SOFYALI BÂLÎ EFENDİ

Rumeli evliyâsının büyüklerinden. Bugün Yunanistan sınırları dâhilinde olan Selanik yakınlarındaki Ustarumca kasabasında doğdu. Sofya’ya yerleşti. 960 (m. 1558) yılında Sofya’da vefât edip, Selâhiyye semtinde defnedildi. Fâtih Sultan Mehmed Hân devri âlimlerinden olan Ali Kuşcu’nun torunu Kâdı Abdürrahmân bin Abdülazîz tarafından kazdırılan mezarından çıkan altınla, kabri çevresinde bir dergâh ve câmi yaptırıldı.

Küçük yaşta ilim öğrenmeye başlayan Sofyalı Bâlî Efendi, kısa zamanda, dünyâ ve âhıret saadetine vesile olan aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Bu arada, nefsinin tezkiyesi ve kalbinin tasfiyesi ile meşgûl oldu. Yedi sene dağlarda, mağaralarda dolaştı. Tek başına kalıp, herkesten uzak durdu, İstanbul’a gitti. Tavukpazarı yakınlarında, Hakim Ali Paşa’nın kendisi için inşâ ettirdiği dergâhta, insanlara ilim öğretip feyz saçmakla meşgûl olan Kâsım Çelebi’nin hizmetine girdi. Kâsım Çelebi, Çelebi Halîfe nâmıyle meşhûr Cemâl Halvetî’nin talebesi idi. Kâsım Çelebi’nin ilim ve feyzinden istifâde ile kemâle gelip olgunlaşan Bâlî Efendi, ahlâkta güzel, amelde gayretli, ilimde üstün oldu. Kendisine icâzet verilip, insanlara Allahü teâlânın dînini öğretmesi vazîfesi ile, bugün Bulgaristan sınırları dâhilinde olan Sofya’ya gönderildi. Orada yıllarca insanlara doğru yolu göstermek, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmekle meşgûl oldu. Zamanın pâdişâhı Kanunî Sultan Süleymân Hân’ın ba’zı seferlerine katıldı. Allahü teâlânın dîninin yayılması ve insanlar üzerinden zulmün kaldırılıp adâletin hâkim kılınması için savaşan İslâm ordusunun muzafferiyeti için duâlarda bulundu. Pekçok kerâmetleri görüldü. Birçok talebe yetiştirip, çeşitli bölgelere gönderdi. Rumeli’nin müslümanlaşması, insanların Cehennem ateşinden kurtulması için durmadan çalıştı. Onbinden fazla talebesi arasında, en meşhûr iki halîfesi; Kurd Efendi ve Nûreddîn-zâde Muslihuddîn efendilerdi. Yavuz Sultan Selim Hân’ın kadıaskerlerinden Sarı Gürz Nûreddîn Hamza Efendi’ye de mektûplar yazıp nasihat ederdi.

960 (m. 1553) yılında Sofya’da vefât eden Sofyalı Bâlî Efendi’nin Selâhiyye semtindeki kabri kazılırken, bir küp altın çıkarıldı. Çıkan altınlar kadıya teslim edildi. Uçlardaki derviş-gâzîlerin her halleriyle yakînen ilgilenen Kanunî Sultan Süleymân Hân’a durum arz edildi. Mezarından çıkan altınlarla kabri üzerinde bir dergâh ve câmi yapılmasını emretti. Bu işle Sofya kadısı Abdürrahmân Abdülazîz Efendi’yi vazîfelendirdi. Orada çok güzel bir dergâh, zarif bir câmi inşâ edildi.

Sofyalı Bâlî Efendi, yetiştirmiş olduğu kıymetli talebeleri yanında, pek faydalı eserler de yazdı. “Usûl-i fakr” nâmıyla ma’rûf “Etvâreste”, “Risâle-i kaza ve kader”, “Mecmûât-ün-nesâyıh”, “Manzûme-i varidat”, “Şerh-i hadîs-i kudsî-i Kuntu kenzen” ve “Şerh-i Füsûs-ül-hikem” gibi kitaplar, onun eserleri arasındadır.

“Füsûs-ül-hikem” şerhini, “Füsûs-ül-hikem” kitabının müellifi olan Muhyiddîn Arabî hazretlerinin ma’nevî işâretiyle yazdı. Hâdise şöyle nakledilir: Daha hocası Kâsım Çelebi’nin hizmetinde, ilim öğrenmek, nefsini tezkiye ve kalbini tasfiye etmekle, meşgûl olduğu sıralarda bağa gitmişti. Bir müddet bağın bakımı ile meşgûl olduktan sonra, yanına bir kimse geldi. Tanıyıp gördüğü bilip işittiği kimseye benzemiyordu. Selâm verdi ve; “Benim Füsûs adlı eserimin müşkillerini hâlleyle” deyip, Bâlî Efendi’nin eline birkaç kâğıt tutuşturdu. Bâlî Efendi’nin şaşkınlığı arasında, geldiği gibi kayboldu. Bağda işini bitiren Bâlî Efendi, dergâha döndü. Kâsım Çelebi’ye durumu arzetmek üzereyken, mübârek hocası durumdan haberdâr olduğunu işâret ettikten sonra şöyle anlattı: “Bundan önce âlem-i misâlde Resûlullahın (s.a.v.) huzûrundaydık. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri; “Ümmetinin büyüklerinden birinin benim kitabımı şerh edip şüpheleri gidermesini arzu ederim” dedi. Biz de hemen Resûl-i ekremin (s.a.v.) huzûruna niyazda bulunup; “Bu saadet benim halîfelerimden birine nasîb olsun” diye yalvardığımda, arzum kabûl edilmiş, bu işin sana verildiği bildirilmiş idi. Bu ma’nâ bizim çoktan ma’lûmumuzdur. Haydi Allahü teâlâ mübârek etsin” buyurdu.

Bâlî Efendi, pek güzel şiirler de yazardı. “Manzûme-i varidat” adlı eseri, şiirlerinden meydana gelmiştir.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 522

2) Tezkire-i Halvetiyye, Süleymâniye Kütüphânesi, Es’ad Efendi kısmı. No: 1372, vr. 16b

3) Kitâb-ı Silsilet-il-mukarrebin ve menâkıb-ıl-müttekin (Münirî) vr. 119b

4) Osmanlı Müellifleri cild-1, sh. 42

5) Sefînet-ül-evliyâ cild-3, sh. 227