MÎRİM ÇELEBİ (Mahmûd bin Muhammed)

Onuncu asırda Osmanlılarda yetişen Hanefî mezhebi âlimlerinden. İsmi, Mahmûd bin Muhammed bin Şemseddîn bin Kâdı-zâde-i Rûmî olup, Mîrim Çelebi diye tanınır. Osmanlı ulemâ ve riyaziyecilerinin meşhûrlarından olup, Kâdı-zâde-i Rûmî diye tanınan Selâhaddîn Mûsâ’nın torunu olan Kutbüddîn Muhammed’in oğludur. Bu da büyük dedesi gibi, hem naklî ilimlerde, hem de fennî ilimlerde söz sahibi idi. Babası tarafından hem Kâdı-zâde-i Rûmî’nin, hem de Ali Kuşcu’nun torunu olduğu gibi, Anne tarafından da, Osmanlı âlimlerinin büyüklerinden olan İstanbul kadısı Hocazâde Mevlânâ Muslihuddîn Efendi’nin torunudur. Doğum târihi bilinmemektedir. 931 (m. 1525)’de Edirne’de vefât etti. Kâsımpaşa Câmii avlusunda medfûndur.

Keşf-üz-zünûn kitabı, Mîrim Çelebi’yi Ali Kuşcu’nun kız kardeşinin oğlu olarak gösteriyorsa da, bu yanlıştır. Mîrim Çelebi, Kâdı-zâde-i Rûmî’nin oğlu olan Şemseddîn ile Ali Kuşcu’nun kerîmesinin evliliklerinden doğan Kutbuddîn Muhammed Efendi’nin oğludur.

Zamanının usûlüne uygun olarak ve küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Mîrim Çelebi, bilhassa Hocazâde Sinân Paşa’nın sohbet ve hizmetinde yetişerek kemâle geldi. Evvelâ Gelibolu Medresesi’ne müderris ta’yin edildi. Oradan Edirne’de Taşlık Medresesi’ne, daha sonra da Bursa’da Manastır Medresesi müderrisliğine getirildi. Fazilet ve irfanının yüksekliği sebebiyle, Sultan Bâyezîd-i Velî’nin mu’allimi oldu. Sultan Birinci Selim Hân tarafından 925 (m. 1519) senesinde Anadolu kadıaskerliğine ta’yin olundu.

Bu hizmetten ayrıldıktan sonra, hac farizasını ifâ etmek üzere Hicaz’a gitti. Hac dönüşü Edirne’ye gelip, devamlı orada ikâmet etmek niyetiyle yerleşti. 931 (m. 1525) senesinde, orada ebedî âleme göç eyledi. Fen ilimlerinde zamanının bir tanesi idi.

Sultan Bâyezîd-i Velî zamanında, bu sultânın teşviki ile çok çalışarak, memleketimizde riyaziye ve hey’et (astronomi) ilimlerinin gelişip yükselmesine çok hizmet etmiş olan Mîrim Çelebi, birçok da risale yazmış olup, ba’zılarının isimleri şöyledir: 1) Düstûr-ül-amel ve tashîh-ül-cedvel: Uluğ Bey Zeyci üzerine Sultan Bâyezîd’in emriyle yazılmış Fârisî bir şerh olup, çok kıymetli bir eserdir. 2) Şerh-i Risâlet-ül-fethiyye: Büyük dedesi Ali Kuşcu’nun Risâlet-ül-fethiyyesi üzerine yazılmış bir şerhdir. 3) Rub’ul-mecîb, 4) Rub’ul-câmi’a, 5) Rub’ul-mukantarat, 6) El-Kıble ve ma’rifeti semtihâ, 7) Zerkale, 8) Ceyb-ül-câmi’a, 9) El-Amel bir rub’ış-şikâr, 10) Tahkîku semt-il-kıble. Bu eserlerinin ekserisi Fârisî olarak yazılmış ve Sultan Bâyezîd Hân’a ithaf edilmiştir. Bu eserlerin çoğu, o zamanlar muvakkitler arasında kullanılan “Rub’” tahtasının kullanılma şeklinden ve bu âlet ile vakitlerinin ta’yininden bahsetmektedir.”

Mîrim Çelebi nâmıyla ma’rûf Mahmûd bin Muhammed Efendi (r.a), gayet yumuşak huylu bir zât idi. Aklı ve zekâsı çok kuvvetli idi. İstikâmet sahibi olup, her hâli dînimizin emirlerine tam uygun idi. Şiddetli ve sıkıntılı hâllere çok güzel sabrederdi. İnsanlara iyilik etmekten, başkalarının yardımına koşmaktan büyük zevk alırdı. Fazilet ve kemâlâtı kendinde toplamış idi. Her an kendi nefsi ile meşgûl olur, velîlerin yolunda ilerlemeye gayret ederdi. Başka bir kimsenin hâlini araştırdığı, ayıbını meydana çıkarmaya çalıştığı kat’iyyen görülmezdi.

Zamanında okutulmakta olan bütün fâideli ilimleri tahsil etmiş olup, ilmi çok yüksek idi. Her ilmin usûlünü, fürû’unu, aklî ve naklî olanını bilirdi. Arabî lisânının bütün inceliklerine hakkıyla vâkıf idi. Dâima, edeb, salâh ve doğruluk dâiresi içinde bulunurdu. Bir nokta misâli bu dâirenin tam ortasında bulunur, hiçbir zaman bu saadet dâiresinden dışarı çıkmaz idi.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye cild-1, sh. 367

2) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 338

3) Tâc-üt-tevârih cild-2, sh. 571

4) Kâmûs-ül-a’lâm cild-6, sh. 4511

5) Osmanlı Müellifleri cild-3, sh. 298

6) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 412

7) Sicilli Osmanî cild-4, sh. 310

8) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 472

9) Brockelmann Sup-2, sh. 330

10) Keşf-üz-zünûn sh. 845, 866, 870, 872, 881 966, 1236, 1343, 1886, 1943