Fâtih Sultan Mehmed Hân zamanında yetişmiş Osmanlı kelâm ve fıkıh âlimlerinden. İsmi, Mustafa bin Muhammed Kastalânî’dir. Kestelli adıyla meşhûrdur. Aslen Bursa yakınlarındaki Kestel kasabasındandır. Doğum târihi bilinmemektedir. 901 (m. 1496) senesinde İstanbul’da vefât etti. Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesi yakınında defnedildi.
Önce zamanının büyük âlimlerinden ilim öğrendi. Daha sonra Molla Hızır Bey Bursa’da Sultâniyye Medresesi’nde müderris iken, onun yanına danışmend oldu. Hocazâde ile Hayâlî Çelebi de, Hızır Bey’in Mu’îdi (asistanı) idiler. Burada ilmi tahsilini tamamlayan Kestelli, Mudurnu kasabasında ve daha sonra Dimetoka’da Oruç Paşa Medresesi’nde müderris oldu. Fâtih Sultan Mehmed Hân İstanbul’da Sahn-ı semân medreselerini yaptırınca, bu medreselerden birine Kestelli’yi ta’yin etti. Burada bir müddet talebe yetiştirmek ve ilim mütâlâa etmekle meşgûl oldu. İlme çok meraklı olan Kestelli, bu uğurda devamlı çalıştı. Yorulmak, bıkmak ve dinlenmek bilmezdi. Çalıştıkça dinî ilimlerdeki bilgisi arttı, ilmi arttıkça da bu husûstaki gayreti çoğaldı. Onun bu gayreti, Sultân’ın bile kulağına gitmiş, iltifâtlarına kavuşmuştu. Zîrâ, Fâtih Sultan Mehmed Hânın âlimlere çok saygısı vardı. Kestelli’nin bu gayretli çalışmasını duymayan kalmamıştı. Hatta; “Eğer Sahn medreselerinin hepsi bana verilse, herbirinde günde üç ders verebilirim” derdi.
Bursa kadılığına ta’yin edildi. Sonra Edirne, daha sonra 886 (m. 1481) senesinde İstanbul kadısı oldu. Fâtih Sultan Mehmed Hân tarafından kadıasker ta’yin edildi. Osmanlı Devleti’nde o zaman birtâne kadıasker bulunurdu. Vezir Karamanî Mehmed Paşa, vezirlerin dört tane olduğunu, işlerin daha iyi yürümesi için kadıaskerlerin de ikiye çıkarılmasını teklif etti. Böylece biri Rumeli, diğeri de Anadolu olmak üzere, o târihten sonra kadıaskerlerin sayısı ikiye çıkarıldı. Kestelli Rumeli kadıaskeri, Hacı Hasen-zâde de Anadolu kadıaskeri oldu. Kestelli, dâima hakkı söyleyen, hiçbir şeyden çekinmeyen bir kimse idi. Kadıaskerin ikiye çıkarılmasını Kestelli önce kabûl etmedi ise de, sonradan Karamânî Mehmed Paşa’nın kendisini ikna etmesiyle bu işe râzı oldu. Kestelli’nin Sultanın yanındaki i’tibarından ve tok sözlülüğünden Karamanî Mehmed Paşa çekinmeye başladı. Kadıaskerliğin ikiye çıkarılmasında Vezir Mehmed Paşa’nın büyük rolü vardı. 866 (m. 1481) senesinde Fâtih vefât edip, yerine İkinci Bâyezîd Hân geçti, İkinci Bâyezîd Hân tarafından emekli edildi. Yerine Çandarlı Hakı Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa kadıasker ta’yin edildi.
Şöyle anlatılır: Molla Musannifek vefât edince, âlimler cenâze namazına katıldılar. O zaman Kestelli İstanbul’da idi. Evi de şimdiki Sultan Selîm Câmii’nin bulunduğu yerde idi. Cenâzeden dönerken, yolda Kestelli, yanında bulunan Manisavî-zâde ve Hocazâde’ye; “Bu akşam bizde kalalım” diye teklif etti. Manisavî-zâde ile Hocazâde bu teklifi kabûl ettiler ve o akşam Kestelli’nin evinde sohbet ettiler. Sohbet sırasında ilmi mes’eleler konuşuldu. Hikmet, tıb ve dini ilimlerden bahsedildi. Hattâ târihi mevzûlardan, Arabî dil bilgileri ve şiirler üzerinde bile konuşuldu. Bu sohbet sırasında Manisavî-zâde ile Hocazâde, Kestelli’nin her türlü aklî ve naklî ilimde çok fazla bilgi sahibi olduğunu gördüler.
Osmanlı vezirlerinden Sinân Paşa, tatil günlerinde ziyâfetler verir, âlimleri da’vet ederdi. Çok güzel yemekler hazırlatırdı. Böylece âlimlerin bir araya gelmesine ve ilmi sohbetler yapılmasına vesile olurdu. Yine böyle bir sohbette, tıbbî konular konuşuldu, hastalıklardan bahsedildi. Kestelli’nin tıbbî konularda da bir hayli bilgi sahibi olduğu, bu toplantıda açıkça ortaya çıktı. İbn-i Sina’nın tıb ilmine dâir meşhûr Kânun ve Şifâ kitaplarını çok iyi bilirdi. Hocazâde, zamanındaki âlimlerden sâdece Kestelli’yi anarken, “Molla” (veya Mevlânâ) ta’birini kullanırdı. Başka âlimleri onun ayarında görmediğinden, diğerleri için Molla ta’birini kullanmazdı.
Molla Kestelli, uzun boylu, mavi gözlü, zayıf, sarı benizli idi. Devamlı medreselerde talebe yetiştirmek, ilim müzâkere etmek ve kadılık yapmakla meşgûl olduğundan, kitap yazmaya fazla zamanı olmamıştır. Eserleri şunlardır: 1- Talîkâtün alel-mukaddimât-il-erbe’ati, 2- Haşiyetün alâ şerh-ü-akâid lin-Nesefî, 3- Risâletün fî tefsîri âyeti “Fesuhkan li eshâb-is-se’îr”, 4- Risâletün fî cihet-il-kıble, 5-Risâletün fî seb’i eşkâl-il-mevâkıf, 6-Risâletün atel-vikâye, 7- Şerhu risâleti seb’i eşkâl.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-12, sh. 282
2) El-Kevâkib-üs-sâire cild-1, sh. 306, 307
3) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 11, 12
4) Osmanlı Müellifleri cild-2, sh. 3
5) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 433
6) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 161, 162
7) Sicilli Osmanî cild-4, sh. 491, 492