MUHAMMED CELCÛLÎ

Evliyânın büyüklerinden. Künyesi Ebü’l-Avn’dır. Aslen Gazzelidir. Filistin bölgesinde bulunan Celcûlya isimli köye yerleşti. Hayâtının sonlarına doğru Remle’ye gitti. 910 (m. 1504) senesinde Remle’de vefât etti. Türbesi Remle’de olup, ziyâret edilmektedir. Ebü’l-Avn, Remle’de, âlim ve velî bir zât olup, İbn-i Arslan diye de meşhûr olan Şafiî mezhebi âlimlerinden Şihâbüddîn Remlî ile devamlı görüşüp, onunla sohbetlerde bulundu.

Ebü’l-Avn’ın pekçok kerâmeti vardır. İnsanlar ondan çok fâidelenirlerdi. Mısır ve Şam’daki sultânlar üzerinde nüfuz sahibi idi. Sultânlar, onun birisi hakkında yaptığı şefaati asla geri çevirmezlerdi.

İbn-i Hanbelî, “Târih-ül-üns-ül-Celîl” adlı eserinde, hocası Allâme Şemsüddîn Dayrûtî’den şöyle nakletti: “Şeyh Nûreddîn ile beraber Muhammed Celcûlî’nin yanına gitmiştik. Şeyh Nûreddîn, kendisinin ilim ehlinden olduğunu gizlemişti. Bu durum karşısında Ebü’l-Avn ona, Allahü teâlânın verdiği bir fazileti gizlememesi gerektiğini ifâde eden bir söz söyledi. Sonra elinde bulunan yaygıyı serdi ve onu üzerine oturttu. Sohbet esnasında Şeyh Nûreddîn, ders aldığı hocası Kemâlüddîn bin Ebî Şerîfi sordu. Ebü’l-Avn hazretleri şu cevâbı verdi: “Arş-ı a’lâda; “Muhammed bin Ebî Şerîf, Allahü teâlânın evliyâsını sevenlerdendir” diye yazılı olduğunu gördüm.”

Yine İbn-i Hanbelî şöyle anlattı: “Afifüddîn Gazzî, birgün Ebü’l-Avn’ın yanına gitmişti. Orada, sâlih kimselerin yanında bozuk kimselerin de bulunduğunu, oraya sâdece ihtiyâçlarını te’min etmek için gelmiş olduklarını gördü. Şeyh Ebü’l-Avn’ın böyle bozuk kimseleri evinde barındırmasını hoş görmedi. Bir müddet sonra Ebü’l-Avn şöyle buyurdu: “Abdülkâdir-i Geylânî’ye (k.s.), talebeleri arasında iyi kimselerle beraber kötü kimselerin de bulunduğu bildirilmesi üzerine şöyle buyurmuştu: iyiler zâten bizimdir. Kötü kimselere gelince, biz onlar içiniz, onları ıslâh edeceğiz.” Ebü’l-Avn’ın bu sözü üzerine, Afifüddîn Gazzî böyle düşündüğüne pişman oldu ve tövbe etti.”

Dımeşk evliyâsından birisi, Şeyh Ebü’l-Avn’ın ahvâli hakkında ma’lûmat sahibi olmak istemişti. Talebelerinden birisini onun yanına gönderdi. Fakat, talebesine oraya niçin gönderdiğini söylemedi. Sâdece; “Git, Şeyh Ebü’l-Avn’ı ziyâret et. Ona falanca kardeşin sana selâm söylüyor, de. Sana ilk ne ikram ederse onu bana bildir” dedi. O talebe Şeyh Ebü’l-Avn’ın yanına gitti. Şeyh Ebü’l-Avn’ın ona ilk ikram ettiği patates yemeği oldu. Bir süre sonra talebe geri dönmek isteyince, Şeyh Ebü’l-Avn ona: “Hocan sana bizim yanımızda ilk yediğin yiyeceği sorduğunda, patates yemeği yediğini söyle” buyurdu.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 172