine; “Bu gece bir şey görürsen korkma” dedi. Gece sonu olunca, yükselen bir nûr gördüm. Bulunduğumuz yeri iyice aydınlatıyordu. Bu sırada beni bir korku ve ürperti kapladı. Sonra efendim Seyyid Ömer’e yaklaştığımda, onu vefât etmiş olarak buldum.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hülâsat-ül-eser cild-3, sh. 219