MUHAMMED BİN ABDÜLKERÎM TİLMSÂNÎ

Tilmsân’da yetişen büyük İslâm âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Abdülkerîm bin Muhammed (Ömer) el-Megîlî et-Tilmsânî et-Tevâtî olup, o zamanda bulunan âlimlerin en yükseklerindendir. Megîle ismindeki meşhûr ve büyük bir kabileye mensûbdur. Buna nisbetle Megîlî denmiş ve daha çok Megîlî diye meşhûr olmuş, tanınmıştır. Tefsîr, fıkıh, hadîs, kelâm ve mantık ilimlerinde derin âlim idi. Doğum târihi bilinmemektedir. 909 (m. 1503) senesinde Tilmsân yakınlarında bulunan Tevât beldesinde vefât etti. Vefâtının 910 (m. 1504) ve 921 (m. 1515) seneleri olduğu da rivâyet edilmiş ise de, yukarıdaki rivâyet daha kuvvetlidir.

İmâm Abdürrahmân es-Se’âlebî ve Yahyâ bin Yüdeyr gibi zamanının meşhûr büyük âlimlerinden ilim öğrenerek yetişen Megîlî, akıl, zekâ, hafıza ve gayretinin pek fazla olması sebebiyle, kısa zamanda ilerliyerek kemâle geldi. Tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm ve mantık ilimlerinde çok yüksek âlim oldu. Kendisinden ise; Fakîh Eyd Ahmed, Âkıb el-Ensamnî, Muhammed bin Abdülcebbâr gibi zâtlar ilim öğrendiler.

Resûlullah efendimizin (s.a.v.) sünnet-i seniyyesine muhabbet ve bağlılığı pek fazla olan Megîlî, bu yola düşmanlık edenlere de çok buğz ederdi. Onlara gerekli cevapları vererek sustururdu. İslâmiyete düşmanlık edenler ile yaptığı mücâdelesi pekçok olup, bu husûsiyeti ile tanınmıştır. Gayet cesur, kahraman ve pehlivan bir zât idi. Fasîh ve belîğ olarak çok güzel konuşurdu. İfâde ve ikna kabiliyeti pek fazla idi. Münâzara ilminde de ihtisası çok olup, İslâmiyete dil uzatanlara, hemen ve en güzel şekilde cevap vererek düşmanları sustururdu.

İlmi pekçok olup, devamlı emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yapardı.

Dînimizin hükümlerini, kaidelerini bildirmek, anlatmak niyetiyle, Sudan’a ve başka beldelere gitti. Sudan’a vardığında, oranın sultânı ile buluştu. Sultânın işlerine, vazîfelerine dâir bir risale yazıp, sultâna verdi. Bu risalede, sultânın dînimizin emirlerine tam uygun hareket etmesi, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yapması ve ahâlisine dînî hükümleri öğretmesi îcâb ettiğini yazdı. Yoluna devam ederek Kâgû’ya geldi. Oranın sultânı olan Hacı Muhammed Eskiyâ’ya da bir risale te’lîf edip verdi. Bu uzun seyahatten sonra, Tevât beldesine döndü. 909 (m. 1503) senesinde orada vefât etti.

Âlim zâtlar ile görüşüp sohbet eder, kendini başkalarından üstün ve kıymetli bilmezdi. Büyük İslâm âlimlerinden, hadîs ilminde müctehid olan Celâleddîn-i Süyûtî ile mektûplaşırdı.

Muhammed Megîlî hazretlerinin çok kerâmetleri görülmüştür. En büyük kerâmeti, Resûlullah efendimizin (s.a.v.) yoluna tam bağlı olması ve başkalarının da bu saadete kavuşmaları için çok gayret etmesidir.

Muhammed Megîlî, çok heybetli ve çok cesur olduğundan, ilmi ile düşmanlara çok iyi cevaplar verip susturduğundan, kimse i’tirâz etmeye cesâret edemezdi. Büyüklüğüne inanmayan ve ona düşman olan bir kimse, hayâtında ona birşey yapamamış olmanın hıncı ile, vefâtından sonra Megîlî’nin kabrine gidip bevletmek istedi. Bu bozuk niyet ile oraya vardığı anda, iki gözü birden kör oldu. Megîlî’nin böyle daha nice kerâmetleri görülmüştür.

Birçok eser yazmış olan Muhammed Megîlî’nin, eselerinden ba’zıları şunlardır: 1- El-Bedr-ül-münîr fî ulûm it-tefsîr, 2- Misbâh-ül-ervâh fî usûl-il-felâh, 3- Mugn-in-nebîl şerhu muhtasar-ı Halîl, 4- Şerhu büyû’ıl-âcâl, 5- Menhiyyât, 6- Telhîs-ül-miftâh, 7-Miftâh-un-nazar, 8- Şerh-ül-cümel-fi’l-mantık, 9- Tenbîh-ül-gâfilîn an mekr-ü-mülebbisîn, 10- Şerhu hutbet-ül-muhtasar, 11-Mukaddimetün fil-Arabiyye, 12-Feth-ül-mübîn, 13- Ahkâmu ehl-iz-zimme. Ayrıca, “Kasîde-i Bürde” vezninde, Resûlullah (s.a.v.) efendimizi medh için yazdığı birçok kasidesi vardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-10, sh. 191

2) El-A’lâm cild-6, sh. 216

3) Ta’rîf-ül-halef cild-1, sh. 170

4) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 224

5) El-Büstân sh. 253

6) Neyl-ül-ibtihâc sh. 330