MÜEYYED-ZÂDE ABDÜRRAHÎM ÇELEBİ

Kanunî Sultan Süleymân zamanı âlim ve evliyâsından. İsmi Abdürrahîm olup, Müeyyed-zâde Ali Efendi’nin oğludur. Kaynaklarda doğum târihi bildirilmemektedir. 944 (m. 1537) senesinde İstanbul’da vefât etti. Kardeşi Müeyyed-zâde’nin yanına, Eyyûb Sultan civarına defnedildi.

Molla Sinân Paşa ve Hocazâde’nin yanında ilim öğrendi. Bu iki âlim de Hacı Çelebi’yi çok severlerdi. Taşköprü-zâde’nin babasının bildirdiğine göre, Hocazâde, talebeleri içerisinden Hacı Çelebi ile Gıyâseddîn Paşa Çelebi’yi daha çok severdi. Bu iki talebesini diğerlerinden önde tutardı. Hacı Çelebi, çok zekî ve gayretli bir kimse idi. Dînî ilimleri ve zamanının fen bilgilerini iyice öğrendi. Arabî dil bilgilerinde de yüksek bilgi sahibi oldu. Zâhirî ilimleri iyice öğrendikten sonra tasavvuf yoluna girdi. Büyük velî İskilipli Şeyh Muhyiddîn Efendi’nin hizmetinde bulundu. Muhyiddîn Efendi, Şeyh Yavsi diye tanınırdı. Sultan İkinci Bâyezîd Hân, Muhyiddîn Efendi için İstanbul’da bir zaviye yaptırmıştı. Hacı Çelebi, bu zaviyede derece derece tasavvuf yolunda ilerledi. Yüksek hâllere ve ma’nevî makamlara kavuştu. Şeyh Yavsi Muhyiddîn Efendi’nin vefâtından sonra, yerine Muslihuddîn Şîrâzî halîfe oldu. Muslihuddîn Şîrâzî’nin vefâtından sonra da Hacı Çelebi halîfe oldu. Burada insanlara dünyâ ve âhıret saadetinin yollarını gösterir, İslâmiyetin emrettiği güzel ahlâkı öğretirdi.

Hacı Çelebi, her türlü güzel ahlâkı kendinde toplamış, ilim ve ameli kendisinde birleştirmiş bir zât idi. Tasavvuf bilgilerini, dînî ilimleri ve zamanının fen bilgilerini çok iyi bilirdi. Hüsn-i hat san’atında da çok usta idi. Yüksek hâller ve ma’nevî makamlar sahibi idi. Pekçok kerâmetleri görüldü ve bunlar halk arasında meşhûr oldu. Hocası Muhyiddîn İskilîbî’nin kızıyla evlendi. Bu evlilikten, Ali Çelebi adında bir oğlu oldu. Bir oğlu daha olup, küçük yaşta vefât etti.

Abdürrahîm Müeyyedî’nin yazdırmış olduğu vasıyyetnamesi aşağıya alınmıştır:

“Bismillâhirrahmânirrahîm. Yanımda bulunan kişiler şâhid olsunlar. Fakîr Abdürrahîm bin Ali bin Müeyyed el-Kâtib’in vasıyyeti:

Allahü teâlânın bir ve noksansız olduğuna, eşi, ortağı, benzeri olmadığına, hiçbir varlığa muhtaç olmadığına, doğurmadığına ve doğurulmadığına, (ana, baba ve oğul olmadığına) kesin olarak inandım. Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmı bütün insanlığa, diğer Peygamberleri de ba’zı kavimlere gönderdi. Hepsinin bildirdikleri haktır ve gerçektir. Onların hepsi, kıyâmet gününün, Cennet ve Cehennemin, Mîzân ve Sırât’ın, ni’met, azâb ve affın, kabir hayâtının hak olduğunu bildirdiler. Bu îmânla yaşadım ve bu îmânla vefât ediyorum.

Dostlarıma ve talebelerime şunları vasıyyet ediyorum: Ben vefât ettikten sonra, ilk gecede yetmişbin defa “La ilahe illallah” okusunlar. Sonra hepsi, Allahü teâlânın azâbından mutlak kurtuluşum için duâ etsinler. Allahü teâlânın her türlü azâbından, Muhammed aleyhisselâmın tebliğ ettiklerini tasdik etmemiz sebebiyle, duâlarının kabûl olacağı ümidiyle kurtulabilirim.

Yine dostlarıma ve talebelerime, gerekli şekilde techiz, tekfin ve defn etmelerini, kabrim üzerine türbe ve ziyâretgâh yapmamalarını, cenâze namazımda bid’at işlenmemesini ve bid’at ehli kimseleri bulundurmamalarını, elbiselerimden derecelerine göre dostlarıma ve sâlih kimselere verilmesini vasıyyet ediyorum. Beni böylece duâlarıyla, kardeş ve dost olarak hatırlamalarını istiyorum. Dînen kendilerine düşen vazîfelerin yapılmasını sağlamaları böylece mümkün olur. Size söylediğimi hatırlayacaksınız, işlerimi Allahü teâlâya havale ediyorum. Muhakkak O, kullarını görür. Kendim ve sizin için Allahü teâlâdan mağfiret diliyorum. Vasıyyetimi, “Sübhâneke Allahümme ve bi-hamdike lâ ilahe illâ ente estagfiruke ve etûbü ileyke fagfirlî verhamnî inneke entel gafûrurrahîm” diyerek bitiriyorum.

Yine dostlarıma ve talebelerime, namaz iskâtı, yemîn ve oruç kefâreti için terekemden bin dirhem vermelerini ve borçlarımı ödemelerini vasıyyet ediyorum.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 426

2) Sicilli Osmânî cild-4, sh. 328

3) Vasıyyet-i Abdürrahîm bin Ali bin Müeyyed-zâde, Köprülü Kütüphânesi, No: 1599/11 Varak: 1396