ŞEYH CEMÂLÎ

Hindistan’da yetişen tasavvuf büyüklerinden ve şâirlerden. İsmi, Muhammed İclâl Hân’dır. Lakabı Cemâleddîn olup, şiirlerinde Cemâlî mahlasını kullanırdı, ilk zamanlar, Celâlî nisbeti ile tanınırdı. Sonradan hocasının işâreti ile nisbeti Cemâlî olarak değiştirildi. Doğum târihi bilinmemektedir. 942 (m. 1535) senesi Zilka’de ayının onuncu günü Hindistan’da Dehlî şehrinde vefât etti.

Küçük yaşta iken yetim kalan Cemâlî, istidat ve kabiliyetinin pekçok olması sebebiyle, kuvvetli bir şâir olarak yetişti. Mesnevî, gazel ve kaside gibi türlerde yazdığı şiirleri, bu işten anlayan san’at sahiplerini hayretler içinde bırakmaktadır. Hindistan evliyâsının büyüklerinden olan Mevlânâ Semâüddîn’in hizmet ve sohbetine devam etti. O büyük zâtın talebelerinin en yükseği ve halîfesi oldu. İlim öğrenmek arzusu ile çok seyahat etti. Bir ara hacca da gitti. Mekke-i mükerremeyi ve Medîne-i münevvereyi ziyâreti sırasında, oralarda bulunan büyük âlimler ile görüşüp sohbetlerinde bulundu.

Birçok faziletler kendisinde toplanmış idi. Zamanında, bulunduğu memleketteki evliyânın en yükseği idi. Bir meclisde Şeyh Cemâlî hazretleri var ise, orada bulunan diğer kimseler, âlim ve evliyâ zâtlar da olsalar, susup, onun konuşmasını dinlerlerdi.

Cemâlî, Sultan İskender bin Behlûl zamanında yetişti. Pâdişâh Bâbür tarafından da kendisine çok değer verilip, hürmet edilirdi.

Dînimizin emirlerine bağlılıkta çok gayretli ve hassas olan Cemâlî, devamlı olarak azîmetle hareket eder, işin kolay tarafına kaçmak yolunu hiç tercih etmezdi. Çok ibâdet ederdi. Başta Resûl-i ekrem (s.a.v.) efendimiz olmak üzere, bu yolun büyüklerine olan muhabbeti pekçok idi. Bu aşk ve muhabbet ile çok şiirler yazmıştır. Peygamber efendimiz medh için yazdığı kasidelerin içinde şu beyt meşhûrdur:

“Mûsâ (a.s.), sıfattan bir şu’ayla düşüp kendinden geçti,
Sen tebessüm hâlinde hep zâta bakmaktasın.”

Cemâlî hazretleri, Hindistan’da Dehlî şehrinde vefât edip, vefât ettiği yerde defnedildi. Defnedildiği bina, hayâtında iken oturduğu bina idi. Burası Hâce Kutbüddîn Bahtiyar Kâkî hazretlerinin makamının hemen yanıdır.

Sultan Hümâyûn Şah, Gücerât’a gittiği zaman, bu seferinde Şeyh Cemâlî de sultânın yanında bulunmuştur.

Şeyh Cemâlî’nin, ilim ve evliyâlık yolunda yüksek derece sahibi iki oğlu olup, birincisi Şeyh Gedâî’dir. Şeyh Gedâî’nin evveli ve sonu hep iyi idi.

Şeyh Cemâlî hazretlerinin ikinci oğlu, Hayatî mahlası ile çok güzel şiirler söyleyen Şeyh Abdülhayy’dır. Güzel ahlâkın kendisinde toplandığı, iyi sıfatların deryası olan pek yüksek bir zât idi. Zamanında bulunan fazilet sahiplerinin büyüğü, üstünü idi. Babasının sevgilisi ve kalben çok yakını idi. Dâima gönül almaya, dostlarının hatırını korumaya çalışırdı. Herkese yakınlık gösterir, herkesten hüsn-i kabûl ve hürmet görürdü. Gayet sâde bir şekilde, sıkıntısız rahat bir hayat yaşardı. Her an mahbûbun, ya’nî Allahü teâlânın aşk ve şevkinde idi. Zenginlik ve fakirlikte, saadetin sermâyesi olan orta yolu tutmuştu.

Şeyh Abdülhayy’ın doğumu 923 (m. 1517)’dir. 959 (m. 1552)’da vefât edip, genç yaşta dünyâdan ayrıldı. Kabri, babasının türbesinin dışındaki sofadadır. Seyyid Şerîf Cürcânî hazretlerinin evlâdından olan Seyyid Şah Mîrek’in, Şeyh Abdülhayy’ın vefâtında söylediği bir rubainin tercümesi şöyledir:

“Zamanın nâdiri Şeyh Abdülhayy’ı, Vasfedecek bir dil bende de yoktur. Vefâtı ânında yanında idim. Dedim: (Sen gibisi bu anda yoktur.)”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 237

2) Ahbâr-ül-ahyâr sh. 233