KARA ÇELEBİ (Muhammed bin Hüsameddîn Abdullah)

Osmanlılar zamanında Bursa’da yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Hüsâmeddîn Abdullah el-Bursavî olup, lakabı Muhyiddîn’dir. Kara Çelebi ve Hicrî Efendi diye tanınıp meşhûr oldu. Doğum târihi ve yeri kat’î olarak tesbit edilememiştir: 965 (m. 1557) senesinde vefât etti.

Kara Çelebi’nin babası Mevlânâ Hüsâmeddîn Abdullah, Fâtih Sultan Mehmed Hân Gâzî’nin vezirlerinden olan Karamanlı Mehmed Paşa’nın azâdlı kölelerinden idi:

Kara Çelebi diye tanınan Muhammed Efendi, zamanında bulunan çeşitli âlimlerin sohbet ve derslerinde bulunarak güzel bir şekilde yetişti. İstidâdının çokluğu sebebiyle, kısa zamanda yükselerek kemâle geldi. İlim tahsilini tamamladıktan sonra, çeşitli yerlerde kadı olarak vazîfe yaptı. Daha sonra Edirne’de bulunan Sultan Bâyezîd Hân Medresesi’nde Ahmed İbni Kemâl Paşa’nın muîdi. (yardımcısı, ders vekîli) oldu. Buradaki gayretleri ile ve tînetinin güzelliği, hâlinin ve istikâmetinin dosdoğru olması sebebiyle, daha yüksek olgunluklara ve daha yüksek derecelere kavuştu.

Ahmed İbni Kemâl Paşa’nın yanında yetişerek ve daha da olgunlaşarak; Bursa’da Îsâ Bey, Kütahya’da Molla Vâcid, Tire’de Tire, Amasya’da Hüseyniyye, Çorlu’da Çorlu, Bursa’da Manastır, Manisa’da Sultan, İstanbul’da Sahn-ı semân ve Edirne’de Sultan Bâyezîd Hân medreselerinde müderrislik yaptı. Adı geçen medreselerde talebelere son derece fâideli oldu. Müderrislik vazîfesine devam etmekte iken, kadılık yapmak arzusu gönlüne geldi. Önce Şam’da, sonra Bursa’da kadılık yaptı. Bursa’da iken, buradaki vazîfesinden alınıp, yine Bursa’da Muradiye Medresesi’nde, sonra İstanbul’da Ayasofya ve daha sonra da Sahn-ı semân medreselerinin birinde müderris olarak vazîfelendirildi.

Müderrislik yapıp, Muhammed aleyhisselâmın yolunu, dîn-i İslâmın yüksek hükümlerini talebelere en güzel şekilde anlatmakta ve öğretmekte iken, ikinci defa Bursa kadısı oldu. Sonra Edirne ve İstanbul kadılıklarında bulundu.

Kara Çelebi nâmı ile tanınan Muhammed Efendi, çok yüksek ilim sahibi bir zât idi. Vera’ sahibi idi. Haram ve şüpheli şeylerden çok sakınırdı. Aklı, zekâsı ve anlayış kabiliyeti pek kuvvetli idi. İlimde sanki bir derya misâli idi. Bilhassa kelâm.ve fıkıh ilimlerinde pek derin olup, bu ilimlere âit her mevzûyu en güzel şekilde bilir ve izah ederdi. Târih ilmine olan aşinalığı da pekçok olup, târihe dâir haber verdiği, anlattığı latif ve zarif hâdiseler, orada olanların hepsini pür dikkat dinlemeğe sevkederdi.

Kara Çelebi hazretlerinin, bilinen apaçık fazilet ve üstünlükleri yanında, şairliği de kuvvetli olup, şiirlerinde “Hicrî” mahlasını (takma adını) kullanırdı.

Hatını kırık, gönlü mahzûn, müşkülü çok, kalbi yaralı olanların bulundukları meclislere gider, fesahat ve belagat san’atıyle öyle güzel sözler söyler, öyle tatlı mes’eleler anlatırdı ki, dinliyenlerin gönülleri ferahlar, kalblerinde rahatlık hissederlerdi.

Kara Çelebi, kıymetli eserler tasnif etmiş olup, ba’zılarının isimleri şöyledir:

1) Sefînet-üd-dürer: Fıkha dâirdir. 2) Dîvân, 3) Vâkı’ât: Bu kitapta fetvâları toplamıştır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-9, sh. 179

2) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 246

3) Şakâyik-i Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 495

4) Sicilli Osmânî cild-4, sh. 345

5) Keşf-üz-zünun sh. 1199