Osmanlı devri evliyâ ve ulemâsının büyüklerinden. İsmi, Pîr Ali bin Nâsuh’dur. Tekirdağ yakınlarındaki Malkara kasabasında doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 952 (m. 1545) yılında Malkara’da vefât etti. Vazife yaptığı mektebin bahçesinde defnedildi.
Annesinin babası Emîr Efendi, Cengiz askerlerinin İslâm ülkelerini istilâ etmesiyle İran’dan Anadolu’ya göç etmiş ve Tekirdağ yakınında Rodoscuk’ta bir yere yerleşmişti. O civarda İvaz Fakîh köyü yakınında bir mağara kazıp, orada ibâdet ve tâatle meşgûl oldu. O târihte Malkara kadısı olan Karpuz Yahyâ Efendi, ba’zı kerâmetlerini görünce, ona talebe oldu. Kızını da Emîr Efendi’ye verdi. Emîr Efendi’nin bu iffetli hanımdan üç tane kızı dünyâya geldi. Kızlar büyüyüp âkıl-bâliğ olduklarında, her birine birer mıshaf-ı şerîf yazdı. O beldenin ahâlisinden sâlih üç kimse ile kızlarını evlendirdi. Bu üç kızdan birini, Ankara vilâyetinden gelip Malkara’ya yerleşen Hoca Kemâl’in oğlu Nâsuh Halîfe ile evlendirmişti. Emîr Efendi’nin Nâsuh Halîfe’ye verdiği kızından bir torunu dünyâya geldi. Bu, Pîr Ali Efendi idi.
Pîr Ali Efendi, önce memleketinde ilim tahsil etti. Zamanındaki âlimlerden ilim öğrendi. Dînî ilimleri tahsil ettikten sonra, Çelebi Halîfe’nin talebesi Bâyezîd-i Rûmî’nin hizmetinde bulundu. Bâyezîd-i Rûmî Edirne’de idi. Onun yanında, tasavvuf yolunda ilerlemeye, ahlâkını güzelleştirmeye çalıştı ve yüksek derecelere kavuştu. Zamanın aklî ve naklî ilimlerinde âlim, bâtın ilminde mahir oldu. Bâyezîd-i Rûmî’nin 905 (m. 1500) yılında vefâtından sonra halîfesi oldu. Bilâhare memleketi olan Malkara’ya döndü. “Muhammediyye” adlı eserin sahibi Yazıcızâde’nin torunlarından birinin kızı ile evlendi. Malkara’da Turhan Bey Câmii’ne İmâm ve hatîb, sıbyan mektebine de muallim ve müeddib (terbiyeci) oldu. Malkara’da yıllarca, insanlara ilim öğretmekle meşgûl oldu. Vefâtına kadar Allahü teâlâya ibâdetten, insanlara doğru yolu göstermekten bir an geri kalmadı. Pek güzel şiirleri vardı.
Pîr Ali Efendi, Malkara’daki vazîfesine devam ettiği sıralarda, Mısır’da bulunan İbrâhim Gülşenî hazretlerinin adı her tarafta duyulmuştu. Pîr Ali de, İbrâhim Gülşenî hazretlerinin büyüklüğünü işitip hizmetinde bulunmak istedi. Onun sohbetlerinde bulunmak için çok sabırsızlanıyordu.
“Derler belâlı âşıka ya sabır ya sefer, Sabrım tükendi, lâzım olupdur bana sefer” deyip, hemen yola çıkmak istedi. Nafakasını te’min için bırakacak parası olmadığından, boşanıp boşanmamak husûsunda hanımını serbest bıraktı. Fakat hanımı boşanmak istemedi. Allahü teâlâya tevekkül edip yola çıktılar. İstanbul’a geldiler. Sabah vakti sahilde denize bakarken, bir geminin yaklaştığını gördüler. Gemi Haliç’e gelip demir atınca, ondan, derviş kıyâfetinde bir grup insan çıktı. Pîr Ali Efendi bunların kim olduğunu sordu, İbrâhim Gülşenî olduğunu ve zamanın pâdişâhı Sultan Süleymân’ın da’veti üzerine İstanbul’a geldiğini söylediler. Daha sonra İbrâhim Gülşenî’nin yanına gitti. Elini öpmek için izin istedi. O zaman İbrâhim Gülşenî; “Pîr Ali Dede, bizi buraya getiren, senin bize olan muhabbetindir” buyurdu. İbrâhim Güşenî (r.a.), Uzun Çarşı yakınında bulunan Çandarlı İbrâhim Paşa konağına yerleşti. Burada Pîr Ali, İbrâhim Gülşenî hazretlerinden çok istifâde etti. İbrâhim Gülşenî İstanbul’dan ayrılıp, Mısır’a hareket edeceği zaman, Pîr Ali’ye memleketine dönmesini işâret etti. O da memleketi Malkara’ya geri döndü. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmeye devam etti.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 68-69
2) Sicilli Osmanî cild-3, sh. 497