TEBÂSÎ (Ahmed bin Muhammed)

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin Muhammed Magribî Tûnusî olup, künyesi Ebü’l-Abbâs’dır. Tebâsî diye meşhûrdur. Debâsî de denir. Mâlikî mezhebinde idi. Doğum târihi belli değildir. 930 (m. 1523) senesinde, Tunus beldelerinden Neferât’da, yüz yaşını geçmiş olduğu hâlde vefât etti.

Ahmed Tebâsî, büyük âlim velîy-yi kâmil Ahmed bin Mahlûf Şâbî’nin sohbetinde yetişti. Şâbî, kerâmetler ve hârikalar sahibi idi. Ebü’l-Feth Hindî adındaki büyük bir zât, Ebu Midyen hazretlerini ziyâret için yola çıktı. Yolda ona, ağaçların yapraklarında; “La ilahe illallah Muhammedün Resûlullah Şâbî veliyyullah” yazılı olduğu gösterildi ve o da Ebû Midyen hazretlerinin yanına gitmekten vazgeçti. Şâbî ile görüştü. Ebü’l-Feth Hindî, onun yanında ma’nevî derecelere kavuştu. Tebâsî de, büyük velî Şâbî’nin hizmetinde ve sohbetinde bulunması sebebiyle, üstün hâllere ve derecelere kavuştu. Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları hakkında ma’rifet sahibi olan büyüklerden oldu.

Muhammed bin Hamevî, “Tuhfet-ül-Habîb” adlı eserinde dedi ki: “Memleketindeki âlimler, çözemediği mes’eleleri yazıp ona gönderirlerdi. O da, açık ve en güzel şekilde cevaplandırırdı.

Tebâsî’nin vefâtında, sağ yanağına nûrânî bir kalemle; “Rahimehullah” (Allahü teâlâ rahmet etsin), sol yanağında da “Celâl” yazılı olduğu görüldü.

Mes’ûd Sanhâcî onun hakkında dedi ki: “Sevenlerinden biri, yabancı bir kadına baktı. Sonra da onun meclisine gitti. Tebâsî buyurdu ki: “Aramıza gelenlerden birinin, gözleriyle günah işlemiş olduğu anlaşılıyor.” Daha sonra o kişi suçunu i’tirâf etti. Tövbe ve istiğfarda bulundu.

Tebâsî’nin keşf ve kerâmetleri çok olup, suç ve günah işliyeni derhâl tanırdı. Ayrıca huzûruna gelen kimsenin arzusunu, daha o söylemeden, Allahü teâlânın izniyle bilirdi.

Mes’ûd bin Muhammed Sanhâcî anlatır: “Hocam bir defasında bana; “Oğlum, sen haccedersin. Falan falan yerleri ve ay ışığında da şu yerleri görürsün” buyurdu. Aynen dediği gibi oldu. Hacca gittim. Oradan değişik beldelere uğradım. Gittiğim her yerde, buyurduğu yerleri dolaştığımı anladım.”

Sanhâcî anlatır; “Bir gece Ebü’l-Kâsım ismindeki arkadaşımla bir mes’eleyi müzâkere ettik. Sabah olduğunda da, Tebâsî’nin huzûruna gittik. Bize dönüp, akşamki mes’elenin cevâbı şöyledir” buyurdu.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 326