SARI GÜRZ NÛREDDÎN HAMZA EFENDİ

Hanefî mezhebi fıkıh âlimi, Osmanlı kadıaskeri. Aslen Balıkesirlidir. Doğum târihi bilinmemektedir. Babası, Karasili (Balıkesirli) Yûsuf Efendi’dir. Kısa boylu, etine dolgun ve sarı sakallı olduğu için Sarı Gürz, dîn-i İslâma hizmetlerinden dolayı da Nûreddîn lakabı verildi. 927 (m. 1521) senesinde İstanbul’da vefât edip, Fâtih’te Yayla Câmii yakınlarındaki mektebin bahçesine defnedildi. Evinin ve kabrinin bulunduğu yerlere Sarı Güzel Mahallesi adı verildi.

Fâtih Sultan Mehmed Hân devrinin meşhûr ulemâsından olan Hatîb-zâde ve Hocazâde Muslihuddîn Bursavî’ye talebe olup, onlardan ilim öğrendi. Daha sonra Sinân Paşa’nın ilminden istifâde etti. Sinân Paşa’ya Seferihisar kadılığı verilerek İstanbul’dan gönderilmesi üzerine, hocası ile beraber Seferihisar’a gitti. Sultan Bâyezîd-i Velî zamanında, Sinân paşa’nın Edirne Dâr-ül-Hadîsi’ne müderris olması üzerine, hocası ile birlikte Edirne’ye gitti. Hocasının medresesinde müderris yardımcısı olarak vazîfe yaptı. Stajını bitirip icâzet aldıktan sonra, memleketin çeşitli yerlerinde hizmetlerde bulundu. Bursa’da Sultan Yıldırım Bâyezîd Medresesi’ne, daha sonra Edirne Dâr-ül-Hadîs Medresesi’ne, sonra da Sahn-ı semân medreselerinden birine müderris oldu. 917 (m. 1511) senesinde İstanbul kadılığına ta’yin edildi. Bu vazîfesi esnasında Sultan Bâyezîd-i veli tarafından Şehzâde Selîm’e gönderildi. Şehzâde Selîm, Trabzon vâliliğini taht şehri İstanbul’a uzak bularak, Rumeli’de, serhat boylarında bir sancak verilmesini istemişti. Sarı Gürz Molla Nûreddîn Efendi, Pâdişâh Bâyezîd-i Velî ile Şehzâde Selîm (Yavuz) arasında anlaşma sağlanmasını ve Rumeli’de sancak verilmesini te’min etti. Bilâhare Şehzâde Selîm da’vet edilip, İstanbul’da Osmanlı Pâdişâhı oldu. Yavuz Sultan Selim Hân’ın pâdişâh olmasından sonra, 919 (m. 1513) senesinde Anadolu, 921 (m. 1515) senesindede Rumeli kadıaskeri oldu. Bir sene sonra kadıaskerlikten ayrılıp, Sahn-ı semân Medresesi müderrisliğine ta’yin edildi. Bir müddet sonra tekrar İstanbul kadılığına getirildi. Vefâtından bir müddet önce emekliye ayrıldı. 927 (m. 1521) senesinde vefât etti.

Din bilgilerinde yüksek ilim sahibi olan Sarı Gürz Nûreddîn Hamza Efendi, dînin hükümlerini insanlara öğretmekte ve uymakta çok gayretli idi. Doğru sözü, pâdişâhın yanında, paşanın yanında, her yerde söylerdi. Kimseden çekinmezdi. Akidesi saf, mizacı sert idi. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını tatbikte keskin bir kılıç gibiydi.

Sarı Gürz Nûreddîn Hamza Efendi, pekçok talebe yetiştirip, kıymetli eserler yazdı. Molla Hamîdli Kara Seydî’nin suâllerine verdiği cevaplara dâir bir risalesi, fıkıh ilminde ba’zı mevzûları ihtivâ eden “Mürtedâ” ismindeki eseri meşhûrdur. Ayrıca “Şerh-i Miftâh” ve “Şerh-i Mevâkıf’a haşiyesi, “Hidâye” üzerine ta’lîkâtı ve “Risâle-i kâlemiye” adlı bir eseri vardır.

Sarı Gürz Nûreddîn Hamza Efendi’nin asıl mühim rolü, Yavuz Selim Hân’ın Çaldıran Seferi’ne dâir verdiği fetvâda görülür. Topkapı Sarayı Arşivi’nde 6401 numarada kayıtlı adı geçen fetvâ’nın altında, “Ed’af-ül-ıbâd Hamza el-Fakîr eş-Şehîr bi-Sarı Gürz” kaydı açık açık okunmakta, fetvâyı yazarken, “Kâfi” kitabının “Ahkâm-ül-mürtedîn” kısmından istifâde edildiği bildirilmektedir. Bu mühim fetvâ şöyledir:

“Hüve’l-mu’în Bismillâhirrahmânirrahîm. Sevdiği kullarına yardım eden, düşmanlarını da kahreden Allahü teâlâya hamdolsun. Peygamberlerinin en üstünü olan Muhammed aleyhisselâma ve O’nun Âline ve Eshâbına (r.anhüm) salât-ü selâm olsun. Ey müslümanlar! Biliniz ve anlayınız ki, Eshâb-ı Kirâm düşmanı râfızîlerin reîsleri Erdebiloğlu Şah İsmâil’dir. Onlar, Peygamber efendimizin (s.a.v.) şeri’atini, sünnetini beğenmezler. Kur’ân-ı kerîmi ile alay ederler. Allahü teâlânın haramdır buyurduğuna helâldir derler. Kur’ân-ı kerîmi ve diğer din kitaplarını tahkir edip yakarlar. Bütün Ehl-i sünnet âlimlerine ve sâlih müslümanlara ihânet edip, onları öldürürler. Mescidleri yıkarlar. Bu taifeye mensûp olanlar, reîsleri olan Şah İsmâil mel’ûnunu ilâh yerine kayup secde ederler. Hazreti Ebû Bekr’e ve Hazreti Ömer’e sövüp, hilâfetlerini inkâr ederler. Peygamber efendimizin (s.a.v.) hanımı hazret-i Âişe vâlidemize iftira edip söverler, İslâmiyeti yıkmak için uğraşırlar. Onların bunlara benzer dîn-i İslama aykırı olan pekçok bozuk i’tikâdları ve hareketleri vardır ki, şahsen benim katımda ve diğer âlimlerin katlarında tevâtür derecesinde bilinmektedir. Onlar, görünen bu hareketleri ile, dînimizin hükmüne ve kitaplarımızın bildirdiğine göre fetvâ verdik ki, kâfirdirler, mülhiddirler. Herhangi bir kimse dahî onların bâtıl olan dinlerini beğense ve rızâ gösterge kâfir olur. Bunları öldürüp cemaatlarını dağıtmak, bütün müslümanlara vâcibdir, farzdır. Müslümanlardan ölenler sa’îd ve şehîd olup, Cennet-i a’lâdadır. Ötekilerden ölenler ise, hor ve hakîr olup, Cehennemin dibindedirler. Bunların hâli, kâfirlerin hâllerinden daha beterdir. Zîrâ bunların boğazladıkları ve avladıkları, okla, doğanla ve köpek ile de olsa murdardır. Kendilerinden veya başkalarından kız alıp nikâhlasa, nikahları bâtıldır, ölenin vârisi olamaz, mîrâs alamaz. Müslüman devletin pâdişâhı, bunların erkeklerini öldürüp mallarını kadınlarını ve çocuklarını, İslâm askeri arasında paylaştırmalıdır. Bunların yaptıkları tövbelere ve istiğfarlara aldanmamalı, hiç dinlemeyip öldürmelidir. Bunlardan olduğu bilinenler, veyahut onlara giderken yakalananlar dahî öldürülmelidir. Netice olarak; Eshâb-ı Kirâm düşmanı olan bu râfizîler, hem kâfirdirler, hem mülhiddirler ve hem de fesâd ehlidirler, İki cihetten de katledilmeleri vâcibdir. Yâ Rabbî! Dînine yardım edenlere yardım eyle, müslümanlar arasında fitne çıkaranları kahreyle. Âmin. Kulların en fakiri olan Hamza.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Osmanlı Müellifleri cild-1, sh. 341

2) Keşf-üz-zünûn sh. 1653

3) Tâc-üt-tevârih cild-1, sh. 138, cild-2, sh. 557

4) Hadikat-ül-cevâmi’ cild-1, sh. 222

5) Sicilli Osmânî cild-4, sh. 581

6) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 314

7) Kâmûs-ul-a’lâm sh. 2816