EBÜ’L-GAYS FEŞŞÂŞ

Evliyânın büyüklerinden. İsmi Ebü’l-Gays’dır. Feşşâş Magribî diye de bilinir. Tunus’da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1031 (m. 1622) senesi Receb ayı başlarında Tûnus’da tâ’ûndan vefât etti. Sûk-ül-bilâd denilen yerdeki dergâhının bahçesine defnedildi. Kabri ziyâret mahallidir.

Memleketindeki zamanın âlimlerinden ilim ve edeb öğrendi. Tefsîr, hadîs, usûl, füru’ ve Arabî ilimlerde üstün bir dereceye yükseldi. Edebde bir tane oldu. Sonra kendisini Allahü teâlânın aşkı kapladı ve kendinden geçip, cezbeye kapılıp, Cebel-i Za’vân ismiyle anılan dağlarda, aşk-ı ilâhî ile dolaştı. Evliyâdan Şeyh Muhammed Cedîdî’nin hizmetine girip, ona talebe oldu. Bereketli sohbetlerinde yetişti, olgunlaştı. Hâllere ve kerâmetlere kavuştu. Hocasının vefâtıyla yerine geçip talebelere ilim ve edeb öğretti. Sâlih kimselerle bir araya gelip sohbette bulundu. Kemâli edeb ve vakar sahibi idi. Geceleri sabahlara kadar Allahü teâlânın ism-i şerîfini söylemek ve tefekkürle meşgûl oldu. Çok talebe yetiştirdi. Daha sonra hacca gitti. Hac farizasını edadan sonra, bir sene kadar o mübârek, tayyib (temiz) yer olan Medîne-i münevverede ikâmet etti. Sonra memleketi olan Tunus’a döndü. İlim ve ibâdetle meşgûl oldu. Hâllerini ve sözlerini iyice anlayamayanlar tarafından, Tunus vâlisi Ramazan Paşa’ya şikâyet edildi. Çağrılıp kendisinden durumun sorulmasına ve talebelerinin de ikâz edilmesine karar verildi. Ramazan Paşa da, bunun üzerine Ebü’l-Gays’ı da’vet etti. Ebü’l-Gays teşrîf edince, Paşa ve beraberindekiler onun heybetinden bir kelime dahî konuşma kudretini kendilerinde bulamadılar. Ebü’l-Gays’ın hakîki velî, Allah dostu olduğunu anladılar. O andan sonra kendi hâline bıraktılar. Bir zaman daha cezbe hâli devam edip, aşkı ilâhî ile dolaştı. Ebü’l-Gays, bu sükûnet hâline avdet edince, Allahü teâlâ tarafından gönderilen ihsânlarla, câmiler ve dergâhlar yaptırdı. Toplam otuziki yerde; dergâh, mescid, medrese ve köprü inşâ ettirdi. Her biri için de vakfiyeler ta’yin etti. Mukîm ve misâfiri doyurmak, bilhassa müslüman esîrleri kurtarma ve onlara yardım işine çok ehemmiyet verdi.

Nafakalar tahsis etti. Receb, Şa’bân ve mübârek Ramazan ayları gelince, Buhârî-yi şerîf okumak için meclisler kurdu. Kimseden birşey kabûl etmedi. Ancak hediye olarak bir kimse Buhârî kitabını getirirse onu alır öper, hürmet eder, getirene karşılık olarak çeşitli hediyeler verirdi.

Kendisine hediye getirilen diğer kitaplar için de getirtenlere çok para verirdi. Çok geniş bir kütüphânesi oldu. Kitapları saymakla bitmezdi. Kütüphânesinde bin tane Buhârî nüshası vardı.

Ebü’l-Gays’ın çok kerâmetleri görüldü. Her sene kâfir elindeki yüzlerce esîri kurtarırdı. Bu uğurda çok mal sarfetti.

Birgün dergâhın hizmetçisine tenbîh edip, yediyüz kişiyi giydirecek elbise ve diğer ihtiyâçlarını hazırlamasını istedi. Hizmetçi pazara gidip buyurulduğu kadar elbise ve diğer lüzumlu giyecekleri alıp geldi. Çok geçmeden Tunus sahilinde düşman donanması parçalandı ve ellerindeki yediyüz müslüman esîr kurtuldu. Dergâha getirildiler. Daha önce hazırlanmış elbise ve giyecekleri giydiler. Ebü’l-Gays’ın kerâmeti ile sıkıntıdan kurtulmuş oldular.

Birgece, Tunus havâlisinde Tanca ismindeki bir mahalde, birisi yolda giderken büyük bir kaya parçası gördü. Kaya’nın ardında da bir mağara vardı. O kişi oraya bakınca, içeride define ve basılmış paralar gördü. Hazîne-i gaybdan bir kapı açıldı ümidiyle girip ceblerini ve torbasını doldurdu. Sonra çıkmak istedi. Kapısının kapandığını görünce aklı başından gitti. Derhal aldıklarını yerine bırakıp kapıya koştu. Kapı açılmıştı. Tekrar gidip paraları aldı. Kapı yine kapanmıştı. Bilâhere nasîbi olmadığını anlayıp üzüldü. Kurtulmayı da ganîmet bilip oradan çıktı. Birkaç gün sonra oraya tekrar uğradı. Birisinin o açık kapıdan girdiğini, heybesini doldurup çıktığını ve katırına yüklediğini gördü. Selâm verip hâlinden sordu. O da; “Ben Ebü’l-Gays’ın hizmetkârıyım. Bu hazîne onundur. Emîrleriyle kapı açılır, işâretleri kadar mal alırım. Sonra kapanır. Başkasına ma’lum değildir. Bir kimse bu hazîneden birşey alırsa o altınlar derhal kömür olur” dedi.

Piri Bey-zâde Ali Çelebi anlatır: “Babam Tunus defterdarı idi. Azledildi. Ailemiz geçim darlığına düştü. Bayram geldiğinde, babamın bize sarf edecek tek kuruşu yoktu. Bu günlerde eve birisi gelip, Ebü’l-Gays’ın hizmetçisi olduğunu, selâmını ve bize yüz tane elma gönderdiğini söyledi. Az olması sebebiyle de özürlerini bildirdi. Babam elmanın birisini iki parçaya böldü, içinden bir dinar çıktı. Daha sonra babam diğerlerini de bölünce her birinden birer dinar çıktı. Yüz dinar paramız olmuştu. Çok sevindik. Onunla ihtiyâçlarımızı gördük.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 652

2) Hulâsat-ül-eser cild-1, sh. 140

3) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 284