Osmanlı devri din ve fen âlimlerinden, tasavvuf büyüklerinden. İsmi Muhammed bin Abdullah olup, lakabı Muhyiddîn’dir. Âlimler arasında Mehmed Bey olarak tanınırdı. Doğum târihi ve yeri tesbit edilememiştir. 950 (m. 1543) senesinde Kütahya’da vefât etti.
Muhammed bin Abdullah, Sultan İkinci Bâyezîd Hân’ın kumandanlarından idi. İlme ve tasavvufa karşı aşırı istek ve arzusu olduğundan, idâreciliği bırakıp, kendisini ilme verdi. O zamanın âlimlerinin çoğundan ilim öğrendikten sonra, Muzafferuddîn Acemî ve Fenârî Muhyiddîn Çelebi’nin sohbet ve derslerine devam etti.
Sonra Ahmed İbni Kemâl Paşa’nın hizmetine girdi. Din ilimlerinde ve fen ilimlerinde de yetişti. Tasavvufta da yüksek derecelere kavuştuktan sonra, medreselerde müderrislik yapmayı arzu etti. Evvelâ İstanbul’da Mustafa Paşa Medresesi’nde ve diğer ba’zı medreselerde müderrislik yaptıktan sonra, Edirne’de Üçşerefeli medreselerinin birinde vazîfe aldı. Burada müderrislik yapmakta iken, geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle vazîfeden ayrıldı. Daha sonra sıhhat bulup, deniz yoluyla Mısır’a gitmek üzere yola çıktı. Denizde giderken, düşman gemileri müslümanların etrâfını iki taraftan çevirdi. Şiddetli cenk oldu. Rüzgâr da düşman gemilerinin tarafına uygun estiğinden, onlar galip geldiler.
Muhammed bin Abdullah, Allahü teâlâya sığınarak, Kur’ân-ı kerîmde Kasas sûresi 21. âyet-i kerîmesinde Mûsâ aleyhisselâmın yaptığı bildirilen duâ ile duâ edip; “Yâ Rabbî! Beni zâlim kavmin şerrinden koru!” diye yalvardı. Çok şiddetli fırtına çıkıp, müslüman gemisi alabora oldu. Sahile ulaşmak mümkün olmadı. Fırtına o kadar şiddetli esiyordu ki, müslüman gemisinin idâresi tamamen kontrolden çıktı. Gemi, kendi hâlinde deryada fırtınanın önüne kapılıp gidiyordu. Sonunda rüzgâr gemiyi bir karaya attı. Orası düşmanlara âit bir sahil idi. Gemide bulunanlarda bir şaşkınlık ve kargaşa başladı. Düşmanlar gemidekileri esîr aldı. Muhammed bin Abdullah’ın büyüklüğünü bilen ve tanıyan, dostlarından olan bir kimse, para ödeyerek onu kâfirlerin elinden kurtardı. O da bundan sonra İstanbul’a geldi.
Kanunî Sultan Süleymân Hân, Muhammed bin Abdullah’ı Bursa’da Sultan ve Edirne’de Sultan Bâyezîd Hân medreselerine müderris ta’yin etti. Sonra Şam kadılığı ile vazîfelendirildi. Şam kadılığına bir müddet adâlet ile devam etti. Şam halkı kendisinden çok memnun iken, daha değişik bir vazîfe verilmek üzere oradaki vazîfesinden alınıp İstanbul’a getirildi, İstanbul’a gelince rahatsızlandı. Hastalığı sırasında kendisine Mısır kadılığı verildi. Mevsim kış olup, rahatsızlığı da tam geçmemiş iken, vazîfesinin ehemmiyeti îcâbı meşakkatli ve sıkıntılı bir şekilde Mısır’a gitmek üzere karadan yola çıktı. Kütahya’ya geldiği zaman hastalığı arttı ve 950 (m. 1543) senesinde orada vefât etti.
Muhammed bin Abdullah, çok cömert ve yumuşak huylu idi. Fakat vekarını, heybetini kaybetmezdi. Kendisi çok sevilir ve sayılırdı. Kitap okumağa çok meraklı olup, devamlı kitap mütâlâa ederdi. Bunun için de çok kitabı vardı. Naklî ilimlerden başka; hesap, hendese (mühendislik) gibi riyaziyat ilimlerinde de ihtisas ve mehâret sahibi olmuştu. O zamanda âlimler arasında mu’teber olan birçok kitap kendisinde mevcût idi ve bunların tamâmına yakınını okumuş idi. Bu ilimlerde böylece derinleşmiş olup, ba’zı kitaplara ta’likler, ilâveler yazdı. Âlimlere muhabbeti ve ilme olan bağlılığı son derecede idi. Tasavvuf yolunda bulunanları “da çok severdi. Tasavvuf ehline olan meyli nihâyet derecesinde idi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 491
2) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 284
3) Sicilli Osmânî cild-4, sh. 112