TAŞKÖPRÜLÜ MUSTAFA BİN HALÎL

Osmanlı âlimlerinden. İsmi, Muslihuddîn Mustafa bin Halîl’dir, İstanbul’un feth edildiği 857 (m. 1453) senesinde Kastamonu’ya bağlı Taşköprü’de doğdu. Taşköprü’de doğduğu için Taşköprülü diye bilinir. 935 (m. 1528) senesinde vefât etti.

Şakâyık-ı Nu’mâniyye adlı eserin müellifînin babası olan Muslihiddîn Mustafa Efendi, ilk önce babasından ilim tahsil etti. Daha sonra amcası Molla Muhammed Niksâri’den ilim öğrenip istifâde etti. Molla Derviş Muhammed’den, Bursa’daki Sultâniyye Medresesi’nde bulunduğu sırada ilim tahsil edip yüksek dereceye ulaştı ve feyz aldı. Daha sonra, Sahn-ı semân Medresesi müderrislerinden Molla Behaüddîn’den, ilim öğrenip sohbetlerinde bulundu ve istifâde etti. Molla Manisavî-zâde ve Kâdı-zâde ve Hocazâde’nin hizmetlerinde bulunup, onlardan aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. İlmi akranlarından daha üstün olduktan sonra, Bursa Esediyye ve Ankara Ak medreselerinde müderrislik yaptı. Üsküp’de İshak Paşa Medresesi müderrisliğine ta’yin edildi. Edirne’de Halebiyye Medresesi’nde müderrislik yaparken, pâdişâh İkinci Bâyezîd’in dikkatini çekti. Pâdişâh onu, Şehzâde Yavuz Sultan Selîm’e hoca ta’yin etti. Daha sonra sırasıyla; Amasya Hüseyniyye, Bursa Sultâniyye ve İstanbul Sahn-ı semân medreselerine müderris ta’yin edildi. Yavuz Sultan Selim Hân pâdişâh olup Haleb’i feth edince, onu Haleb kadılığına ta’yin etti. Ancak babasının “Kâdı olma” diye vasıyyet ettiğini hatırlayıp, durumu Sultân’a arz etti. Henüz Haleb kadılığına başlamadan istifâ etti. Bunun üzerine Pâdişâh onu, Sahn-ı semân medreselerinden birine müderris ta’yin etti. Daha sonra Bursa’daki Sultâniyye Medresesi’ne nakl olundu. Molla Hüsâm Çelebi’nin vefâtından sonra, tekrar Sahn-ı semân Medresesi’ne iade edildi. Burada ilim öğretip çevresini aydınlatırken, fâni dünyâ âleminden, ebedî âhıret âlemine göç etti.

Âlim, faziletli ve ilmiyle âmil bir zât idi. Zâhid (dünyâya düşkün olmayan) ve âbid (çok ibâdet eden) idi. Allahü teâlâdan çok korkar, İslâm dîninin emirlerine son derece bağlı, yasaklarından kaçınma husûsunda titiz idi. Sâlih ve fakir kimselerle ülfet edip birlikte olmaktan hoşlanırdı. Zâhirî (görünüşü) ve bâtını (kalbi) temiz bir zât idi. Yalan, lüzumsuz ve faydasız söz söylemekten kaçınırdı. Ömründe boş söz konuştuğu görülmedi. Boş yere vaktini geçirip, lüzumsuz şeylerle meşgûl olmazdı. Cömert ve kerem sahibi idi. Vakitlerinin hepsini, Allahü teâlâya ibâdef etmek ve ilim mütâlâa etmek sûretiyle kıymetlendirirdi.

Tefsîr, hadîs, fıkıh, usûl ve edebî ilimlerde yüksek derece sahibi idi. Birçok kıymetli eserleri vardır. Bunlardan ba’zıları şunlardır: 1- Beydâvî tefsîrinin bir kısmını şerh eden risalesi. 2-Sadr-üş-Şerî’a adlı eserin ba’zı kısımlarına yazdığı haşiyesi. 3-Havaş-i alâ Nebezi min şerh-ıl-Miftâh. 4- Risâletün fil-ferâiz. 5- Risâletün fî hall-i hadîs-il-ibtidâ.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-12, sh. 250

2) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 211, 212

3) El-Kevâkib-üs-sâire cild-2, sh. 251

4) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 391

5) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 434

6) Miftâh-üs-se’âde cild-1, sh. 20