Osmanlı Devleti zamanında yetişen âlimlerden. İsmi, Necmeddîn bin Muhammed’dir. “Necmî” diye meşhûr oldu. Acem diyarından (iran’dan) Bursa’ya gelip yerleşti. Asrının büyük âlimlerinden Kara Dâvûd Efendi’nin halka-i tedrisine dâhil olup, devamlı hizmetiyle meşgul oldu. İlimde zamanının yıldızı gibi olmuştu. Bundan dolayı “Necmî” diye tanındı. Necm, Arabcada yıldız demektir.
Necmî, Sa’dî Efendi’nin dergâhında, onun derslerine devam ederek, nice yıllar onun himmet ve feyzlerine kavuştu. Burada, Abdürrahmân Efendi ile beraberdi, önceleri, Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Seyyid Ahmed Buhârî hazretlerine hizmet ederek ve Lâmi’î Çelebi gibi bu yola bağlı daha birçok zâtla sohbet ederek, ma’rifette yüksek derecelere kavuştu. Daha sonra Şehzâde Süleymân’ın (Kanunî Sultan Süleymân’ın) defterdarı olan Sinân Çelebi’ye, muallimlik (öğretmenlik) ve musâhiblik (sohbet arkadaşlığı) yaptı. Sinân Çelebi, Sancakbeyi olduktan sonra bile, bu zât ile alâkasını kesmedi. Aralarındaki muhabbet ve kardeşlik bağları hiç eksilmedi, hattâ daha çok arttı. Onun için Yenipazar’da bir medrese inşâ ettirdi. Necmî, bu medresedeki vazîfesini yürütürken, bir ara buradan ayrılmak istemişti. Hocası Sa’dî Efendi bunu işitince, ona uzun ve gayet müşfikâne bir mektûp yazarak nasihat etmiş ve ayrıca bir de “İcâzetname” göndererek, sabır ve kanâat etmesini tavsiye etmişti. Bu icâzetnamesinin sûreti “Şakâyık-ı Nu’mâniyye’nin Atâî zeylinde uzun yazılıdır. Hocasına olan muhabbeti ve bağlılığı sebebiyle, müderrisliği bırakmak arzusundan vazgeçti. Hocası hayatta kaldığı müddetçe, onu ziyâretten bir an geri durmadı. Medrese sahibi Sinân Bey vefât ettikten sonra, bu medrese için vakfettiği malların çoğu yok olup gitti.
Şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi, 950 (m. 1543) senesinde Pâdişâhın huzûrunda Molla Necmî’nin terbiye ve tahsilini anlatıp, İstanbul’a da’vet edilmesini temenni etti. Bunun üzerine bir ferman çıkarıldı, İstanbul’a geldiğinde ona çok ikram ve ihsânlarda bulunuldu. Cezerî Kâsım Paşa Medresesi’ne ta’yini yapıldı, ömrünün sonuna kadar bu medresede ilim öğretti. Bu vazîfede iken, 978 (m. 1570) senesi Rebî’ul-evvel ayında vefât etti. Onun yerine bu medreseye, dâmâdı Abdürrahmân Çelebi ta’yin edildi. Necmî’nin kabr-i şerîfi, Cezerî Kâsım Paşa Medresesi’nin içinde bulunmaktadır.
İlim ve irfan sahibi olan Necmî, gayet mütevâzî bir zât olup, fazileti, hayası ve iffeti çoktu. Bedeni zayıftı. Yaşı doksanı aştığında medreseye gidemez hâle gelmişti. Talebeler evine kadar gelip ders okurlardı. Âlimler ve vezirler, onu sık sık ziyâret ederler ve duâsını alırlardı, ihtiyâç sahiplerinin isteklerini hiç boş çevirmezdi. Medresedeki derslerine, Kâdı Iyâd hazretlerinin “Şifâ-i şerîf kitabından nakiller yaptıktan, sonra başlardı. Ayrıca “Kasîde-i Bürde”nin birkaç beytini mütâlâa edip duâ etmek âdeti idi. “Tezkiret-üş-şu’arâ” kitabında, Necmî mahlası ile ba’zı beyitleri yazılıdır. Şiirleri çok güzeldir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 139, 140