Osmanlı devri âlimlerinin büyüklerinden. İsmi Kâsım olup, Âşık Kâsım diye tanınır, İznik’te doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 945 (m. 1538) senesinde Edirne’de vefât etti. Vefâtında yüzyetmiş yaşlarında olduğu rivâyet edilmiştir. Edirne’de yaptırdığı mektebin yanında defn olundu.
Âşık Kâsım, zamanındaki birçok âlimden ders okudu. Bu âlimlerden çok çeşitli ilimler öğrendi. Sonra evliyâdan Mevlânâ Abdülkerîm Efendi’nin hizmetine girdi. Kısa zamanda hocasının en yüksek talebesi oldu. O zaman âdet, hocasının vefâtından sonra onun yerine müderris olunur idi. Bu da, Abdülkerîm Efendi’nin vefâtından sonra Balat Medresesi’ne onun yerine müderris oldu. Bundan sonra İnegöl Medresesi’nde, daha sonra da Edirne’de Taşlık Medresesi’ne müderris oldu. Bu mevki ve makamlara ulaşmasına rağmen, çok mütevâzî ve alçak gönüllü bir zât idi. Kendisinde gurûrlanma ve kibirlenme asla görülmezdi. Taşlık Medresesi’nde müderris iken, kendi isteği ile emekli oldu. Bundan sonraki ömrünü de, ibâdet ve tâat ile geçirdi.
Âşık Kâsım (r.a.) çok hoşsohbet bir âlim idi. Sohbetinde bulunanları ince latifeleri ile neş’elendirir, ferahlandırır, üzüntülerini giderir idi. Aynı zamanda bu latifeleri ile kendi yüksekliğini de örterdi. Çok zekî idi. Anlayış kabiliyeti çok kuvvetli idi. Diğer büyük zâtlar gibi, o da sohbetlerinde boş söz konuşmaz idi. Latifeleri, neş’elendirmeleri ve nükteleri de hep hikmet dolu idi. Yaşayışını görenler, onun dünyâya düşkün olduğunu zannederlerdi. Hâlbuki gönlünde zerre kadar dünyâ sevgisi yoktu. Onu anlıyanlar; “Âşık Kâsım dünyâyı terketti” derlerdi. Kazancının çoğunu fakirlere ve talebelerine dağıtırdı. Talebelerinin ihtiyâçlarının çoğunu kendi kazancından te’min ederdi.
Zamanının çoğunu, Allahü teâlâyı zikir ile geçirirdi. İnsanlarla sohbet esnasında dahî, kalbi Allahü teâlâyı zikrederdi. Gönlü, sahibi ve yaratanı olan Allahü teâlâ ile meşgûl idi. Halk arasında Hak ile idi. Resûlullah efendimizin (s.a.v.) sevgisi, gönlünde o kadar çok idi ki, salevât-ı şerîfe söylediği zaman kendinden geçerdi. Namaza durduğu zaman da kendinden geçer, tamamen gönlünü Allahü teâlâya verirdi.
Hastalandığı zaman, vücûdu iyice zayıfladı. Bir deri bir kemik kaldı. Vefât ettiği zaman, Edirne’de sağlığında yaptırdığı mektebin bahçesine defn edildi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 475
2) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 263
3) Sicilli Osmânî cild-4, sh. 47