Hanefî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, İbrâhim bin Abdullah’dır. Hamîd ilinde, Isparta’ya bağlı Atâbey’de doğdu. Tâceddîn lakabı verildi. Hamidî nisbet edildi. Küçük Tâceddîn Efendi nâmıyla meşhûr oldu. 973 (m. 1565) yılında İstanbul’da vefât etti. Edirnekapı civârında, Emîr Buhârî Zaviyesi bahçesine defnedildi.
Küçük yaşta memleketinden ilim tahsili için ayrılan Küçük Tâceddîn Efendi, bugün Yunanistan sınırları içerisinde olan Serez’e gitti. Oradaki âlimlerin ilimlerinden istifâde etti. Hacı Efendi Zâviyesi’nde kalbini tasfiye ve nefsini tezkiye ile meşgûl oldu. Zâhir ve bâtın ilimlerinde mütehassıs oldu. İlminin üstünlüğü, ahlâkının yüksekliği ile tanındı. Sultan Selim Hân devri âlimlerinden Sarıgürz Nûreddîn Efendi’nin yanına verildi. 928 (m. 1521) yılında Sarıgürz Efendi’nin vefâtı üzerine, İstanbul’da, Başçı İbrâhim Medresesi’ne, sonra Plevne’de Mihâloğlu Bey Medresesi’ne, Tire’de Kara Kâdı Medresesi’ne, daha sonra da kendi memleketi olan Atâbey’deki Ağras Medresesi’ne müderris oldu. Orada ders ve fetvâ verdi. 951 (m. 1544) senesinde İznik’te Süleymân Paşa Medresesi’ne ta’yin edildi. Bir sene sonra bu vazîfeden ayrıldı. 955 (m. 1548)’de Bursa Sultan Murâd Hân Medresesi’ne, 962 (m. 1554) senesinde Sahn-ı semân medreselerinden birine müderris oldu. İki sene sonra da Ayasofya Medresesi’ne, 966 (m. 1558)’da Yavuz Sultan Selîm Medresesi’ne, bir sene sonra Molla Cürcan Efendi yerine Amasya’daki İkinci Bâyezîd Medresesi’ne müderris ve müftî oldu. Amasya’da altı seneden fazla ilim öğretip fetvâ verdikten sonra, ihtiyârlık sebebiyle vazîfesinden ayrılıp emekli oldu. 972 (m. 1564) senesinde İstanbul’a gitti. 973 (m. 1565) senesinde de vefât etti. İstanbul’da Fâtih Câmii’ne götürüldü. Cenâze namazını Ebüssü’ûd Efendi (r.a) kıldırdı. Daha sonra Emîr Buhârî Zaviyesi mezarlığına defnedildi.
Tâceddîn İbrâhim Efendi, asrının en ileri gelen âlimleri arasındaydı. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin toprakları nasıl en geniş hâle gelmişse, ilim ve fazîlet ehli de o kadar çoğalmıştı. Bu yüzden ilmi ve irfanı ile akranlarını geride bırakan âlimler, bir üst vazîfeye ta’yin için bir hayli bekliyor, bu beklemeye ömrü vefa etmiyen de ebedi âleme göçüp gidiyordu. Tâceddîn İbrâhim Efendi de bunlardan biriydi. Aklî ve naklî ilimlerde mahir, ahlâkta üstün, ibâdet ve tâatte, vera’ ve takvâda, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyette çok ileri idi. İnsanlara emr-i ma’rûf yapıp doğru yolu göstermekte pek gayretli idi. Allahü teâlânın bir kuluna dîninden birşey öğretebilmek için kendi rahatını feda eder, insanların âhıretini kurtarmak için sıkıntılara katlanmaktan çekinmezdi.
Birçok talebeye ilim öğreten Tâceddîn İbrâhim Efendi, pek kıymetli eserler yazdı. Sadr-üş-şerî’a sânî’nin “Li-Vikâyet-ir-rivâye fî mesâil-il-Hidâye” adlı şerhine ve “Şerh-i miftâh” adlı esere birer haşiye yazdı. Müslümanların istifâdesi için birçok risale kaleme aldı. Seyyid Şerîf Cürcânî hazretlerinin “Şerh-i Mevâkıf”ına da ba’zı açıklamalarda bulundu.
Oğulları Molla Haydar ve Abdülvehhâb Efendiler de, babalarının yolundan ayrılmadılar. Dînimize hizmet için çalıştılar.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 49
2) Sicilli Osmânî cild-1, sh. 46
3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-1, sh. 52, 55
4) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 369
5) Keşf-üz-zünûn sh. 2022
6) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 27